Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kahramanmaraş merkezli depremler ve Yunanistan’daki tren kazası sonrasında Ankara-Atina hattında düşen gerilim malum. O günlere kadar konuşulan savaş olasılığı, tehdit yerine ılık barış rüzgârları esiyor. Yunan Dışişleri ve Savunma Bakanları deprem bölgelerine gelip acılarımıza ortak oldu, Başbakanları sıcak mesajlar veriyor. Atina’da Ankara’yla ortak enerji, turizm stratejileri dahi konuşulmaya başladı. Komşunun en yetkili ağızlarından  “Yunanistan ile Türkiye arasındaki mevcut yakınlaşma sürecinde iş birliği fırsatının boşa harcanmamasının önemine” vurgu yapan açıklamalar geliyor. Ta başından beri Türkiye’nin ısrarla çağrıda bulunduğu bir atmosfer hâkim yani. Çünkü Yunanistan’ın uzunca bir süredir hasmane tutumuna rağmen Türkiye sabırla, iyi niyet ve samimiyetle “Gel etme, eyleme, oturup sorunlarımızı masada konuşarak çözelim, ne de olsa NATO dolayısıyla müttefikiz” diyordu. Komşu ise inatla “Ben müttefiklikten anlamam, komşuluk falan da takmam, dediğim dedik, çaldığım düdük” havasındaydı. Onun için de yaşanan acılar sonrasındaki karşılıklı insani yaklaşımlarla birlikte filizlenen dostluk görüntüleri, havası aslında olması gereken ama gecikmiş bir durum aslında. Tabii bu iki ülke özellikle de Yunan yöneticileri açısından, zira halklar arasında gerilim falan söz konusu değildi zaten. Dolayısıyla, Yunan yönetiminin tavrı nihayet gerçekleri görmeleri anlamında son derece kıymetli ama iki ülke arasında gerilimi tırmandıran sorunların hâlâ var olduğu da bir gerçeklik. Mesela, Yunanistan’ın ABD tarafından Dedeağaç’tan Girit Adası’na kadar adeta bir “garnizona” dönüştürülmesi Lozan ve Paris Antlaşmaları’na göre gayrı askeri statüde olması gereken adaların silahlandırılması ve gasp edilen adalar, Yunanistan’ın 12 mil hayali ile Ege ve Doğu Akdeniz’i kendisine ait görme saçmalığı gibi. Dahası, son birkaç gündür Türkiye’nin en büyük askeri gemisi TCG Anadolu’yla ilgili Yunan medyasında yer alan saçma sapan yorumlar, iddialar ile Türkiye’nin ilk yerli ve milli yüksek çözünürlüklü yer gözlem uydusu, daha doğrusu TSK’nın uzaydaki şahin görüşü İMECE’den duyduğu rahatsızlık ve de Türkiye’nin ABD ve Avrupa Birliği’ndeki turizm kampanyasında kullandığı ‘Turkaegean’ markasının patentini almasını engellemek için yaptığı girişimler Ankara-Atina hattındaki bu iyimser havayı zorlayıcı nitelikte. Evet, bu zırvaların maksatlı, Türk-Yunan ilişkilerinde esen ılımlı rüzgârları bozmaya yönelik kasıtlı olduğunu söyleyenler de var ama olaya hamasi ve objektif bakışta da farklılık olduğu açık. İkinci şık dikkate alındığında da bu gelişmelerin Yunanistan açısından beklenen bir durum olduğu da ortada. Yani samimiyet anlamında düşündüren bir durum söz konusu. Hele de daha önce yaşanmış benzer örnekler varken. Şöyle ki:

Haberin Devamı

***

Haberin Devamı

PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın 1999 yılının şubat ayında Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliği’nde saklandığının ortaya çıkması o dönem zaten bozuk olan Türkiye-Yunanistan ilişkilerini iyice gerginleştirmişti. Aynı günlerde de bir operasyonla terörist başı Türkiye’ye getirildi. Öcalan’ın yakalanması Yunanistan’da hükümet krizini tetikledi, dönemin Dışişleri Bakanı Pangalos istifa etti. Yunanistan’ın terör örgütü ve başıyla ilişkisi resmen deşifre oldu açıkçası. Uluslararası hukuk açısından da bir suçüstü haliydi bu.

Haberin Devamı

İki ülke arasındaki ilişkilerin “Öcalan Krizi”yle çıkmaza girdiği sırada, 17 Ağustos 1999’daki büyük Marmara Depremi’nde binlerce kişi enkaz altında can verdi. On binlerce kişi de evsiz kaldı. Ankara-Atina arasındaki siyasi ilişkilerin gergin olmasına rağmen, deprem acısı yaşayan Türk halkına ilk yardım elini uzatan Yunan halkı oldu.

Depremin üzerinden 21 gün geçmişti ki 7 Eylül 1999’da bu kez de deprem Yunanistan’ı vurdu. Yunan halkının çektiği acıları paylaşmak için ilk Türkiye yardıma koştu. Türk arama-kurtarma ekiplerinin zaman zaman enkazları elleriyle kazarak beton yığınları altındakileri sağ salim çıkarmaları Yunan yayın organlarının manşetlerinde yer aldı. Türk ve Yunan TV kanalları ortak yayınlar yaptı. O günlerin Yunan yöneticileri de yine şimdilerde olduğu gibi sıcak, dostluk, barış mesajları verdi, sıcak diyalog ve temas başladı. 1999’a kadar Türkiye’nin AB üyeliğini ve birlikten gelebilecek mali yardımları veto ederek Türkiye’nin AB sürecinde en önemli engellerden biri olan Yunanistan gelişen diyalogla yumuşama sürecine girdi. Hatta bu süreçte Yunanistan, Türkiye’nin AB üyeliği önünde ki veto siyasetini desteğe dönüştürdü. Bu arada terör örgütü PKK’yla ilişkisi ve terörist başı hamiliği nedeniyle aslında uluslararası hukukta yargılanması gereken Yunanistan ile ilgili bu olasılık da kaynadı. Daha sonra da hepsi unutuldu gitti. AB üyeliğine alınan da Güney Kıbrıs Rum Kesimi oldu. Ondan sonraki süreçten 6 Şubat 2023’teki depremlere kadar Yunanistan’ın hak, hukuk tanımadan, uluslararası antlaşmalara aykırı tavrı, saldırganlığı ve yarattığı gerginlik de malum.

Örnek bu kadarla da bitmiyor. Atatürk-Venizelos öncülüğünde Türkiye ile Yunanistan arasında kurulan iyi ilişkiler de bir süre sonra yine Yunanistan’ın yan çizmesiyle gerilmişti.

***

Yani dememiz o ki Türkiye ile Yunanistan ilişkilerindeki iyimser hava sevindirici ve umut verici. Ama ihtiyatlı olmak kaydıyla. Çünkü Türkiye’nin dostluğu ne kadar önemsediği açık ve sorunların masada konuşularak çözülme konusundaki tavrı net. Sıkıntı, Yunanistan’ın ne kadar samimi olduğunda. Ki son günlerde bu iyimser havayı zorlayan, Yunanistan’ın yine aynı taktik ve kafayla hareket edip etmediğini düşündüren gelişmeler de söz konusu. Hangisi gerçek niyetin komşu?.. Hiç değilse bu kez samimi ol ve açıkça söyle. Sonrası kolay zaten öyle ya da böyle!..

***

Maalesef yaşadığımız büyük afet sebebiyle bu sene buruk bir bayram kutlayacağız. Bir daha böyle acılar ve sıkıntılar yaşamamak dileğiyle herkese iyi bayramlar...