Abdullah Avcı Türkiye'nin denklemini kurabilecek mi?

15 Kasım 2012

1993’te Milli Takım’ın başına geçtiğinde teknik direktörlük kariyerinin henüz 6. yılındaydı Fatih Terim’in. Ankaragücü ve Göztepe takımlarını çalıştırmış fakat istenilen düzeye getirememişti. Piontek ile başlayan serüveni hayatının dönüm noktası olacak, sonrasında kendisinin bulup bir takım haline getirdiği iskeletle hem milli takımlar düzeyinde hem de Galatasaray’da başarılar yaşayacaktır.

1987’de Galatasaray’ın başına geçtiğinde Mustafa Denizli’nin teknik direktörlük kariyeri neredeyse yok gibiydi, Derwall’ın yanında yaptığı 3 yıllık stajyerlik sürecinin sonunda ilk defa bir takımın teknik patronu oluyordu. Sürekliliği olan hiçbir başarı sergileyememesine karşın futbolumuzun bugün önemli isimleri arasında tartışmasız yer almaktadır.

Abdullah Avcı, Milli Takım’ın başına gelmeden önce Fatih Terim ve Mustafa Denizli’den de fazla yeterli bir kariyer biriktirdi.

Süper Ligde üst üste 5 sezon istikrarlı bir şekilde bir takım çalıştırmış olmak futbolda önemlidir. Üstelik 2011 Kupa Finalisti olarak İBB ile nerelere kadar gittiğini hatırlamak gerekiyor.

Daha önce de yazmıştım, yeni bir teknik adam ve milli takım kuruluşu için 2014 erken bir hedeftir.

Milli Takım’ın da bir

Yazının Devamı

"Kocaman Gerçeklerin" bir gün ortaya çıkması gibi kötü bir huyu vardır.

12 Kasım 2012

Perşembe günü yüksek tempoda oynadıktan sonra Pazar günü aynı tempoyu kaldığı yerden devam ettirmek kolay değildir. Üstelik karşınızda Orduspor gibi ligin sağlam bir takımı varken.

Futbol hiçbir zaman düz bir çizgi değildir; inişleri, çıkışları vardır.

Ne yaptığını, nereye gideceğini bilen ekipler başarısızlıklarının, olumsuzlukların dönemsel olduğunu bilirler.

Fenerbahçe’nin Marseille karşılaşmasında ortaya koyduğu futbol genel anlamda tatminkardı; ancak dün Orduspor maçının son dakikasında yaptıkları gibi bir anlık konsantrasyon kaybı, kopuş kazanılacak oyunu beraberlikle sonuçlandırdı.

Bu Fenerbahçe için eşik karşılaşmalarından biriydi ve aşamadı; ancak M’Gladbach ve Beşiktaş serisinde ne yapabileceğinin net sinyallerini verdiler; üstelik maçları farklı, bol gollü skorlarla tamamladılar.

Fenerbahçe’nin bu seri sonrasında araya giren milli maçlarla birlikte takımın direkt oynayan 4-5 oyuncusunun sakatlanmasıyla tekrar geriye dönüş başladı.

Perşembe günü Limasol maçında ideale yakın bir tertiple sahadaydılar ve Rum takımına üstünlük sağladılar.

Takımlar belli omurgalar üzerine inşa edilir; bu kurgu oturduktan sonra yapmak istediklerinizi, rotasyonları daha kolay g

Yazının Devamı

Beşiktaş ve Bursaspor'un futbol tercihleri...

10 Kasım 2012

Beşiktaş-Bursaspor karşılaşması ligin genel karakteristiğinden çok farklı bir futbol anlayışına, gösterisine ve sonucuna sahne oldu diyebiliriz.

Nedir bu fark?

Futbol, oynayarak güzelleşir. Her iki takım da aynı felsefe ile sahaya çıkarsa ortaya seyir zevki yüksek, heyecanlı bir karşılaşma olur.

Bir taraf oynamak isteyip, diğer taraf da bunu bozma, savunma anlayışını sahaya yansıtmak isterse de boğucu, sıkıcı bir maç izleriz.

Bütün bunları yapabilmek için de teknik becerisi yüksek futbolculara ihtiyaç duyarsınız.

Beşiktaş ve Bursaspor da bu söylediğimiz şeyi yapabilecek futbolculardan vardı.

Geçen hafta içinde Beşiktaş ile ilgili yorumlarımda yazmıştım; topa sahip olup, onunla birlikte oynamak belirleyicidir. Hamle üstünlüğünü rakibe verdiğinizde bu sefer onun ne yapıp yapamayacağına bağlı kalırsınız.

