Fatih Terim bu sezonunun belki de en rahat günlerini yaşıyor; doğru kadroyu buldu ve saha kenarında aynen bizim gibi sadece takımının oyununu izliyor.
Buradaki kritik nokta futbolcularının form düzeyi ile bağlantılıdır. Hiç kuşkusuz takım içindeki yardımlaşmanın etkisi de büyüktür. Yoksa çift forvetli oyun anlayışının ülkemiz futbolundaki riskleri ortadadır.
Elmander-Baros ikilisi ileride ve orta alanda presli oynamasa bu taktik diziliş Galatasaray’ın başını ağrıtabilir.
Baros ülkemize gelmiş en iyi santraforlardan biri ve sakat olmadığı sürece Galatasaray’a en fazla katkı sağlamış futbolcudur. Elimde bunu destekleyecek sayısal veri yok ama bir çalışma yapılsa (belki de vardır) geldiğinden bu yana Galatasaray’a en fazla puan kazandıran oyuncu olduğu ortaya çıkabilir.
Dün Galatasaray’ın attığı golde geçen hafta konuştuğumuz ceza sahası içinde çok adam bulundurmasının büyük önemi vardı. Kalecinin büyük hatasını Baros topa dokunarak puana dönüştürüverdi.
Galatasaray rakip alanda çok çabuk kalabalıklaşıyor. Bir anda dört kişi oluveriyorlar. Bu da dün özellikle Orduspor’un da baskılı oyunu karşısında kendi alanında kabullendiği maçın Galatasaray adına taktiksel kurgusu
Demokrasi sınıflar (güçler, iktidar alternatifleri) arasındaki çatışmanın, mücadelenin, rekabetin konsensüs sağladığı alanları tariflendiren geniş bir protokoldür. Konsensüs dediğimiz uzlaşma süreci çok uzun zaman içinde gelişmiş tartışmaların sonunda oluşan düşünsel faaliyetlerle desteklenir.
Bu nedenle tartışmak, saçma da olsa fikir üretmek, yanlış bile olsa soru sormak insan aklını geliştirir, güçlendirir.
Türkiye demokrasisi en büyük eksikliği fikri üstyapısının kendisini tam olarak şekillendirememiş olmasından çekiyor.
Çatışma, mücadele ve rekabet en üst düzeyde yaşanırken bu maddi ortamın yarattığı nedensellikler ülkemizin düşünce platformunda karşılığını bir türlü üretemiyor.
Oysa felsefeden biliriz ki nesnel dünyanın nedenselliğinden kaynaklanan düşünce, fikir maddi olanın çok ötesine geçebilir.
Buradan ütopyalara ulaşırız ki geleceğimizi şekillendiren bütün projeler, hayaller, istek ve arzular bu dünyanın bir parçası olarak sahne alır.
Birçokları için sıkıcı gibi gözüken hatta belki de okumaktan vazgeçilen bu giriş metnini neden yazma ihtiyacı duydum?
3 Temmuz’dan bu yana güncelimizde bir operasyon ve artık iddianame yoluyla bir dava var. Futbolsuz geçen g
Çarşamba akşamı Aykut Kocaman Arena’da takımın alışıldık tüm yapısal kurgusunu değiştirmişti. Bienvenu sağ kanada çekilmiş, Alex en uçta ve merkezde oyun kurmaktan çok kesmek üzerine görev alan iki oyuncu tercihi kullanmıştı.
Büyük takımlar sahaya futbol oynamak üzere çıkmalıdır. Futbolda orta sahada hangi oyuncu tercihleri yapıyor olduğunuz nasıl oynayacağınızı gösterir.
Stoch, Emre, Selçuk, Özer’den kurulmuş bir orta alan karakteri gereği ayağında daha fazla top tutacaktır. En kötüsü yaratıcılık niteliği daha güçlü olacaktır.
Dün bu diziliş ve kadro üzerine düşen görevi özellikle ilk yarı harfiyen uyguladı.
Alex ve Semih’le yapılan dikine tek paslarla ikili, üçlü oyunlar rakip kaleye doğru boş alanlar yaratan pozisyonlara dönüştü. Görsel olarak da izleyenlere keyif verdi.
