Hepimiz biliyoruz ki depremi engelleyemezsin, yerini ve kesin zamanını önceden bilmek mümkün değil ama nerelerin riskli olduğunu ve olası zararlarını kestirmek, dolayısıyla da gerekli önlemleri alarak etkisini azaltmak mümkün... Hem göçen bina ve yıkımın boyutu hem de felaket sonrasındaki müdahale anlamında. Bu bağlamda da 17 Ağustos 1999’daki facianın ardından geçen 24 yılda eskiye oranla aynı yerde değiliz, bir yol alındı elbette. Ama daha 6 ay önce yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremlerle gördük ki eksiğimiz, gediğimiz çok fazla. Özellikle de deprem güvenli bina seferberliği ve afet müdahale planlarını revize etmek şart. Çünkü Kahramanmaraş merkezli depremlerin olduğu bölge için öngörülenin aksine yaşanan sıra dışı felaketle, komşu ilden destek ve yardım stratejisi de çöktü malum. Deprem birbirine komşu 11 ili birden vurunca hiçbiri, diğerinin yardımına gidemedi...Bırak ili depremde en ağır hasar gören illerimizden Hatay’da ilçeden, ilçeye bile yardım ulaşmadı. Her yer yıkıldı, yollar tıkandı, on binlerce enkaz meydana geldi. Herkes kendi derdiyle baş başa kaldı. Dolayısıyla Allah saklasın ama o korkulan deprem olursa, ki deprem bilimcilere göre olacak İstanbul’un durumunu düşünmek bile ürkütücü. Evet İstanbul’u tehdit eden fay hattı daha farklı, arka arkaya gelen 7.7 ve 7.6’lık depremlerde olduğu gibi şehirlerin arasından altından geçmiyor, o nedenle belki bir şans deniliyor ancak nüfus ve bina yoğunluğu dikkate alındığında tehdidin benzerliği hatta daha da vahim olduğu açık. Kahramanmaraş merkezli iki depremde 11 tane ilimiz etkilendi, göçen yıkılan binalarda resmi verilere göre; 50 binden fazla insanımız öldü, İstanbul’da ise tehdit altında olan iç içe geçmiş 39 ilçe var. Bunlarda Adalar, Çatalca ve Şile dışında her biri nüfus ve bina yoğunluğu açısından o illerin birçoğuna yakın, eşdeğer, hatta bazıları çok daha fazla bile… Yani İstanbul’daki ilçeler içi çe geçmiş vilayetler gibiler aslında. Ve bu ilçelerdeki bina stoğu kalitesi de çok ciddi risk faktörü içeriyor...
***
Dahası genelde hep İstanbul’un ağır bir şekilde etkileneceğini ve resmi rakamlara göre 16 milyonluk bir nüfusun risk altında olduğunu konuşuyoruz ama gerçekte Kuzey Anadolu Fayı’nın etki alanındaki Marmara Denizi’ne kıyısı olan Yalova, Bursa, Kocaeli, Çanakkale, İstanbul, Tekirdağ ve Balıkesir’i de kattığınızda daha ağır bir hasar olasılığı ve 25 milyonluk bir nüfus söz konusu. Maalesef bu yerlerin depreme hazırlıklı olmak, özellikle de yapı stoğu durumu da İstanbul’dan farksız değil. Hatta çok daha kötü olan yerler bile var. Mesela Kocaeli, Bursa, Yalova’da mühendislik hizmeti almamış yapılar ve eski yapı stoklarının hâlâ dönüştürülmediğine, doğru zeminlere yapılmayan yerleşim planları olduğuna dönük bölge milletvekillerince gündeme getirilen iddialar da bulunuyor. Benzerleri diğer iller için de geçerli. Yani 1999 depreminden sonra neredeyse çeyrek asır geçti ama bölgesel anlamda da görüntü iç açıcı değil. Ve olası depremin sadece İstanbul’u değil birçok ili etkileyeceği açık. Hal böyle olunca da Kahramanmaraş merkezli depremlerde yaşanan sıkıntıların tekrarlanmaması için afet planlarını revize etmek lazım. Her ile ayrı bir afet müdahale planı yerine bölgesel bir planlama durumu yani. Nitekim bu çok konuşuldu da!
***
Peki yapıldı mı? Japonya’da deprem üzerine iki yıldan fazla akademik çalışmalarda bulunan Kocaeli Üniversitesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Şerif Barış’a göre; henüz değil. Seçime odaklı gündem ve özelikle AFAD’daki görev değişiklikleri nedeniyle kesintiye uğrama söz konusu. Dolayısıyla yapılması gereken öncelikler arasında. “Ancak dünyanın en güçlü devleti de olsa bütün enkazlara, yaralananlara, yangınlara aynı anda ekiplerini gönderecek alt yapı yok” diyen Barış şöyle devam ediyor:
“İstanbul’un bana göre büyük deprem açısından hala zamanı var. Bir an evvel her türlü hazırlığı yapmamız lazım ama bu hazırlığı insanlar hep yanlış algılıyor, değerlendiriyor. Hazırlığı devlet, hükümet, belediyeler yapsın yok öyle bir şey. Kurumlara, şirketlere, vatandaşların da yapması gerekenler var.”
Neler mesela?
“En basitinden herkes kendisine sorsun aileniz ile beraber yaptığınız bir Afet Acil durum planınız var mı? Bulunduğunuz binada, çalıştığınız yerde kaç kere tatbikat yaptınız, kaç kişi görevli, hangi aksiyonları aldınız? Bunlar yoksa, bilmiyorsanız bitti o zaman. Siz hazır değilseniz istediği kadar devlet hazır olsun. Depreme dayanıklı yapıyı sanki bizi koruyacak tek yöntemmiş gibi düşünüyoruz doğru değil bizimde dirençli bir toplum olmamız gerekiyor...”
Yani, hep birlikte çalışır doğru kurguyu oluşturabilirsek bundan sonraki depremlerde daha şanslı olabiliriz...Bunun içinde tüm planlarımızı gözden geçirmemiz ama acilen de İstanbul’da, Marmara’da ve ülkenin deprem tehdidi altındaki diğer tüm bölgelerinde çürük yapılara dönük hızlandırılmış bir bina güçlendirme seferberliği şart. Yoksa yaşanan onca felaketten, acılardan da ders almadıysak yapacak bir şey yok artık...