Mersin İY karşılaşması bu anlamda Beşiktaş’ın teknik becerisinin yüksek, Fernandes, Oğuzhan gibi oyuncularının sahne aldığı bir karşılaşma olarak kayda geçti; ama yanıltıcıydı da…

Yazının Devamı

Meireles ile yerini bulan Baroni

8 Kasım 2012

Meireles...

Bir adam oyunda ne kadar çok şeyi değiştirebilir?

Bir çok şeyi cevabını dünkü karşılaşma için Fenerbahçe adına söyleyebiliyoruz. Ancak sadece o değil elbette...

Meireles kadroda olunca Baroni orada hep Alex'i görmeye alışkın olduğumuz yere geçiyor. Böylece Fenerbahçe hücumda bir fazla oynamaya başlıyor. Çünkü Meireles'in yerine Selçuk oynadığında oyun kuramadığından Baroni geriye kadar gelip top çıkarma görevini de üstleniyor. Baroni geriye geldiğinde kat etmesi gereken mesafe Sow ile ölçülendirdiğimizde yaklaşık 40-50 metreleri buluyor.

Oysa, Meireles dünkü maç ölçeğinde topu oyuna kusursuz derecede iyi sokunca bu sefer Baroni-Kuyt-Stoc ve Sow ile çok güçlü, hareketli bir hücum hattı çıkıyor.

Baroni...

Araya Meireles'in sakatlığı girmeseydi büyük bir ihtimalle Beşiktaş'ta nasıl Fernandes'i konuşuyoruz, Fenerbahçe'de de Baroni'nin büyüyen futbolunu değerlendiriyor olacak, belki de şaşkınlıkla ne yapıyor olduğumuzu birbirimize soracaktık.

Baroni, Santos'un bonusu olarak geldi. Aurelio'nun taze boşluğunda onun görevi yapması beklendi. Baroni'nin ilk maçlarını hatırlayanlanlar ne demek istediğimi anlayacaktır.

Yazının Devamı

Beşiktaş'ın oyunu mu, istatistikler mi, topla daha fazla oynamak mı?

7 Kasım 2012

Pazartesi günü Ankara’da Türkiye Satranç Federasyonu seçimleri vardı, görevim gereği oradaydım ve bu nedenle Pazar akşamı Beşiktaş-Mersin İdman Yurdu karşılaşmasını izlememe rağmen maçla ilgili yazımı yazamadım.

Federasyon seçimleri ve satrançla ilgili bir yazı yazacağımı buradan belirtmek istiyorum.

Beşiktaş-Mersin İdman Yurdu karşılaşmasında istatistikler ön plandaydı. Üstelik görünenin tam tersine matematik bu sefer başka bir şey gösterdi bizlere…

Topla oynama oranında Mersin İY’nun ezici bir üstünlüğü vardı, ayrıca yapılan paslarda da iki katı bir sayı görülüyordu. Ceza sahasına ortada Mersin İY büyük bir ihtimalle lig ortalamasının da üzerine çıkmış olmalıdır.

Fakat karşılaşma 3-0 Beşiktaş’ın üstünlüğü ile sonuçlandı.

Kuşkusuz Ligimizde bütün futbol karşılaştırmalarında ölçü Fenerbahçe olduğundan maç sırasında ve sonrasında hep bir gönderme, değerlendirme yönelimi vardı.

“Demek ki fazla pas yapmanın futbolda çok önemi yoktur, sonuç esastır.”

Beşiktaş topla oynadığı süreyi kaliteli geçirdi. Bunda orta alanda Oğuzhan gibi İngiliz altyapısına sahip futbolcunun çok büyük ağırlığı vardı. Sadece Oğuzhan değil elbette; Fernandes gibi her geçen gün biraz daha güzel fu

Yazının Devamı

Bu oyun Aykut Kocaman'ın çok mu hoşuna gidiyor?

3 Kasım 2012

Geçen hafta Antalyaspor karşısında çok kötü bir futbol oynayan ve haklı bir yenilgi alan Fenerbahçe'de beş günde her şeyin değişerek, başka bir kimliğe bürüneceğini beklemek ülkemiz futbol kamuoyunun temel gerçeğidir. Bu gerçek aslında futbolumuzun seviyesini de yansıtmaktadır.

Geçen hafta bana "Aykut Kocaman Projesi nedir" diye bir çok mesaj, twit geldi.

