Beşiktaş üçlük atıp tüm kupaları aldı!

12 Haziran 2012

Bu sezonun hücum gücü ve sayı ortalaması en yüksek iki takımının şampiyonluk mücadelesinden Beşiktaş Milangaz galip çıktı.

Beşiktaş son iki sezondur basketbol şubesinde bir şeyler yapmak istiyordu.

Geçen yıl Allen Iverson ile başlayan yıldız transferini bu sezon başında NBA’de yaşanan sorunlar yüzünden boşta kalan Deron Williams’la doldurdu. Takım oyunu adına bu iki transferin pek bir şey ifade ettiğini söylemek çok zordur. Ancak taraftarın basketbola ilgisini çekmesi açısından her iki oyuncu da istenen katkıyı fazlasıyla yaptı.

Görünen o ki sadece taraftar değil, takımın kendisi de havaya girmiş; sezonu Türkiye’de ve Avrupa’da kazanılan 3 kupa ile tamamladılar.

Basketbol takım oyunları içinde en dinamik olan spordur ve kenarda bu oyunu yöneten adamın ne yapıyor olduğu çok önemlidir.

Hem 12 kişilik kadronun tüm meziyetlerini, yapabileceklerini bileceksiniz, hem rakibinizi kontrol edeceksiniz, zaman zaman taraftarı oyuna çekecek hamlelerde bulunaksınız, hakemlerle diyalog kuracaksınız ve hem de bütün bunları gerçekleştirirken sahadaki beş oyuncunun nasıl bir taktikle sahada mücadele edeceğine sürekli bakacaksınız.

Başarı bütün bunların toplamıyla geliyor işte.

Yazının Devamı

Avrupa'da iki model; İspanya mı ve Hollanda mı?

11 Haziran 2012

Yüksek pas trafiğine sahip iki takımın oynadığı iki ayrı karşılaşma izledik Cumartesi ve Pazar akşamları; Hollanda-Danimarka ve İspanya-İtalya.

Hollanda yenildi; İspanya da eşitliği sonradan yakaladı.

Hollanda %55 (517 pas) – Danimarka %45 (408 pas)

İspanya %66 (732 pas) – İtalya %34 (371 pas)

Danimarka olsun, İtalya olsun rakiplerine göre baskı altında mahkûm oynayarak başladıkları karşılaşmaları kısa sürede dengelemeyi başardılar; İtalya’nın kazanamaması hem şanssızlık hem de bir anlamda kaleci Casillas’ın kaleciliği sayesindeydi.

Merkezinde Barcelona’nın bulunduğu İspanya milli takımının oynadığı futbolun ne kadar sonuca dönük olduğunu dün bir kere de İtalya karşısında test etmiş olduk.

İtalyanlar geleneksel savunma ağırlıklı futbollarıyla belki de İspanya’nın diyalektik olarak tam karşıtı, çelişkisiydi.

İspanyol oyuncular sahanın her bölgesinde yüksek pas yapıp rakiplerini hipnotize etmeye çalıştılar ama gök mavililerin dün akşam uyumak gibi bir düşünceleri yoktu. İniesta, Xabi, Alanso, çok etkili ve tek başına adam eksiltme özelliğine sahip oyuncular…

Yazının Devamı

Özel yetkilendirilmiş PFDK ve Tahkim Kararları

6 Haziran 2012

4 Temmuz 2011 gününden bu yana sürecin hukuk, yargılama ve cezalandırma yönüyle ilgili defalarca konuştuk.

Açıkçası 2007’den bu yana dokunulmazlara dokunulur tarzında yapılmış tüm operasyonların ve yargılama süreçlerinin başarısızlıkla sonuçlandığını düşünen taraftayım.

Neden?

Hukuk temelinde adaletin dağıtılması, insanların kendilerini güvenlikte hissetmesi ile ilgilidir. Adalet insanların güvenlik duygusunu kaybettirdiğinde orada hukuktan söz etmek mümkün olmaz.

