İkinci tura odaklı kâğıt üzerinde yeni toplama, çıkarma, çarpma, bölme hesaplarıyla sonuca dönük öngörüler ve algı faaliyetleri yine devrede. Radikal manevralar, siyasi kurgular yapılıyor. Malum, ilk turdaki oylama milliyetçi bir rüzgârı çok net ortaya koydu, milliyetçi oylar çok belirleyici oldu. Hem Cumhur İttifakı bağlamında hem de Ata İttifakı adayı Oğan’a verilen oylar anlamında. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu’nun rota değişikliği, sert söylemleri ve yeni algı kurgusu daha bir milliyetçi damara yöneldi. Bu anlamda da Oğan’ı saflara katıp bunu perçinleme çabası var. Bunun ilk adımı da Kılıçdaroğlu-Zafer Partisi Genel Başkanı Özdağ görüşmesiyle atıldı. Bu arada akşam saatlerinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe’deki Çalışma Ofisi’nde Oğan’ı kabul etti. Erdoğan-Oğan görüşmesi bir saat sürdü. Oğan’ın tercihi hangisi olur olmaz, olursa 5.2’lik desteğin ne kadarı hangi ittifaka nasıl akar ve de getirisi, götürüsü ne olur ayrı bir tartışma konusu ama ilk turda sandığın ortaya çıkardığı asıl gerçeklik şu:
Seçmenin oyu çantada keklik değil, hele de bir kimsenin veya siyasi yapının tapulu malı hiç değil...
Evet, partilerine, ideolojilerine bağlı, liderlerine sevdalı kemik kitleler var ama onların arasında dahi konjonktüre, esen siyasi rüzgâra göre farklı davranış gösterenler oluyor. Hatta bu marjinal partilerde bile olabiliyor. Ancak hangi görüş, siyasi yapı olursa olsun, vatandaş, seçmen kendi iradesi üzerinde birisinin tahakküm kurduğunu hissettiğinde hele de bunun üzerinden pazarlık yapmaya kalktığını anladığında o kişiyi ya da bulunduğu yeri anında terk ediyor. Güven sarsılıyor ve vazgeçiyor, işaret edilen adrese değil “yüreğinin götürdüğü yere” gidiyor yani. Mesela SP, DEVA ve Gelecek partilerinin durumu. AKP’den oy çekecekler, muhafazakâr damar bu tarafa akacak deniliyordu. Sonuç ortada. Akış falan değil, o partilerin CHP listelerinden sadece 10-14’er tane milletvekilleri oldu. Hatta daha milletvekili yemini etmeden sosyal medya üzerinden imalı mesajlar ve kendi parti merkezlerinden fotoğraflar paylaştılar. Bu da CHP tabanında ciddi tepkilere neden oldu. O nedenle, sandığın tepkisi vatandaşın duruşu değil, bazı politikacıların hâlâ gerçeği anlamadığını ya da bilmesine rağmen öyle davrandığını görmek daha şaşırtıcı.
***
İkinci tura yönelik kampanya stratejilerine bakıldığında da farklılık net. Kalabalık, etkileyici mitinglerden ziyade ekranlar ve sosyal medya aracılığıyla seçmene, vatandaşa ulaşma daha ön planda. Elbette süre çok dar meydanlara yönelme gerçekçi değil ve zor. Ama ilk turun ortaya çıkardığı bir başka kritik detay ise sandıkta başarının doğrudan sokağa, vatandaşa dokunmakla endeksli olduğu. Evet, sosyal medyanın siyasetteki varlığı, etkisi kaçınılmaz ancak bir yanda da ülkenin toplumsal ve politik gerçekliğini karşılamadığına ilişkin görüşler de yok değil. “Sosyal medya başka bir alan, herkes aklındakini söylüyor, yazıyor, oradan artı bir şey almak ikna etmek zor. Benzer isimler, örtüşen fikirler birbirini takip ediyor” diyorlar. Yine sosyal medya üzerinden yaratılan “Kazanıyoruz, kazandık” algısının ya da karşı tarafla dalga geçen, üstten bakıcı, küçümseyici paylaşımların seçmen tercihine reel anlamda ne kadar, nasıl yansıyıp yansımadığı veya taraftarı etkileme-rakibi tetikleme durumu da bir başka tartışma konusu. Dolayısıyla, seçmen sosyolojisi kritik, önemli deniliyorsa hâlâ sokak siyaseti, yani vatandaşa, seçmene doğrudan dokunmak şart. Nitekim bu anlamda Erdoğan özellikle deprem bölgeleri ağırlıklı yine sahada olacak. Cumhur İttifakı bileşenleri de. Millet İttifakı da toplumca tanınan, karşılığı olan milletvekillerini ilk turda düşük oy aldıkları illerde görevlendirdi. Yani sokağa odaklı ilave tedbirler, hamleler devrede. Özellikle de bire bir markaj siyaseti noktasında. Hal böyle olunca, en kritik detay da samimilik ve ikna becerisi. Tabii bu da vatandaşın arasında, sokakta ne kadar var olduğunla doğrudan orantılı bir durum. Yani sadece sandık zamanı, oy hesabıyla sokaktaysan, vatandaşa sarılma görüntüleri veriyorsan boş yere beklentiye girme, umutlanma. Hele de “güven” konusunda.
***
Kısacası, dememiz o ki “İbre, seçmenin tercihi bizden yana” diyen ve buna bağlı olarak hesaplar yapan varsa ki her iki tarafta da var, buna pek fazla güvenmesinler. Çünkü öncelikle ilk turda kendilerine oy veren kitleleri tekrar sandığa taşımaları, yani mevcut durumu korumaları şart. Üstüne koymak konusunda taze kan olarak görülen radikal siyasi manevraların ne getirip ne götüreceği de flu ve tartışmalı. Dahası, özellikle sosyal medya üzerinden yapılan kurgularla seçmeni çözdüm, dilinden anlıyorum diye havaya girme ya da böyle bir algı yaratmanın sandık hesabında yanıltıcı olduğu da ortada.
Yani bilinmeyenleri ve olası sürpriz dinamikleriyle sandık zor bir denklem. Çözümü kolaylaştıran sihirli formül ise çok basit aslında:
Sahici ve samimi olduğuna inandırmak, güven vermek.