Sanılıyor ki Fenerbahçe'nin kötü futbolundan kenar yönetimi çok memnun, bu oyunun herkes tarafından kabul edilmesi isteniyor. Başka bir hedef de yok.

Bu kadar basit mi? Karşılaşma sırasında sosyal medyada düşüncelerini paylaşan bir takım medya mensuplarının Aykut Kocaman'ın kişiliği ile alay eden yorumlarını gördük, okuduk. Bu kişilerin yaptıkları aslında bulundukları yerleri hazmedememiş, kendisini bir şekilde orada bulmuş sıradan insanlar olduğunun tipik itirafıdır.

Aykut Kocaman'ın bugün Fenerbahçe'ye oynatamadığı futbolu eleştirebilirsiniz, ancak hiç mi bu adamın futbolunu izlemediniz? Futboldan bu kadar uzak bir hayat sürüyordunuz da bugün oralara nasıl geldiniz?

Aykut Kocaman'ın Alex'le yaşadığı en önemli manşet

Yazının Devamı

Galatasaray hiç çaba harcamadan kazandı.

2 Kasım 2012

Son iki sezon göz önüne alındığında Galatasaray'ın kötü oynadığı karşılaşmalar da dahil olmak üzere neredeyse kazanmak için hiçbir ekstra çaba göstermediği bir maç izledik. Fatih Terim'in de ifade ettiği gibi Galatasaraylı futbolcular İBB'ye hiçbir baskı yapmadan başladılar ve erken gelen golle birlikte rahatlayarak rölantide tamamladılar.

Böylesi karşılaşmalar büyük takımlar için çok önemlidir. Her maçı aynı tempo ile oynayamazsınız. Oyuncularınız hem mental anlamda, hem de kondisyon bakımından düşer; aktif dinlenebildiğiniz ve hanenize üç puan koyabildiğinizde yüksek verim sağlamış olursunuz.

Galatasaray bunu yaptı.

Ancak ilginç bir dizilişle sahaya çıktı. Fatih Terim ileride Amrabat-Burak-Umut üçlüsüyle saha dizilişini 4-3-3 gibi oluşturdu. Ancak bu üç oyuncu da orta çizgisinin üzerinde kalmaya gayret gösterdi.

Öyle olunca da İBB takım halinde ileriye çıktı. Bu Eduardo ile en yakın stoperi arasında 30-40 metrelik bir açıklık yarattı. Galatasaray'ın Selçuk İnan ile ileriye doğru attığı ve Zayette'den sekerek Burak Yılmaz'ın önüne düşen ilk top tam da golcü oyuncunun istediği türdendi.

Tipik bir Umut-Burak golü izledik.

İkinci golde de bu sefer Burak Yılmaz'ın sert

Yazının Devamı

Fenerbahçe Ülker'de ribaunt sorunu devam ediyor.

2 Kasım 2012

Panathinaikos, Euroleague’de her zaman ismi ilk dört takım sayılacak takımlar arasındadır. Bu nedenle alınan bu galibiyet Fenerbahçe Ülker’in bu grupta yapacağı en iyi şeylerden biri olacaktı.

Ve Fenerbahçe Ülker bunu dün akşam başardı.

Maçın tamamına yakın bölümünü üstün ve önde götürdüğü için de genel anlamda sanki kolay bir maçmış görüntüsü verdi; özellikle ikinci periyottaki 23-12’lik skor bu maçın kırılımıydı.

Fenerbahçe Ülker’in görece kolay galibiyeti akıllara hemen Panathinaikos’un eski gücünde olmadığı yönünde bir algı yaratabilir; öyle olmadığını geçen sezon bize Olympiakos göstermişti. Hatırlanacağı gibi Fenerbahçe Olympiacos’u açık farkla yenmiş Yunanistan temsilcisi grup maçları sırasında diğer takımlarda olduğu gibi grup dışı kalma tehlikesi bile yaşamıştı. Ancak sonucu hepimiz biliyoruz.

Yani aynı şeyi bu sezon Panathinaikos’un yapmaması için hiçbir neden yok; Fenerbahçe zayıf bir takım olduğu için değil, kendisi iyi mücadele ettiği için Panathinaikos’u yendi.

Bu maçla ilgili dikkat edilmesi gereken konu, aynı geçen hafta Real Madrid karşılaşmasında olduğu gibi ribaunt zafiyetinin tekrarıydı. Bu seviyelerdeki takımlar arasında 44’e 26 gibi açık fark

Yazının Devamı