Serhat Ulueren haberciliği ve Telegol erozyonu

16 Ekim 2012

Geçen hafta Fenerbahçe taraftarı Alex’i uğurlama telaşı yaşarken gündeme bir röportaj düştü. Serhat Ulueren ailece De Souza Ailesini ziyaret etmiş, birlikte güzel bir sohbet etmişler, Serhat Ulueren Alex’e “Yılın Fenerbahçelisi Oscar’ını” vermişti.

Açıkçası bu durum Alex-Aykut Kocaman/Aziz Yıldırım saflaşmasında futbolcu tarafında duran kişileri de rahatsız etmişti.

Medyada birçok Fenerbahçeli yazar varken Alex neden Serhat Ulueren gibi 3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe aleyhine yayın yapan hatta futbolcuyu bile dava sürecindeki bir takım gelişmelerin içine almaya çalışan Programın yapımcısıyla söyleşi yapmıştı?

Gün boyu bu tartışma sürdü. Saatler sonra Alex twitter hesabından konuyla ilgili açıklama yaptı.

“TV8’den Serhat Ulueren taraftarın içinde benimle fotoğraf çektirip, ardından röportaj yapmış gibi haber yapıp, yalancılık yapmıştır.”

Serhat Ulueren açıklamadan sonra bu konuyla ilgili derin bir sessizliğe büründü.

Açıkçası medyamızda sporun etiği, ahlakı; dürüstlük, samimiyet, gerçeği arama gayreti içindeki akil adamlardan söz konusu olaya ilişkin bir yorum bekledim; belki yazan olmuştur kaçırmış olabilirim.

Çünkü özellikle Alex’in Türkiye’den gönderilmesi süreciy

Yazının Devamı

Yediğimiz gol gibi atabilmek veya atabildiğimiz gibi yemek...

13 Ekim 2012

Maçı izlerken her başarısız atak organizasyonumuz sonrasında Fenerbahçe’nin yine aynı stadyumda Vasliu ile oynadığı karşılaşma aklıma geldi. Öylesine benzer tarafları vardı ki…

Kendi alanına kapanmış ve tamamen savunma düşünen bir rakip ve onun bu katı defansını aşmaya çalışan bir Milli Takım…

Ve herhalde Avrupa’da sadece bizim yiyebileceğimiz türden bir gol…

Bunu daha çok Fenerbahçe için kullanıyorum ama Milli Takımımıza da yakışıyor:

Ya yediğin gol gibi atabileceksin veya atabildiğin gibi goller yiyeceksin!

Ne yazık ki her ikisini de yapamıyoruz. Hollanda karşısında maçın son bölümlerinde gelen gol ne ise Romanya maçındaki yediğimiz gol benzer nitelik taşıyordu.

Savunmamız eksik yakalanıyor, hızlı hücumla gelen rakip oyuncusunu karşılayan futbolcumuz gerekli kademeyi yapamıyor, kalecimizin de gereksiz gere kalesini boşaltması sonrası atılan golle geriye düşmemiz…

Kapalı savunmalara karşı oynamak futbolda en zor durumdur. Üstelik rakibiniz savunmayı da sağlam kuruyorsa o zaman ekstra bir şeyler yapmanız gerekecektir. Ama bazen bu da yetmez başka şeyler daha olabilmelidir.

Yazının Devamı

Fenerbahçe Ülker'in farkı hissediliyor...

12 Ekim 2012

Fenerbahçe dün 92 sayı attı. Son birkaç sezonu göz önüne aldığımızda Euroleague maçlarında eğer karşılaşma uzatmaya gitmemişse Fenerbahçe Ülker’in 90 sayı sınırına pek yaklaşamadığını görüyoruz.

Hele geçen sezonun o kısır, maç koparmayı beceremeyen takımı ile kıyasladığımızda bu Fenerbahçe’nin farkını ayırt etmek hiç de zor olmuyor.

Geçen hafta Boston Celtics karşısında iyi bir Fenerbahçe Ülker izlemiştik; genel kanı belki NBA takımının maça asılmadığı yönünde olsa da kazanmak için sahada olduğunu net olarak gördük. Mücadele ettiler. Ama Fenerbahçe Ülker, Celtics’in bu oyununa daha büyük bir direnç göstererek maçı kazanmayı becerdi.

