Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kardeşlik seferberliği, bir büyük kucaklaşma çağrısı ülkede toplumsal fay hatlarındaki gerilimi yumuşatmak açısından çok anlamlı. Umarız karşılık bulur. Çünkü özellikle seçim sürecinde siyaset oldukça kutuplaştırıcı sert söylemlerin ortaya döküldüğü bir atmosferde yapıldı maalesef. Herkes kendi taraftarını tatmin edebilmek için her seferinde dozajını artırarak kaba söz kullandı, ağır, çirkin ithamlarda bulundu. Hatta bu safları konsolide etmek adına öyle hal aldı ki farklı bir seçeneğe dahi hoşgörü, tahammül kalmadı. Tarafını seç veya siyaseten ya benimsin ya da kara toprağın! noktasında. Ama bunun seçimlerin yapılması ve neticelenmesiyle birlikte artık gündemden bir şekilde düşmesi lazım. Sonuçta millet seçimini yaptı bir karar verdi hem parlamentoyu belirledi hem de Cumhurbaşkanını seçti bu saatten sonra milli iradenin ortaya koyduğu bu tabloya, makamlara saygı duymak gerekiyor. Dolayısıyla muhalefetin de sonuçları böyle değerlendirip “Milli irade bize muhalefet görevi verdi” demesi gerekir. Malum sandık sonucuna göre bir taraf iktidar oluyor diğeri muhalefet görevi üsleniyor. Güçlü demokrasi içinde aslında en az iktidar kadarda güçlü muhalefetin olması şart. Bu bağlamda da hala devam eden sadece iktidara, sisteme dönük, eleştiri siyasetinden ziyade öncelikle “neden kazanamadık” ya da “vatandaşı neden ikna edemedik” noktasına odaklanarak kararlı bir özeleştiri süreci başlatmaları çok daha gerçekçi. Nerede hata, yanlış yaptığını net bir şekilde tespit edip buna göre önümüzdeki yerel seçimlere odaklanmak gibi. Ki AKP kazanan taraf olmasına rağmen “neden benim oyum düştü, büyükşehirlerde bir miktar aşağıya inişin sebebi nedir” diye derin çalışmalar realist ve rasyonel bir siyaset ortaya koyuyor. Yani muhalefet eğer seçim kazanmak istiyorsa ortaya çıkan sonucun sorumluluğunu özgür iradesiyle gidip oy verenlere ya da sandığa gitmeyenlere yüklemek yerine “ben nerede yanlış yaptım” demeli, diyebilmeli… Hem sandık stratejisi, taktiksel hamlelerde yapılan hatalar hem de matematiksel gerçekliği görmeme ısrarcılığı anlamında...
***
Mesela Kılıçdaroğlu’nun kaybettiği son seçimdeki yüzde 47,82’lik oy oranı CHP kurmayları ve bazılarınca başarı olarak nitelendiriliyor. Hatta ülkedeki iki kişiden birinin oyunu aldı diyorlar... Evet CHP’nin hala yüzde 25 bandındaki oy oranıyla kıyaslandığında böyle bir algıya belki kapılabilir insan ama diğer bileşenlerin katkısı, hele de daha önceki yüzde 50 artı birlik oylama sonuçlarına bakıldığında rakamlar anlamında hiçbir fark olmadığı da ortada. Şöyle ki: 10 Ağustos 2014’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk turda yüzde 51,79 ile kazanırken o zaman muhalefet bloğundan iki aday vardı. CHP, MHP çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ve HDP adayı Selahattin Demirtaş. Biri 38.44, diğeri 9.76 yani muhalefet toplamda yüzde 48,2 oy aldı.
24 Haziran 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde de adaylar Muharrem İnce (30,64) Meral, Akşener (7,29), Temel Karamollaoğlu (0,89) ve Selahattin Demirtaş (8,40) oy almışlardı. Bunları son seçimde muhalefet bloğuyla hareket eden partilerin temsilcileri olduğunu düşünerek bakarsak, yani CHP, İYİ parti, SP veHDP olarak aldıkları toplam oy yüzde 47,22. O seçimde de Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk turda yüzde 52,59 ile kazanmıştı.
İki turlu gerçekleşen son seçimin nihai aşamasında ise Cumhurbaşkanı Erdoğan yüzde 52,18 ile kazanırken, Millet İttifakı’nın adayı Kılıçdaroğlu’nun aldığı oy yüzde 47,82 oldu. Parlamento seçiminde de CHP’nin oyu listelerindeki SP, DP, DEVA ve Gelecek Partililerin varsa katkıları onlarla bile ancak yüzde 25,35. Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla oylar patlamış, özellikle de CHP’nin yüzde 25’lik çıtası yukarılara fırlamış falan değil açıkçası. Kaldı ki bu anlamda başarı denilecekse İnce’nin 2018’deki performansının daha gerçekçi olduğu ortada. CHP adayı olarak tek başına yüzde 30,64 oy aldı…
***
Yine bir başka hesap hatası ya da yanılgısı da sonucu HDP oylarının belirleyici olduğuna dönük yapılan kurgulardı. Nitekim bu bizzat muhalefet cenahındaki siyaset mühendisliğinin baş aktörü CHP tarafından da kabul edildi. İlk turda HDP’nin oyları bekledikleri gibi yüksek çıkmayınca ikinci turda milliyetçi söylemlere yönelip, Zafer Partisi ile yan yana geldiler. İlk turda HDP’nin desteklemediği Cumhurbaşkanı Erdoğan yüzde 49,52 ve HDP’nin desteklediği Kılıçdaroğlu yüzde 44.88 aldı. Sinan Oğan’ın oyu da yüzde 5,17 olurken, adaylıktan çekilen İnce’ye yüzde 0,43 oranında oy çıktı. Yani HDP’nin desteklemediği kısım (Erdoğan ve Oğan) yüzde 54.69 buna İnce’yi de eklersek yüzde 55,12 oldu. HDP’nin desteklediği Kılıçdaroğlu ise yüzde 44,88’de kaldı. Bir başka deyişle Yeşil Sol Parti (YSP) listelerinden girdiği 2023 seçimlerinde yüzde 8,82 oy alabilen HDP, Kılıçdaroğlu’nun İYİ Parti, ittifakın diğer 4 bileşeni ile birlikte toplam yüzde 36.06’lık oyunu ancak bu kadara çıkarabildi. Kaldı ki yukarıda da vurguladığımız gibi 2018 seçimlerinde de HDP kimseye destek vermeyip kendi adayını çıkardı ve HDP destek vermemesine rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk turda yüzde 52,29 gibi bir oyla ilk turda seçimi kazandı.
***
Yani dememiz o ki; siyasette, matematik de, sosyoloji, psikoloji de net. Vatandaş artık kavga, gerilim değil, özellikle ekonomik sıkıntılar başta sorunlara çözüm bekliyor. Kutuplaşmanın, hele de bunu daha da tetiklemenin kimseye yararı olmadığı açık. Ötekileştirdiklerimiz ve karşı kutupta olduğunu var saydıklarımızın aynı zamanda kader ortaklarımız olduğunu unutmamak gerekiyor. Sonuçta herkes aynı toplumun parçası, vatandaşı...