Geçen hafta Süreyya Ayhan’ın bir röportajını okudum. Yaşadıkları tam bir dram ve aynı zaman da ders niteliğindeydi. Süreyya Ayhan sanki Amazon ormanına girmiş ve arkasından geleceklere yol açmaya çalışan ilk insan gibiydi.
Onunla birlikte hepimiz bir şeyler öğrendik, gördük.
Ancak Aslı Çakır Alptekin’in öyküsünü okurken, Süreyya’nın yaşadıklarından da kesitler olduğunu şaşırarak gördüm.
O da yasak madde içeren bir ilaç almış ve iki yıl koşmaktan men edilmişti.
Yasak madde denilen şey de genellikle baş ağrısı veya soğuk algınlığı sırasında doktorların verdiği ve hepimizin ezbere bildiği ilaçlar.
Ama kullanılmaması gerekiyor.
Ne yazık ki çocuklarımız, gençlerimiz çok zor şartlarda sporcu olmak için mücadele ediyorlar. Son 6 yılda 11 ile 14 yaşları arasındaki çocukların başına bir SBS derdi musallat edildi. Birçok çocuk mesleki geleceklerini düşünerek spordan, müzikten uzaklaşmak zorunda kalıyor. Liseye girenler de üniversite hazırlığı için başka şeylerden vazgeçiyor.
Olimpik sporlara ilgi duyan gençlerin çalışacağı tesisler de içler acısıdır.
Vaslui’nin 14. dakikada attığı golle 54. dakikada Volkan’ın kurtardığı penaltıya kadar olan bölüm hemen herkesin “acaba” sorusunu akıllarından geçirdiği zaman dilimiydi.
Oyunun bu bölümünde Romanya temsilcisi Fenerbahçe’ye oranlar daha iyi göründü. Kadıköy’deki karşılaşmaya göre daha fazla rakip kaleye gitme arzusu vardı. Pas yüzdesinde önde olan taraftı.
Fenerbahçe bu arada iki pozisyona girebildi. İlk yarının son saniyesinde Vasliu kalesine doğru ortalanan topa Selçuk rakip defans oyuncusu gibi vurunca arkada boş durumda bekleyen Kuyt büyük bir hayal kırıklığıyla birlikte şaşkınlık yaşarken kuşkusuz televizyonları başındaki milyonlarca kişi de kendisini yerden yere atıyor olmalıydı.
Bekir’in neredeyse altı pasa yakın bir yerde buluştuğu topa vole vurup kalenin üzerinden gönderdiği pozisyon da daha az etki yaratmamıştır.
Aykut Kocaman, Kadıköy’de karşılaşmanın ikinci yarısındaki dizilişle sahaya çıktı; Mehmet Topal’ı yerine Selçuk Şahin’i oynatarak.
Kuyt ileride tek başına oynarken son yıllarda Fenerbahçe’ye gelmiş en hareketli oyuncu olduğunu sahanın her bölgesine yaptığı koşularla gösterdi. Kuyt bu performansını eğer sezon içinde ortalamaya yayabilirse orta alanda
Yayın ihalesinin hemen sonrasında Lig TV’de Maraton programı kaldırılmış; dolayısıyla Erman Toroğlu’nun da görevi son bulmuştu. O tarihlerde bununla ilgili çok yoğun tartışmalar yaşandı; Erman Toroğlucular ve karşıtları iki farklı söylem geliştirdi.
Bir mağduriyet olgusu çıkartıldı ortaya.
Erman Toroğlu 3 Temmuz’dan kısa bir süre sonra koşa koşa Aziz Yıldırım’dan şikâyetçi olduğuna yönelik savcılığa dilekçe verdi.
Yorumcular, köşe yazarları sporun, futbolun düşünen, fikir üreten, geliştiren, değiştiren bir çeşit üstyapı kurumlarıdır.
Aslında üstyapının durumu bir anlamda sporun, futbolun da vizyonudur, göstergesidir.
