Kirpi ikilemi, yakın ilişkinin zorlukları hakkında bir metafordur. Soğuk havalarda bir grup kirpinin ısıyı paylaşmak için birbirine yaklaşmaya çalıştığı bir durumu tanımlar. Ancak keskin dikenleriyle birbirlerine zarar vermekten kaçınamayacakları için ayrı kalmaları gerekir. İşte düne kadar baba-oğul muhabbetindeki Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasındaki durum da aynen böyle... Her ikisi de kamuoyu önünde birlik beraberlik sözleri ediyor, o onu arıyor, sıcak mesajlar veriyor, gülücüklerle selam yolluyor. Ama söz konusu genel başkanlık koltuğu olduğunda o görüntünün sütre gerisindeki hırpalama, yıpratma, ayak kaydırma boyutu ortaya çıkıyor. Hem de yine kişiye özel strateji ve taktik içeren yönleriyle. Kılıçdaroğlu çok net diyor ki:
Korkutarak, beni gönderemezsiniz. Baskıyla, manifestoyla olmaz ben buradayım. Koltuğa talipseniz, yarışma hevesiniz varsa buyurun karşıma çıkın. Bu fırtınalı havada gemiyi kaptan olarak güvenli limana ancak ben götürürüm.
Dolayısıyla genel merkez olarak kurultaya giderken de boş durmak istemiyor ve delege mühendisliğiyle uğraşıyor bir yandan da...
Buna karşı değişim diyenler cephesinde adı ön planda olan İmamoğlu ise yekten varımdan ziyade sen kalk o koltuğa ben oturayım beklentisinde ve buna dönük kamuoyu baskısı hesabında. Delege dinamikleri ve CHP’li ağır abilerin “hele sen önce İBB Başkanlığını bir daha kazan, ondan sonra yol zaten açılacaktır” gibisinden telkinleri de farklı seçenekler içeriyor. Dolayısıyla süreç ya da zamanlama açısından parti içi barometredeki basınç hızlı değişkenlik gösteriyor. Bir bakıyorsun” yarın olmaz hemen şimdi” havası veriyor, buna bağlı olarak da “ittifak olmazsa seçilme şansı zor” gerekçesiyle İmamoğlu İBB adaylığını istemiyor yorumu yapılıyor. Daha bu konudaki tartışmaların alevi sürerken de “İmamoğlu istiyor ama Kılıçdaroğlu aday göstermeyebilir” ya da “Kılıçdaroğlu genel başkanlık koltuğu adına, İstanbul’u kaybetmeyi göze alır ve İmamoğlu’nu aday gösterir” şeklinde sızıntı kulis bilgileri, iddiaları yayılıyor. İmamoğlu’nun ileri-geri adım katsayılarındaki ivmeyi bir aşağı bir yukarı çeken pozisyon değişiklikleri, vücut dili ve farklı açıklamalarıyla da kafalar hepten karışmış durumda...
★★★
Muhalefet açısından siyasi atmosferde diğer bir görüntü ise yerel seçime dönük hazırlıklar ve ittifak olasılıkları, yeni denge arayışları. Malum o konuda henüz net bir işaret yok, aksine herkes kendi başına yol yürüyecek havası daha hâkim. Ama bunu konuşmak için erken olduğunu, ilerde farklı seçenekler gündeme gelebileceğini söyleyenler de var. Bu bağlamda da öngörüler şu şekilde:
Milletvekili seçimlerinde toplam 87 seçim çevresi vardı 87 ayrı yerde seçime gidildi ama belediye seçimlerinde 1400 küsur civarında seçim çevresi var. Yani 1400 ayrı yerde partiler seçime girecek. Dolayısıyla bu seçimde partiler önce bu 1400 seçim çevresinin tamamında sanki kendileri girecekmiş gibi bir çalışma içerisinde olurlar ama seçim sathı mahalline girildiğinde bu 1400 seçim çevresinden bazılarında bazen iki parti bazen üç parti bazen de bütün muhalefet partileri olarak birlikte hareket edebilecekleri gibi bazı yerlerde seçmen zaten bu konsolidasyonu sağlayacaktır. Yani seçmen kazanabilecek bir adayı gördüğü zaman kendi ilçesinde, beldesinde zaten başka partinin seçmeni olsa dahi sevmediği bir aday kazanmasın diye gider o adaya verir. Bu seçimde seçmen sayısı 250 binin üzerinde olan 50-60 tane ilçe var. 30 büyükşehir ve illerde önemli elbette. O nedenle iş birliğinin genel seçimler deki gibi bütün il, ilçe, beldelerde yapılacağına dönük bir beklenti içerisine girmemek gerekir. Seçim sonuçlarını doğrudan etkileyebilecek 100 veya 150 yerde bir dirsek teması bile bu yerel seçimde arzulanan iş birliği için yeterlidir.
★★★
Kısacası dememiz o ki yerel seçime giderken an itibarıyla görüntü şu:
Bir tarafta adaylara, sandığa odaklanıp sahada yoğunlaşan bir iktidar, diğer yanda iki isim arasında sıkışan, kirpi ikilemi içinde olan ana muhalefet partisi CHP... Yani karşıda bir rakip var son hız çalışıyor ama burada kasım ayına kadar ne olacak ne bitecek tartışması ve kişi değişim muhabbetleri sürüyor. Aynı partinin Genel Başkanı ve İBB Başkanı işi gücü bırakmışlar koltuk kavgasındalar. Bir küskün, bir barışık olarak da “ne senle ne sensiz” havasındalar. Dolayısıyla çok kritik bir yerel seçim öncesinde kendi ayaklarına kurşun sıkmış oluyorlar aslında. Taktiksel bir hata yapıyorlar açıkçası. Çünkü şu anda odaklanmaları gereken yaptıkları ve yapmayı düşündüklerini vatandaşa anlatmak, inandırmak. Yoksa şimdilerde olduğu gibi yine olası bir seçim yenilgisinde suçu vebali seçmene vatandaşa yüklemek anlamsız...