Yasalar bu doğrultuda hazırlanır. Toplumda bir ihtiyaca karşılık gelmeyen bir yasa ve cezasının anlamı yoktur.

Operasyon yapmak, yargılamak veya cezalandırmak için yasa yapıyorsanız bu da başka bir şeye dönüşür.

Bu bir boyutu… Diğer taraftan bir de yasaların kendilerine görev verdiği kişilerin bunlardan doğan yükümlülükleri vardır ki onların görevi çok daha zordur.

Birçok anayasa hukukçusu anayasada yazılmış bir metnin ne anlam ifade ettiğini ya da o yasadan ne anladıklarını belirtmek için saatlerce birbirleriyle kıyasıya tartışmaktadırlar.

Yazının Devamı

Asla yalnız yürümeyecek bir adam; Dirk Kuyt

5 Haziran 2012

1970’li yıllarda futbol izlemiş olanlar için Liverpool isminin anlamı başkadır. O yıllarda fırtına gibi esen, kendi liginde şampiyonlukları ve kupaları kimseye bırakmayan bir futbol takımıydı.

Kevin Keegan, Kenny Dalglish, kaleci Clemence en azından benim için efsanevi oyunculardı.

1977 senesinde Borussia Mönchengladbach ile oynadıkları ve kazandıkları Şampiyon Kulüpler Kupası Finali benim Liverpool takımı ile ilk resmi karşılaşmamdı.

O senelerde şimdi olduğu gibi her an her istediğiniz bir takımın maçını izlemek mümkün değildi.

Bu nedenle de Liverpool’un benim futbol sevgimde yeri hep olmuştur.

Heysel Faciası herkesin içini dağlayan bir finaldi ve Liverpool’un kaderinin döndüğü bir karşılaşma olarak tarihe düştü.

1991’den bu yana 21 senedir kendi liginde zirveye hiç yaklaşamadı. Onun boşluğunu Manchester United doldurdu; bu nedenle de belki bunu söylemem gerek, Alex Ferguson’un yarattığı takıma karşı her zaman içimde bir soğukluk vardır.

2005’teki unutulmaz finalde 3-0’dan geri dönüşünü elbette büyük bir coşkuyla karşıladım.

Yazının Devamı

Bugün kendisini savcı pozisyonda görenler yarın sanık olur...

1 Haziran 2012

Futbol dünyamızın çok yakından ilgilendiren Dava’da bu hafta oldukça ilginç ifadeler verildi. Çapraz sorgulamalarda ortaya çıkan şeyler aslında bu operasyonun ve sonunda ortaya çıkan yargılama sürecinin hem ne kadar yanlış kurgulandığını hem de bir o kadar gereksiz olduğunu gösterdi.

Hiç kuşkusuz bu ifadelerin içinde en önemlisi ve çarpıcı olanı Ümit Karan’ınkiydi.

Milliyet Gazetesi’ndeki haberi okuyalım.

Ümit Karan'ın avukatı Ayhan Sağaroğlu, "Trabzonspor maçında niye önündeki Sezer Öztürk'e pas vermedin?" diye sordu.

Bu soruya Ümit Karan, "Orada bireysel olarak, kendim ilerlemek istedim. Belki de Fenerbahçe'nin şampiyon olmasını istemedim" yanıtını verdi.

Bu sözler üzerine şaşıran mahkeme başkanı, "Böyle şeyler yapabiliyorsun o zaman maçlarda" dedi.

Ümit Karan ise, "Ben iyi bir Galatasaraylıyım. Gönlümden Fenerbahçe'nin şampiyon olmasını istemem, ama şike de yapmam" diye konuştu.

Bu itirafı birçok yönden okumak gerekiyor.

Yazının Devamı

UEFA sopası; dün Fenerbahçe, bugün Beşiktaş, yarın...