Hıncal Uluç, 1984 ile 2000 yılları arasında Galatasaray’ın üstyapı temsilcisi olarak çalıştı. Önemli işler yaptı. Aynı zamanda spor yorumculuğunun, gazeteciliğinin, haberciliğinin bugünkü şeklinin de mimarlarından olmuştur.
Örneğin Erman Toroğlu’nu da yaratan, bugünlere getiren adamdır.
Hıncal Uluç’u yaratan ortam ise bugünden çok farklıydı. Kendisi dahi o günleri özlemle hatırlıyor. Ancak sürekli başka şeyler yapma uğraşı veriyor.
Rıdvan Dilmen futbolu zorunlu olarak bıraktığı yıl 1995, Fenerbahçe taraftarının tribünleri doldurmadığı jübilesi ise 1996 senesiydi. Rıdvan Fenerbahçe’nin 103 gollü unutulmaz 1988-89 sezonunun en önemli futbolcusuydu. Aynen Oğuz Çetin ve Aykut Kocaman gibi…
Fenerbahçe tarihinin en gösterişli futbolunu oynayan bir kadroydu. Kuşkusuz o yıl bu üç futbolcu taraftarın gönlüne taht kurdu. Ancak üçünün de Fenerbahçe’den kopuşu fazlasıyla dramatikti.
Kader bu üç futbolcuyu bir başka şekilde Fenerbahçe’nin teknik adamlığı görevinde tekrardan birleştirdi.
Rıdvan 1999 yılında görevi devraldığında henüz 37 yaşında futbolu yeni bırakmış bir sene öncesinde Vanspor’u çalıştırıp, bir alt ligden Süper Lige çıkarmış bir teknik adamdı. O günün Fenerbahçe ve spor kamuoyu bu efsane futbolcu üzerinde öylesine yıldırıcı bir baskı kurmuştu ki kısa süre içinde pes etmişti. Rıdvan, Rüştü’nün çok hatalı goller yediği bir Avrupa Kupası (MTK) maçı sonrasında istifasını vermişti. Takım ligde henüz yenilmemişti ve sadece 5 maç oynamıştı.
Bir sene sonra Oğuz Çetin Mustafa Denizli’nin yardımcısı olarak Fenerbahçe’ye geri döndüğünde birçok kişi kısa bir süre sonra takımın başına geçeceği ve uzun yıllar
Vaslui teknik direktörünün işi biraz daha kolaydı.
Muhtemelen ilk olarak 12 Mayıs’ta Şükrü Saraçoğlu’nda oynanan Süper Final karşılaşmasının görüntülerini izlemiş olmalıdır. Hatırlanacaktır o maçın sonucunun beraberlik olması Galatasaray’a yettiği için sezon başından bu yana ilk defa savunma ağırlıklı ve oyunu kendi alanında kabul eden kaplı bir oyun oynatmıştı Fatih Terim.
Başarılı da olmuştu.
Hücum oynamaya çalışan takımlar tempo ile oynamayı severler. Tempo baskı motivasyonunu arttırdığı gibi savunmadaki tarafa hata yaptırır.
Vaslui, oyunun her bölümünde bu anlayışı sahaya yansıttı. Özellikle kaleci Coman’ın hakem toleransı içinde kullandığı kale vuruşlarındaki ağır hareketler Fenerbahçe’yi de uyuttu.
Fenerbahçe’nin uzun yıllardır oyun anlayışı topa sahip olup, çok paslı bir kurguya dayanıyor. Bu nedenle de hızlı hücum yapamıyor. Çoğu zaman rakibi 3’e 1 bile yakalasalar o tek savunma oyuncusu Fenerbahçe’yi durdurabiliyor.
Aykut Kocaman topu hızlı çevirip rakibin alan boşaltmasını istiyor ama o top bir türlü rakibi eksiltecek şekilde dolaşamıyor.
Hızlı oyuncuları yok mu?
Son yayın ihalesi yapıldıktan kısa bir süre sonra bu köşede yazdığım iki yazdığım iki yazıdan önemli gördüğüm satırları alarak bir başlamak istiyorum.
Nereden nereye nasıl geldiğimizi hatırlamamız; bu süreçte kimler etkin rol oynamış bilmemiz, Aziz Yıldırım gerçeği nedir, nasıl bir muhataptır birilerinin anlaması gerekiyor.
