Sandığa giden yolda son 20 gün... Asıl kampanya şimdi başlıyor. Artık doğrudan sahaya odaklanma, halkın nabzını tutma, hatta bire bir markaj, ikna zamanı. Çünkü kamuoyu araştırmacılarına göre; seçmenlerin büyük bölümü kararını vermiş durumda, yüzde 8-10’luk bir kitle ise sandığa gidip gitmeme ya da tercih konusunda hala kararsız. Dolayısıyla siyasi partiler açısından hem kararlı seçmene dönük olası son dakika “kafa karışıklığına” geçit vermeme hem de kararsızları ikna etme anlamında oldukça hareketli ve hararetli bir süreç söz konusu… Evet her iki ittifak lehine, aleyhine sonuçlar öngören kamuoyu araştırmaları havada uçuşuyor ama genel olarak bakıldığında söylenildiği kadar net bir durum olmadığı da ortada. İlk turda biterse kim kazanırsa kıl payı ipi göğüsleyecek gibi. Yekten bıçak sırtı durumu yani. Bu anlamda da seçimin kaderini etkileyecek hassas denge dinamikleri var…
Mesela siyasiler açısından bu seçime dönük en popüler başlıklardan biri olan “Z kuşağı.” 64 milyon civarında seçmenden yaklaşık 13 milyonunu “Z kuşağı” diye adlandırılan 18-25 yaş arası gençler oluşturuyor. Bunlardan 18-19 yaş aralığındaki 5,5-6 milyon, yani yaklaşık yüzde 10’luk bir kitle ise ilk kez sandık başına gidecek. Bu da bıçak sırtı dengeler nedeniyle tek bir oyun bile belirleyici olacağı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ittifaklar açısından kritik önemde. İlk kez kullanılacak oylar iktidar değiştirebilir bir çoğunluk açıkçası. Nereye akarsa orayı kazandırabilir. O nedenle de tüm siyasi partiler bu kitlenin peşinde. Aslında buna anlama, yakalama yarışı da denilebilir. Zira “gençler” kesinlikle kavgacı, klasik siyaset dilinden hoşlanmıyor. Hatta bu gibi söylemlerden sıkılıyorlar da. Kısacası günümüz siyaset anlayışıyla “Z kuşağının” bakışı çok zıt. Onun için de liderler, partileri farklı bir arayış ve çaba içindeler. Bu bağlamda da liderlerin ekonomiden teknolojiye, sağlıktan eğitime oldukça iddialı söylemler, vaatleri söz konusu. Hem reel hem de sanal ortamda. Gençlerde şimdilik dinleyip, bakıyorlar. Hangi tarafın vaatleri akıllarına yatarsa gidip ona oy verecekler...
Yine bu seçimde daha çok konuşulan oy oranları düşük, özellikle de birbirine benzer partiler anlamında seçmen davranışları da sonucu etkileyecek nitelikte. Malum bu kapsamdaki partiler Cumhur İttifakı’nda ayrı ayrı, Millet İttifakı’nda ise CHP çatısı altında tek liste seçime giriyorlar. Her ikisi açısından da olumlu ya da olumsuz öngörüler var. Dahası ittifakların milletvekili listelerini yapılandırma şeklinden kaynaklanan rahatsızlık da sürüyor. Bu konuda da deneyimli politikacılar “Milletvekilliği listeleri çok iyi yapıldığında pek bir oy getirmiyor ama kötü yapıldığında oy götürme riski var” diyorlar. Hal böyle olunca da birbirine benzer partiler arasında oy geçişleri, akışı da yüksek olasılık. Anketlere bakıldığında da inişli çıkışlı bir tablo ortada zaten. Millet İttifakı’ndaki muhafazakâr partilerin kendi seçmenini CHP’ye oy verin diye yönlendirebilecek mi sorusu da bir başka kritik detay… Çok sürprizlere gebe bir siyasi hava söz konusu yani.
Tabii bir de 3 milyon küsur yurt dışı oyları var, bu da toplam seçmen sayısının yüzde 5’ine karşılık geliyor. Onlarda gelip Türkiye’deki sonuçlara eklenecek. Bunun da genel sonuca etkisinin bir puana yakın olduğu, hatta seçime katılım oranıyla bağlantılı daha da yükselebileceği öngörülüyor. Mesela 2018 seçimlerinde katılım oranı yüzde 50 idi, bu seçimde ise yüzde 60’lara ulaşabileceği söyleniyor. 2018’deki seçim sonuçlarına bakıldığında da yurtdışında AKP’nin birinci HDP’nin ikinci parti olduğu görülüyor. Ardından da CHP ve MHP geliyor. Yurt dışı oyların o seçimde iki ildeki sonucu doğrudan etkilediği ve yaşanan milletvekilliği değişikliği de malum.
Bir başka kritik denge dinamiği de kamuoyu araştırmalarının büyük bölümünde yansımayan, asker ve polislerin tercihleri. Hemen her yaş grubundan, meslekten tercihler az çok biliniyor ama genelde onlar görülmüyor. Kamuoyu araştırmacıları da aileleri ve yakın çevreleriyle 1 milyon 200 bin kişilik bu seçmen kitlesinin de seçim sonuçlarını etkileme açısından kritik önemde olduğunu söylüyorlar...
Yani dememiz o ki; kamuoyu araştırmalarından hareketle konjonktür, siyasi rüzgâr da bizden yana diyen varsa hesaplarını son ana kadar gözden geçirmeleri gerekir. Daha hiçbir şey net değil. Kritik denge dinamikleri anlamında da hiçbir kitlenin oyu ise hangi parti olursa olsun “çantada keklik” falan hiç değil. Çünkü bu seçimin havası bir başka...