Bu tek paslı oyun kurgusu içinde Bursasporlu oyuncuların etkileri çok azaldı.
Stoch’un boş koşularına eşlik edecek başka bir hızlı oyuncu olmaması Fenerbahçe’nin yıllardır yaşadığı kontratağa çıkamama rahatsızlığını net olarak ortaya koydu. Alex’in verdiği müthiş ara paslara koşan Stoch rakip defans oyuncularıyla yalnız mücadele etmek zorunda kaldı. Ancak o pozisyonlarda dahi şut çekebilecek
Maç boyunca Şenol Güneş elinde tuttuğu deftere bir sürü notlar aldı. Bu notları ne şekilde değerlendirdiği konusunda bir fikir edinemiyoruz çünkü Trabzonspor, Beşiktaş karşısında nasıl oynamış ve ne türden çaresizlikler içinde kalmışsa çok daha ağırını Galatasaray maçında yaşadı.
Burak Yılmaz rakip takımın defansı ile orta alana yakın bir yerde ve aynı çizgi üzerinde oynadığında inanılmaz etkili bir oyuncu olduğunu her seferinde gösterdi. Ancak defans kendi kalesine yakın oynayıp Burak’ın topla uzun mesafeli koşuşunsa izin vermediğinde genç oyuncunun bütün etkinliği yok oluyor, sıradanlaşıyor.
Trabzonspor üst üste oynadığı bu iki büyük maçta gösterdi ki başka bir oyun planı da yok.
Şenol Güneş bu maçı kaybedeceğini anlamış olacak oyuna müdahalede bulunmak yerine not tutmayı tercih etti. Böylece her geçen dakika takımının çaresizliğini arttırdı. Trabzonspor da oyunu bıraktı. Özellikle ikinci yarıda sahada mücadele etmeyen bir takım izledik.
Genel istatistiklere baktığımızda Galatasaray’ın Trabzonspor’a karşı iki kat daha fazla pas yapmış olduğunu ve 13 dakika ekstra topla oynadığını görüyoruz. Bu şampiyonluk mücadelesi veren bir takım için oldukça kötü bir veridir;
Fenerbahçe’nin yıllardır Galatasaray’a karşı kurduğu üstünlüğün nedenleri üzerine çokça çeşitlemeler, tahliller yaptık. Belki de sonuca direkt etki eden şeyin stadyum gerçeği olduğunu ilk defa Arena ölçeğinde yaşamış oldu Galatasaray. Arena’nın maç öncesindeki coşkusu, açılan büyük bayraklar takımı havaya sokmakla kalmadı ekstra motivasyon yükledi. Bu ister istemez takımın genel oyun gücüne yansıdı, etki etti.
Galatasaray derbiye çok daha hazırdı. Bunun nedenlerini zaten biliyoruz. Psikolojik etkenler bu sefer ev sahibi takımın lehine işledi.
Orta sahada kurulan üstünlük rakibin defansına karşı iki üç katına çıktı.
Karşılaşmanın ilk golünün 33. dakikada gelmiş olması futbol mucizesiydi; ancak Fenerbahçe bunu Volkan özelinde başarmıştı.
İşin bu tarafından baktığımızdaysa tipik bir Galatasaray Fenerbahçe mücadelesiydi. Karşılaşmaya çok iyi başlamış bir Galatasaray vardı sahada, ataklar üst üste geliyor ancak gole dönüşmüyordu. Ya topla buluşan oyuncunun beceriksizliği veya şansızlığı ya da kaleci Volkan olağanüstü kurtarışları maçın dengede gitmesinin nedeniydi.
Ancak karşılaşmanın dengede gittiği bir an Fenerbahçe defansının yaptığı büyük hata gole dönüşünce maçın
Galatasaray MP’ın da bulunduğu D Grubu Euroleague’in en az sayı ortalamasıyla maçların oynandığı bir eşleşmelere sahne olurken; ilginçtir Montepaschi Siena karşılaşmalarının ilk ayağında ortalamanın üzerinde basket atılmıştı.