Milli Takım ve Fenerbahçe Ülker’e Tanyeviç’in armağanı olan Preldzic’in ne zaman üst düzey oyuncu olacağını her sezon başında sorar dururum. Yanılmıyorsam beşinci sezonuna merhaba dedi ve geçen sene büyük bir hayal kırıklığıydı.

Dün ilk resmi karşılaşmada bu sezon farklı bir şeyler yapacağının sinyalini verdi. Böyle devam ederse, Fenerbahçe Ülker’in yeni gelen oyuncularının yanı sıra Emir en iyi transfer olmuş olur.

Bir diğer önemli oyuncu Oğuz Savaş; onun da artık katkı yapması gerekiyor. Anlaşılan Pianigiani de Oğuz’a güveniyor ki

Yazının Devamı

Beşiktaş taraftarı kulübünü, Fenerbahçe taraftarından daha az mı seviyor?

11 Ekim 2012

Kulüpleri taraftara bağlayan tek yer stadyumlar, salonlar mıdır?

Bu konu üzerine geniş yorumlar, açıklamalar, tartışmalar yapabiliriz; yapmalıyız. Çünkü konuşulması gereken derin sorunları değil, dedikodu üretmeyi seviyoruz.

3 Temmuz süreci Türkiye’de taraftarlık bilincinin, yapısının, işleyişinin değiştiği bir dönem olarak milattır. Daha o gün Fenerbahçe taraftarı kulübünün karşılaştığı tehlike ve tehdit karşısında tavır alarak tam bir sene sürecek bir eylemliliğin, hareketliliğin, katkının içine girmiştir. Bu bir anlamda sivil toplum örgütünün gücünü ortaya koyması bakımından çok değerli bir Türkiye pratiği olmuştur.

Fenerbahçe taraftarı futbol takımının yalnızlığına ortak olmak için Topuk Yaylası’na gitmiş, oradan Bağdat Caddesine inip yürümüş, Fenerium’lara koşmuş, kombinelerini yenilemiş, Taraftar Kart, Dergi, GSM abonelikleri, üyelikleri yaptırmıştır.

Geçen sezon Fenerbahçe’nin ekonomik anlamda en zor süreci yaşaması gerekirken tersi yaşanmıştır.

Beşiktaş taraftarı kulübünü, Fenerbahçe taraftarından daha az mı seviyor?

Geçen sezon 3 Temmuz süreci yaşanırken mümkün olduğunca Fenerbahçe taraftarının içindeydim. Onların nasıl bir duygu içinde olduğunu çok

Yazının Devamı

Alex-Fenerbahçe ilişkisi neden bu hale geldi?

9 Ekim 2012

Bitmiş bir evlilikte tarafların birbirlerini sadece seviyor olmaları yetmez. Ayrıca ilişki o evli çifti dışarıdan çok seven arkadaşlarının baskısıyla da sürdürülemez. Çünkü aynı çatı altında arkadaşlarıyla değil o çift tek başlarına yaşamaktadır.

Arkadaşların evliliğin bu kriz anında iki taraftan birinin yanında yer alması da insani bir davranış biçimidir. Çünkü arkadaşlıkların hem ayırt edici özelliği hem de temel niteliği zor zamanda diğerinin yanında olmaktır.

Bazen evlilikler çocukların hatırına devam ettirilir; ama yeri gelir o çocuklar bile evliğin sona ermesine engel olamaz.

Çiftlerin birbirlerine günü kurtarmak için sundukları hediyeler de işe yaramaz.

Alex’in Fenerbahçe ile olan evliliği gibi…

Aslında bu benzetmeyi sadece sevgi boyutunda yapıyorum; yoksa kulüplerin futbolcularla olan birliktelikleri profesyonel ilişkilerdir; evliliklerse içinde bazen mantık, akıl evlilikleri de olsa profesyonel bir ilişki değildir; imza altına atılsa bile…

Alex’in yaptığı açıklamalar bir tarafından biten bir evlilik ilişkisinin süreç içindeki krizlerini öğrenmemize vesile oldu. En azından ben bunu böyle hissettim.