***
İlki 30 Ocak 2010 tarihi taşıyor…
Kulüpler Birliği'nin lideri Aziz Yıldırım gerçeği...
Aziz Yıldırım sporumuzun son elli yıl içindeki en önemli aktörlerinden biri durumundadır.
Aziz Yıldırım, Ali Şen'in "popülist" kültürünün yarattığı şeyi ortadan kaldırmak için ilk birkaç sene çok çaba gösterdi. Kuşkusuz çok zor bir dönemdi. Ezeli rakibi Galatasaray başarıdan başarıya koşarken, Fenerbahçe neredeyse dip noktalara doğru iniyordu. Bu fiili durum başkanı ister istemez agresifleştirdi. Çünkü başkanın Fenerbahçe’nin haklarını savunmuyor şeklindeki eleştiriler artmıştı.
Son bir sene özellikle Fenerbahçeliler için çok zor bir süreçti. Bu zaman boyunca her şeyi yaşadılar; Nazım Hikmet’in şiirinde yazdığı gibi “Ateşi ve ihaneti” gördük diyen taraftaydı; Fenerbahçe ve Fenerbahçeliler…
3 Temmuz süreci ve davasının sonuçları ortadadır. Tek taraflı bir suçlu yaratan, üstelik suçu bile tarif edemeden insanlar üzerine çamur atan, yargılananlar tarafından adalete karşı güveni sarsan bir kararla sona ermiştir; şimdi bu kararın onanması veya bozulması süreci başlamıştır.
Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki kırıklık Kuzey Anadolu Fay hattı gibidir.
Bu fay hattının belirli bölgesinde sürekli yeni kırılmalar ve depremler olur. Ancak hiçbir dönemde 3 Temmuz’dan bu zamana geçen süredeki kadar potansiyel bir gerilim biriktirmemişti.
Geçen sezon 12 Mayıs tarihi birçok bakımdan suni bir deprem yaratıp, bu gerilimin boşaltılması için fazlasıyla tetiklenmişti. Ancak o gün dahi bu iki kulüp karşı karşıya gelmediler.
Fenerbahçe taraftarının 12 Mayıs günü duruşu bunu engelledi. Ama başka bir deprem etkisi yaratması da önlenemedi.
2 Temmuz’dan bu yana kamuoyu Aziz Yıldırım’ın ne söyleyeceğini merakla bekliyordu. 26 günlük suskunluk Yüksek Divan Kurulu
Neden bu kadar gazetecilik üzerine duruyoruz, bugün konuyu bir örnekle uygulamalı hale getirelim.
20 Temmuz sabahına uyanıp eline gazetesini alan veya internet ortamında bilgisayar karşısına geçen Fenerbahçeliler 3 Temmuz gününden bu yana alıştıkları, kanıksadıkları, büyük bir ihtimalle de bıktıkları bir başlıkla karşılaştılar.
“UEFA’dan Fenerbahçe için şok açıklama; Avrupa’ya gidemeyebilir!”
Haberin kaynağının AP olması kafaları çok karıştırıyordu.
Şampiyonlar Ligi kuraları çekilmiş, Fenerbahçe Romanya’nın Vaslui takımı ile eşleşmişti ama her şey değişebilir miydi?
UEFA’nın sıfır tolerans ilkesine bağlı, ülkemizde bir kesimin neredeyse akraba oldukları İtalyan Gianni İnfantino “Fenerbahçe’nin durumunun hala netlik kazanmadığını söylerken, durumun değişebileceğini, disiplin müfettişlerinin dosyayı incelediğini, TFF’nin kulübü aklamasına rağmen, kesin bir karara varamadıklarını…” belirten bir açıklama yapmıştı.
Ülkemizde habercilik artık Haber Ajanslarından gelen bilginin servis edilmesine dönüştü.
Bugün siz de bir haber sitesi kurabilir; bir iki ajansa abone olup bu işi çok iyi yapabilirsiniz. Zaten gün içinde internet üzerinde hangi gazetenin sitesine girerseniz g