O maçın yıldızları 24 sayı ile Kaukanes ve 19 sayı atan Mccalebb İstanbul’da sahada forma giyemedi.
Onların yokluğunda sayı yükünü Andersen ile bize hiç de yabancı olmayan Rakoçeviç üstlendi. Toplamda 35 sayı üreten bu ikiliden Andersen 8 de ribaunt alınca 63-67 sona eren karşılaşma için oldukça iyi sayılacak bir katkı yapmış oldu.
Montepashci Siena oturmuş kadrosuyla tam bir Euroleague takımı gibi oynadı. Karşılaşmanın hiçbir bölümünde kontrolün rakibe geçmesine izin vermedi. Zamanı doğru kullanarak en kritik anlarda isabetli atışlar buldu.
Genel anlamda dengede giden bir maç olurken; tüm takımlarımızın eksiği olan serbest atışlarda; İtalyanlar 18/21 ile %86’lık bir isabet kaydederken ekibimiz 10/19 atış yapıp %53’te kaldı.
Andric 4/9’luk isabetle belki de maçın kaderini tayin eden adam oldu.
Olimpija maçının yıldızı olan Furkan Aldemir Siena karşısında kısa sürede faul problemine girerken kritik bir hücumda Shumpert’a asist yapacağım derken
Genel futbol oyun karakterimizde defansif anlamda önlemlerin gelişmesiyle, takımların hücum organizasyonlarında rakip ceza alanının içine girmede zorlanma, taktiksel yenilikleri çeşitlendirmede başarısızlık arttıkça son haftalarda uzaktan şut tercihlerinde dikkat edilir derecede bir yükseliş gözlemliyor, izliyoruz.
Cumartesi günü Kadıköy’deki mücadelede neredeyse 40 tane şut izledik. Bu şut tercihlerinden 3 tanesi gol oldu.
Dün de Antalya’da iki takım birer golünü benzer noktalardan uzaktan kaleye atılmış gollerden buldu; kaleye atılan şut denemesi de Kadıköy’dekinin yarısı kadardı.
Beşiktaş’a galibiyet getiren sayı ise set oyununda başarılı savunma yapan defansın duran topla aşılması yoluyla kazanıldı.
Doğru duran top organizasyonu futbolun bir çeşit Çoban Matıdır.
Fernandes’in ceza sahasına gönderdiği topun Ernst’in kafası ile buluştuğu nokta bir duran top atışının en doğru kullanım şekillerinden bir tanesidir.
Hiç kuşkusuz adam paylaşımları doğru yapılmış olsa; Orduspor savunması gole daha yakın futbolculara uyguladığı baskıyı Ernst’e topa vurmasını güçleştirecek şekilde yapsa bu gol bu kadar kolay atılamazdı.
Ancak zaten bu ceza sahasının içine gönderilmiş daha
Fenerbahçe’nin haftalardır önemli bir gol sorunu var; dünkü dört gole rağmen bunun devam ettiğini söylemeliyiz.
Yine aynı zaman diliminde çok iyi futbol oynadığını yazmada zorlanıyoruz.
Maç içinde oyunun bazı bölümlerinde takım halinde oyundan kopuyor; konsantrasyon sorunu yaşıyor.
Oyuncuların aynı çizgiyi koruyamadıklarını görüyoruz. Çok önemli futbolcular uzun süreli formsuzluklar yaşıyor; inişler ve çıkışlar…
Her şeyden önemlisi Fenerbahçe’yi kuşatan öyle bir dış etkenler var ki dayanmaya yürek yetmez; psikoloji kaldırmaz.
İddianamenin mahkemeye sunulmasının yine bir Fenerbahçe maçı öncesine gelmesi de ilginç bir tesadüftü.
Ancak Fenerbahçe bu süreci lider devam ediyor ve takım halinde de saygıyı hak ediyor.
68. dakikada Alex oyundan dışarı çıkarken Fenerbahçe tribünlerinde istisnasız herkes ayağa kalkıp bu büyük oyuncu özelinde takımı alkışlıyordu.