Ana muhalefet partisi CHP Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminin ertesi günü, 29 Mayıs sabahından bu yana değişim muhabbetine odaklanmış durumda... Aslında bu Kılıçdaroğlu CHP’sinin uzunca bir süredir sıkça yinelenen bildik ritüeli ama bu kez partiyi sağa çekip, değiştirmekle eleştirilen Genel Başkanın bizzat kendisi de doğrudan hedefte... Hatta sadece Kılıçdaroğlu bile denilebilir... O gitsin koltuğa ben geleyim durumu yani... Bu anlamda da değişimin öncülüğünü İmamoğlu yapıyor... Ama o da yekten varım değil, hissettirme üzerine kurgulu, dolayısıyla parti içinden pek güven havası yok. Özellikle de CHP’nin kodlarına bakışı anlamında... Duruma göre pozisyon alması nedeniyle de parti teşkilatı içinde ciddi ‘gel-git’lere neden oluyor... Bunlar da doğrudan CHP seçmenini olumsuz etkileyen bir durum elbette... Hele de son seçim öncesinde gerek CHP kurmaylarının iddialı söylemleri gerek sosyal medyadaki tetikleyici paylaşımlarla mutlak kazanmaya şartlandırılan parti teşkilatı, seçmenin sandıkta alınan sonuçla yaşadığı bir duygusal kopuş gerçekliği ortadayken. Motivasyonsuz kızgın, kırgın, öfkeli önümüzdeki yerel seçimde sandığa gitmeyeceğim oy vermeyeceğim modunda ciddi bir kitle var şu anda. Yani “Sonuç değişmiyor. Bu CHP’de asla değişim falan da olmaz” diye siyasetten kopma kayıtsız, ilgisiz kalma anlamında “apati seçmen” durumu söz konusu. Üstelik de endişe verici boyutta. Elbette daha seçime zaman var görüntü gelişen şartlara göre değişebilir ama an itibarıyla durum böyle...
★★★
Aslında bunlar CHP’nin beraber yol yürüdüğü diğer muhalefet partileriyle ilişkilerini de yakından ilgilendiren bir durum. Malum şu sıralar araları limoni, dünün masa ortakları hepsi CHP ile aralarına mesafe koydular. CHP’ye olan seçmen tepkisi, kırgınlığı, küskünlüğünden etkilenmemek, kendilerini korumak hesabıyla. Sanki başarısızlıkta payları yokmuş gibi!.. Dolayısıyla muhalif seçmeni heyecanlandıran, hareketlendiren bir CHP görseler o partilerin yaklaşımları, tutumları çok daha farklı olabilirdi büyük olasılıkla... Hal böyle olunca da CHP kurultayı sonucuna dönük kritik soru da şu:
Kılıçdaroğlu’yla ya da onsuz kurultay sonrası CHP fark edecek mi?
Ya da varsayalım İmamoğlu ve ekibi kazandı ne söyleyecekler millete?
Çünkü muhalefette buna göre pozisyon alma durumu da olabilir. Ama sokağa bakıldığında ise şöyle bir gerçeklik var:
Seçmen, vatandaş CHP’nin Genel Başkanlık koltuğuna kim oturacaktan ziyade ülke sorunlarına bakışları ve çözüm önerileri var mı ya da neye odaklı, onları konuşuyor... Siyasi partilere aidiyet öyle eskilerdeki gibi değil yani. Halkın taleplerini, sorunlarını dinleyip ona göre siyaset üretmek, yapmak gerekiyor. Ama yapılan ise daha çok ne? “Bize oy vermezseniz, şu gelir bu olur” diye korku siyaseti... Yani seçmenin, sokağın istekleri değil belli siyasetçilerin menfaatlerini ön plana çıkararak siyaset yapma anlayışı daha ön planda.
★★★
Kısacası yerel seçime dönük seçmeni ikna etmek, sandığa gitmesini sağlamak adına artık zaman daralıyor. Kritik bir süreç söz konusu ama genel seçim öncesinde olduğu gibi muhalefet özellikle de CHP sorunlar ve çözüm önerilerine odaklı siyaset yerine inadına isimler üzerinden, parti içi koltuk kavgası görüntüsü veriyor. Bu da parti içi dengeler ve dinamikler arasında, özellikle de seçmen nezdinde güven anlamında sıkıntı yaratıyor. Mesela dün konuştuğum CHP’nin önde gelen bir isminin bu duruma yönelik tespitleri şunlardı:
“Bizim üyemiz bize inanmazsa seçmen asla inanmaz. Şu anda bize, partimize, parti yönetimine olan inancını kaybetmiş durumda olan üyelerimiz çoğunlukta. Bu çok ciddi bir tehlikedir. Siz bir şeye yüzde yüz inanırsanız etrafınızı inandırma şansınız yüzde 90’dır. Ama siz yüzde 90 inanırsanız etrafınızı inandırma şansınız yüzde 60’a düşer. O yüzden üyenin inancını maksimum seviyeye çıkartmak lazım. Üye diyecek ki benim partim budur ama bunu kendi kurgulayacak siz tepeden yaparsanız olmaz.”
Açıkçası dememiz o ki; CHP’de aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek pek değil, hiç gerçekçi değil...