Doğada her malzemenin, toplumda da ilişkinin bir esneme bir

Yazının Devamı

Aşka göçebedir Fenerbahçe...

8 Ekim 2012

Adı Fenerbahçe olunca onu bildik, tanıdık hiçbir bilimsel gerçeğin, bilginin, doğrunun, yasanın içine sığdıramadığınız gibi, tanımlayamıyor, tarif edemiyor, açıklayamıyorsunuz.

Fenerbahçe’de zaman da bir başka hızda akıyor; mevsimler gelip geçiyor.

Geçen hafta sonu Fenerbahçe’de bir sonbahar hüznü vardı. Sonbahar demişken…

Sonbahar, hüzünle sararıp dalından kopmuş bir yapraktır.

Sonbahar… Sürüsüne yeni katılan, gittiği yerden habersiz, göçe geç kalmış bir kırlangıç yavrusu ile yuvasını kapatmaya çalışan karıncanın telaşı...

Biraz Eylül, çokça Ekim, fazlasıyla da Kasımdır...

Güneşi özlemektir. Başka şeyleri de...

Yazının Devamı

Galatasaray'ı bozacak "ne yaparsak yapalım olmuyor" düşüncesi

6 Ekim 2012

Galatasaray'ın sezon başındaki erken form grafiği bir süredir aşağı doğru inmeye başladı. Buna nelerin sebep olabileceği konusunda bir kaç haftadır kafa yoruyor burada tartışıyoruz.

Özetleyelim...

- Fatih Terim'in de ifade ettiği gibi 17 günde 5 maç oynamak Galatasaray'ın oturmuş kadro yapısında ister istemez bir rotasyon zorunluluğu yarattı.

- Kadroya giren her oyuncu aynı zamanda oyun düzenini değiştirdi.

- Geçen sezon orta alanda çift kişilik oynayan ve bu sayede Selçuk İnan'a konfor yaratan Melo %50 verimde kalınca ister istemez tandeminin oyununu etkiledi.

- Galatasaray savunması bu sezon çok açık veriyor; kaleci Muslera'ya fazlasıyla iş düşüyor.

- Pozisyon bulan forvetler sonucu değiştiremiyor.

Galatasaray'ın Antalyaspor-Akhisar Belediye serisi nasıl lokum kıvamındaysa; Manchester United-Orduspor- Braga-Eskişehirspor koridoru çok sertti.

Yazının Devamı

Fenerbahçeli oyuncular ikinci perdeyi açtı; yeni başlıyor!

5 Ekim 2012

Dakika 18; Öyle bir zaman ki…

De Jong’un golü sanki Fenerbahçe’nin boğazına atılacak sol ilmik gibiydi. İnsan sezon başından bu yana genel görünümü aklına getirdiğinde, iyi oynasın ya da oynamasın bu karşılaşmanın da diğer benzerlerinden birine dönüşeceğini deja vu’ya yaşanacağını ister istemez düşünüyor ve belki de bu düşünceler eşliğinde umutsuzluğa kapılıyor.

Bu golle Fenerbahçe’nin birkaç sezondur zaten içinde bulunduğu ve baş edilmesi gerçekten çok güç, zorluklarla dolu yepyeni bir gelecek projesi belki de sona erecekti.

Herkesin bir köşeye çekilip gelişmeleri izlediği sıcak ve kasvetli 2011 Temmuz’unda Anadolu’nun Topuk Yaylasından verdiği işaretle direnişi başlatan Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe serüveni Almanya’nın geçit vermez futbol ortamında tamamlanmış olacaktı.

Ve bugüne kadar yapıcı hiçbir ürün ortaya koymadıkları gibi tek bildikleri yıkımla uğraş veren, bununla beslenen ve sadece böyle ortamlarda ortaya çıkabilen bir takım kişilerin seslerini duyacaktık, hüznün, üzüntünün o kahredici enkazı içinde…

Ama öyle olmadı…

Aykut Kocaman’ın sonuna kadar güvendiği, Fenerbahçe’nin sarı lacivert çubuklu formasının anlamını içlerine sindirmiş, onunla bütünleşmiş 11

Yazının Devamı