31 Mayıs 2012

9 Kasım 1988 tarihinde Galatasaray, Neuchâtel Xamax’ı 5-0 yenerek Avrupa’da çok büyük bir başarı kazanmasına karşın birkaç gün sonra UEFA’dan gelen şok bir kararla hükmen yenik sayılıp Kupalardan elenmişti.

Bu karar o tarihte ülkemizde çok büyük bir tepki ile karşılanmış, hak arama mücadelesi bir anlamda ülkenin temel meselesi olmuştu.

UEFA’nın tahkim kuruluna yapılacak itirazla birlikte İsviçre’de lobi faaliyetinde bulunak 8 kişilik bir heyet tespit edilmişti.

Sinan Erdem (TMOK Başkanı)
Necdet Çobanlı (FIFA Başkan Yardımcısı)
Şenes Erzik (UEFA Gençler Komisyonu Üyesi)
Halim Çorbalı (TFF Başkanı)

Yazının Devamı

Bir Fenerbahçe modelinden söz edebilmemiz için...

28 Mayıs 2012

Geçen haftaki yazılarımda Fenerbahçe’nin çeşitli şekillerde mücadele içinde olduğu düşünülen veya varsayılan iki model üzerinde tartışmıştık.

İlki cismen bir kimliği bulunmayan ve Fenerbahçe’yi ele geçirme amacı taşıdığı iddia edilen Cemaat’ti, ikincisi de ezeli rakibi Galatasaray.

Fenerbahçe temelde zaten kuruluşundan kaynaklanan sebepler yüzünden her ikisinden de farklı bir yerde duruyor.

Köklerini toplumun çeşitli katmanlarına kadar ulaştırabiliyor. Bugün Fenerbahçe kongresi üyeleri arasında bir araştırma yapılsa o sınıfsal çeşitlilik görülebilir.

Bu bakımdan toplumun her kesimine çok yakın durabildiği gibi tersi de geçerlidir.

Çeşitlilik aynı zamanda çokseslilik sağlıyor.

Ancak bu çok sesliliğin uzun yıllar yararlı bir iş yapabilme gücüne dönüştürülemediğini gördük, yaşadık, şahit olduk.

Hatta çok uzun yıllar süren küskünlükler, kişisel çıkar çatışmaları, kavgalar yaşandı.

Yazının Devamı

Galatasaray'da Lise'nin merkezi demokrasi modeli

25 Mayıs 2012

Cemaat tartışmaları ekseninde örgütlü hareket edebilmeyi konuşmaya devam edelim…

Ülkemizde tartışmaya değer birçok model olduğunu biliyoruz. Bunların arasında diğerlerinden önemli farkla ayrılan biri var ki konumuz bağlamında değinmeden geçilemez.

Kuşkusuz bir köşe yazısının sınırları içinde detaylara girmemiz mümkün değildir. Özü ile ilgili bize fikir veya ilham verecek bazı noktaları konuşmanın yararlı olacağını düşünüyorum.

Bundan birkaç sene önce; Sn. Özhan Canaydın’ın henüz aramızdan ayrılmadığı ve başkanlığını sürdürdüğü günler.

Borcun yönetilemez hale geldiği, diğer taraftan da stat projesinin hayata geçirilmesi için her gün çalışıldığı zamanlar.

O tarihte başkan herkes tarafından eleştiriliyordu; özellikle de Hıncal Uluç yerden yere vuruyordu kendisini.

Şu an hangi karşılaşma olduğunu hatırlamıyorum, ancak Hıncal Uluç’ın Canaydın’ı çok ağır eleştirdiği bir yazı yazdığı güne denk gelmişti. Başkan maçı izlemek için stadyum yerine Hıncal Uluç’un evine gitmişti, elinde bir şişe şarapla; nereden öğreniyoruz, bir sonraki gün yazarın köşesinden…

Hıncal Uluç’un Canaydın’la yaşamış olduğu polemik ve sonrasındaki arkadaşlık çizgisinin devamı için bugün en az on tan

Yazının Devamı