Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kayıtlarına göre Türkiye’de 131 aktif siyasi parti var… Bunların şimdilik son 10 tanesi de 2023’ün ilk altı ayında kuruldu. Yani ülkenin siyaset manzarasında tam anlamıyla bir parti kurma furyasıdır gidiyor. Peki ne oldu da ülkede siyasetin cazibesi pik yaptı? Birden bu kadar çok siyaset heveslisi çıktı, çıkıyor? Bu sadece ittifak sisteminin yarattığı doğal bir sonuç, iktidar veya muhalefet bloğunun 50 artı 1 hesaplarına dönük oyunlar, kurgular mı? Yoksa hem iktidar hem muhalefet kanadındaki yıpranma ile geçmişteki pazarlık ve bu yolla parlamentoya kolaylıkla girme örneklerinin siyaset sevdalılarını daha da cesaretlendirmesi mi? Ya da daha başka hesaplar, beklentiler de söz konusu mu? Çünkü vatandaşa sorsan bu partilerin çoğunun adını, logosunu dahi bilmez, genel başkanlarını tanımaz. Evet, matruşka gibi birbirlerinin içinden çıkmış, birbirinin benzeri partiler var ve onların başındakiler tanıdık bildik isimler, hatta söylemlerde örtüşmeler bile söz konusu ama çoğunluk, daha ziyade, adı sanı pek fazla bilinmeyen kişi ya da kişilerden oluşuyor. Tamam, bu demokrasi gereği, çok seslilik ve katılım anlamında iyi, ancak bunun da doğru düzgün yapılma boyutu sıkıntılı. Çünkü siyasetin eskilerdeki “Çiledir, sabır işidir; iddian, inancın, ufkun, projen olacak” gibisinden klasik anlamdaki tanımı falan şimdilerde hikâye... Varsa yoksa, kişisel beklentiler hep ön planda. Elbette mevcutlar ile yeni kurulanlar arasında bu işi yasaya, kurallara uygun, hakkıyla yapan, siyasi iddiasını ortaya koyan ve bu anlamda işaretler veren, yoğun faaliyet içinde olan partiler de var ama görüntü daha çok kişisel menfaatler, beklentiler şıkkından yana. Mesela bu kadar siyasi partiden son seçime katılma hakkını elde edenlerin sayısı sadece 24...
***
Siyasette çok seslilik, renklilik gibi görünen ama bir o kadarda soru işaretleri içeren bu durumu dün TBMM eski Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek’e sordum. Kurulan ilk partinin 1859’da Fedailer Fırkası olduğunu belirten Çiçek öncelikle 1859’dan 1923’e Osmanlı döneminde 88, Cumhuriyet ilanından bugüne kadar ise 406 parti kurulduğunu anlattı. Ardından da 1 Ocak 2018’den 2023 haziran sonuna kadar kurulan parti sayısının da 66 olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
“Hesap ederseniz demek ki her ay bir parti kurulmuş. Bu çok sağlıklı bir durum değil. Bu kadar çok partinin olması Türkiye’de siyaseten bir bölünmüşlüğü ifade ediyor zihnen”
Bunu demokrasinin gereği çok seslilik olarak yorumlayanlar var dediğimde aldığım yanıt da şuydu:
“Adeta aile şirketi gibi kuruyor tabelasını asıyorlar. Ondan sonra pazar bu. 50 artı bir de bu pazarlıkları daha yapılır hale getirdi normal şartlarda Meclis’te olamayan, olamayacak olan bir kısım partiler 50 artı birin zaafından istifadeyle Meclis’e girdiler veya bir kısmı da başka türlü. 50 artı bir olmasaydı bugün Meclis’te azami dört ya da beş parti olurdu olmazdı. Şimdi 16 tane mi ne parti var. Nasıl olacak da buradan bir uzlaşma çıkacak ve önemli kararlar alınacak. Bir de siyasette çok sesliliği şöyle kabul edelim. Mesela bir musiki konserinde bir sürü enstrüman var. Keman çalan, kanun çalan, ut çalan var, ritim sazlar var. Her birisi ayrı ayrı çalarsa ortada gürültü olur ama belli bir notaya göre çalınırsa hepimizin hayran kaldığı huzur bulduğu eser çıkar ortaya. Demokrasiyi biz herkesin her telden konuştuğu çaldığı bir sistem olarak kabul ediyoruz bu o kadar da öyle gürültülü bir durum değil.”
***
Siyasi partiler denildiğinde akla gelenler sadece nicelik değil elbet, özellikle nitelik durumu da hayli tartışmalı. Hatta epey de sıkıntılı. Siyasetteki tıkanmanın, doğrudan bundan kaynaklandığı belirten Çiçek, onları da şöyle sıraladı:
*1980 öncesinde 67 vilayet var, hemen tamamında iki ana akımın CHP’nin ve AP’nin mutlaka milletvekili, senatörü veya belediye başkanlığı var. Yani bunlar Türkiye partisi. Yine o dönem MHP Bingöl’den Belediye Bakanlığı, Elâzığ’dan milletvekilliği var, MSP de bezer şekilde öyle. Şimdi geldiğimiz noktada Türkiye partisi olan yani Türkiye’nin her tarafında bir iki vilayet azaldı geçmişte daha fazlaydı belediye başkanı, il genel meclisi, milletvekili çıkaran bir tek AK Parti var diğerleri bölgesel parti haline geldi. Son seçim sonuçlarını haritaya yansıttığımızda bazı partiler sahil kesimlerde var orta Anadolu’da da yok Karadeniz’de yok doğu Anadolu da yok. Bu da Türkiye’nin siyaseten çok sağlıklı bir yapıda olmadığını gösteriyor. Herkesin Türkiye partisi olmak gibi bir mecburiyeti var. Aksi takdirde gidemediğin yer senin olmaz seçilemediğin yerde o vatandaşın dertlerini doğru dürüst dile getiremez temsil de edemezsin.
*Neden siyasette birtakım sıkıntıları yaşıyoruz. Yeteri kadar siyaset kurumu vatandaşa ümit vermiyor? Sebebi hücre yenilenmesi olmuyor. Batı örneklerinde olduğu gibi kaybeden gitmiyor. Kaybeden daha çok kalıyor. Kaldıkça da kaybetmeye devam ediyor. Onun üzerine de vatandaş alternatifsiz kalıyor. Kaybeden gitse yerine seçilen kaybetmemek için işin daha doğru, rasyonel olanını yapar.
*Siyasi partiler çok büyük bir ekseriyeti kendi doğrularını hayata geçirmek için değil başkasının yanlışını söylemek üzere siyaset yapıyor. Birisi gidiyor birisi geliyor ömrü başkasını suçlamakla geçiyor.
***
Özetle; siyasi arena kıpır kıpır. Koltuğa yapışanlar, küçük olsun ama benim olsun hesabı yapanlar, yeni denge arayışları, yarattıkları algıyla pazarlığı kızıştırıp grup kuracak kadar vekil çıkaranları örnek alan ya da başka hevesler niyetiyle mantar biter gibi kurulan siyasi partiler ne ararsan var. Yani siyasi cazibede herkesin hesabı başka!