Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu ekseninde sıkışan CHP’de iki somut görüntü var:
Kılıçdaroğlu’nun koltuğu bırakmaya niyeti yok... İmamoğlu net ve açık çıkış yapmadığı sürece hiçbir şey olmaz.
Hatta İmamoğlu ile Yavaş hakkında “onlar belediye başkanlıklarına devam etsinler” diyen ve bunu bir kez daha yeni yineleyen Kılıçdaroğlu’na top tek başına kalmış görünüyor. Eğer büyük bir sürpriz yaşanmazsa, birde mahalle delegasyonlarını İstanbul’da şu anda ağırlıkta olan genel merkez ekibinin açık ara alması durumunda, bunun diğer yerleri etkileyeceği ve Kılıçdaroğlu’nun tekrar kazanacağı kesin gibi. Bunu CHP’deki herkes kestiriyor ve dillendiriyor da zaten. Ama CHP’de en çok dillendirilen bir başka bildik tekrar da malum:
Kılıçdaroğlu gitmediği sürece CHP’de düzelme olmaz...
Yani hem gitmeli isteği hem de kalacağı kesin gibi garip bir çelişki durumu söz konusu. Dolayısıyla asıl kritik soru da şu:
CHP bu sarmaldan nasıl çıkacak?
Çünkü CHP’de herkes bir şeyler söylüyor konuşuyor ama hiç kimse benim demiyor, sözü sahiplenmiyor. En başta da İmamoğlu...Hadi o koltuk kaybetme korkusuyla çekiniyor diyelim ama CHP’nin genel havasına bakıldığında herkes aynı modda. Daha net olarak yönünü, tarafını söylemiyor, söyleyemiyorlar. Yekten İmamoğlu’nun yanında duran ve ilk anda ortada çok görünen isimler bile susmaya başladılar. Pek fazla öne çıkmıyorlar, açıktan İmamoğlu CHP Genel Başkanı olsun, gelsin gibi bir çabaları çıkışları yok şimdilerde... Bu planlı, taktiksel bir tavır mı yoksa beklentilerin karşılanmamasından kaynaklı, umutsuzluk ya da kızgınlık durumu mu o da belli değil. Ki bu anlamda İmamoğlu’nun süreci iyi yönetemediğine dair “Seçimin ertesi sabahı çıkıp genel başkan ayrılsın, istifa etsin demesi yanlıştı. Bıraksaydı bir ay zaten toplum, kamuoyu bastıracaktı herkes onun ağzına bakacaktı. Ondan sonra konuştuğunda da bu iş patlama noktasına gelecekti. Ama o kalktı en başta bunu söyledi. Hem de bir gün önce genel başkanın yanında aramızda kalsın seçimi kazanıyoruz diye bağırdığının ertesi günü. Bu büyük bir tutarsızlık gibisinden rahatsızlıklar da söz konusu. Tabii yine açık adressiz!...
***
Dolayısıyla CHP’de şu sıralar çok konuşulan tartışılan Kılıçdaroğlu’cular İmamoğlu’cular muhabbeti de güç dengesi anlamında pek fazla ölçülemez, değerlendirilemez halde. Zira herkes kendi hedefi olan koltuğun derdinde. Mesela dün konuştuğum CHP’nin önemli isimlerinin (onlar da benim demedi)kesiştikleri noktalar şunlardı:
“İmamoğlu ortaya çıkmadıktan sonra İmamoğlu’cular diye bir şey yok ki. Vardı destekleyenler, budur diyenler ama baktılar İmamoğlu ortaya çıkmadı, onlarda seslerini kestiler. Döndüler başka gruplarla ittifak yapıp delege olmaya çalışıyorlar. Yoksa normalde İmamoğlu çıkıp ben adayım deseydi mahallelerde bir kere İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu’nun listeleri her yerde yarışacaktı. Öyle bir şey olmadı.”
Ne oldu?
“Mahallede kim güçlüyse delegasyonu almaya, diğerleri de onunla ittifak yapmaya çalıştı. Öyle olunca da mevcutta zaten ilçelerde Kemal Bey’in ekibi hep hakimdi dolayısıyla İstanbul’da seçimi ağırlıklı aldı gibi gözüküyor.”
Yani İmamoğlu yekten çıkıp adayım deseydi parti içerisinde bir sürü kişi peşine takılabilirdi. Ama demeyince herkes kendi derdine düşüp ve başının çaresine bakmaya odaklanmış durumda… O anlamda da yerel seçim koltuklarıyla bağlantılı olarak Kılıçdaroğlu’nun çekim gücü de ortada...
***
Peki genel merkezin siyaset mühendisliğinde, delege yapısı istedikleri gibi gerçekleşir ve Kılıçdaroğlu kurultayda ezici bir çoğunlukla tekrar genel başkan seçilirse bu “güçlü liderlik” anlamına gelir mi? Buna yanıt da şuydu:
“Gelmez, inancını kaybetti, insanlar, toplumda kaybetti. Parti içerisinde Kemal Bey’in ağırlığı var olabilir ama toplumda aynısı söylenmez. Bir kere zaten yoktu yüzde 25’ den yukarı çıkamadı.”
Ne olacak ya da olmalı o zaman?
“Üçüncü bir adayın çıkması lazım ona da vakit çok dar. Öyle bir ihtimal de yok şu anda ufukta gözükmüyor zaten. Bu durumda da CHP buzdolabına konmuş bir şey gibi bekler...”
Yani CHP’lilerin canlanma umudu beklentisi şu an adı geçenlerin dışında üçüncü X bir isim, beyaz atlı prensini bekliyor!..