Bayram tatili süresince CHP’deki kronik kurultay ve koltuk tartışmaları hariç iç siyaset rölanti durumundaydı… Dış politika ise NATO üyeliği konusunda Türkiye’nin onayına ihtiyacı olan İsveç’teki yeni bir Kur’an-ı Kerim yakma alçaklığı nedeniyle daha Kurban Bayramı’nın ilk gününden itibaren oldukça gerilimli ve hareketliydi. Hala da öyle… Zira İsveç tam bir kepazelik örneği vererek inatla “Bizde ifade özgürlüğü oldukça geniştir ve bu tür gösterilerin yapılabiliyor olması da demokrasimizin bir parçasıdır” noktasında... Dahası hiç utanmadan ABD’de bu aşağılık duruma “Bunu kınıyoruz ancak ABD aynı zamanda ifade özgürlüğünü ve barışçıl toplanma hakkını demokrasinin unsurları olarak görüyor” diyerek göz yumar bir pozisyon aldı. Bozacının şahidi şıracı durumu yani. Dolayısıyla İsveç’te daha önce Türk Büyükelçiliği şimdi de camii önünde peş peşe gelen, Türk kamuoyunu rahatsız eden kutsala saldırı olayları sonrasında akla gelenler malum:
Ya İsveç yöneticilerinin kafalarına taş düştü, zekâ sorunu oluştu ya da İsveç NATO’ya girmek istemiyor veya vazgeçti.
Çünkü İsveç olarak NATO’ya girmek istiyorsunuz, Türkiye size “terör örgütü PKK/YPG/PYD’yi kollamaktan vazgeç” diye şart koşmuş, bu bağlamda da altına imza attığınız bir mutabakat muhtırasıyla belirli bir taahhüt altına girmişsiniz. Evet, hukuki bir bağlayıcılığı yok ama siyasi bir bağlayıcılığı var ve üstelik bunu da NATO Genel Sekreteri’nin gözü önünde yapmışsınız. ABD falan da ‘tamam’ demiş. Bu durumda, ciddi bir devlet sözü varsayımıyla sizden beklenenler de açık ve net. Türkiye’yi haklı istekleri konusunda ikna etmek. Ancak bu süreç yaşanırken ki görüntü ise tam tersi. Terör örgütüyle araya mesafe koymak konusunda verilen sözlerin yok sayılması yetmiyormuş gibi birde Kur’an-ı Kerim yakma alçaklıkları çıktı ortaya... Yani İsveç demokratik şeffaf havasına rağmen derin kirlilikleri olan bir devlet görüntüsünde… Hal böyle olunca da hem İsveç hem de daha başka ülkelerin yönlendirmesinden kaynaklı bir çok kirli tezgah olasılığı söz konusu.
***
Mesela istihbaratçılara göre; son olay net bir istihbarat operasyonu. İsveç üzerinden hedefi Irak’a, bir Müslüman kesime yöneltme çabası... Düşünülmüş çalışılmış bir provokasyon eylemi açıkçası. Irak asıllı meczup öne çıkınca İsveç ikinci planda kaldı bir anda. Dolayısıyla İsveç’in ya da İsveç’i arkadan yönlendiren ABD veya İngiliz servisinin parmağı olabilir. Türkiye’yi NATO’da uyumsuz bir ülke pozisyonuna sokup uluslararası siyasi baskı yaratmak ve aynı zamanda değerler çatışması üzerinden de Türkiye’yi tahrik etmek amacıyla planlanmış sinsi, alçak bir tezgâh yani...
Ya da; Türkiye’yi NATO’nun büyümesini engelleyen ülke görüntüsüne sokup F-16’ların verilmemesi için kurgulanmış bir oyun olabilir. Bu anlamda da şüpheliler listesinin başında kim var? Yunanistan. Aynı günlerde bir Yunan sosyal medya fenomeni de Ayasofya önünde Yunan bayrağı açıp abuk sabuk laflar sarfetti malum. Tabii F-16’ları vermemek için böyle bir alçaklığı ABD’nin bizzat tezgâhlama olasılığı da var.
Veya İsveç’te bir tarafta terör örgütüyle ilişkiyi kesme anlamında kanun da çıkaran bir kesim var ama onun karşısında da bunu kabul etmemekte direnen bir başka güç bulunuyor... Böyleyse de İsveç’e bir bütün olarak bakıldığında gerçekten NATO’ya girmek istiyor mu istemiyor mu sorusu da geliyor insanın aklına... Bu sorunun yanıtına bağlı olarak da bu alçaklığın direnen kesimin bir şekilde Türkiye üzerinden NATO üyelik talebini olumsuz sonuçlandırma, hatta sorumluluğu da yıkmaya dönük planlı bir taktik faaliyeti olma olasılığı da söz konusu...
***
Öyle ya da böyle; bu alçaklıkta herkesin parmağı olabilir ama olay yeri bağlamında sorumluluk doğrudan İsveç’te... Engelleyebilirdi ama yapmadı. Hem ilk kez de böyle bir alçaklık yaşanmıyor. Yani anlık bir manyaklık skandalı değil durum. Dahası İsveç’in terör faaliyetlerine karşı ciddi bir duruş sergilemediği de ortada. Teröristlerden kimseyi de iade etmiş falan değil. Evet biz istiyoruz, karar aldık yapacağız, edeceğiz gibisinde laflar etti, ediyor, hatta bazı yasa revizyonları yapmış olabilir ama aslolan o kararların, sözlerin arkasında durmak, icraat. Yoksa NATO üyeliğine icazet alamayacağı açık. Hele de böyle alçaklıklara göz yumarken... Dolayısıyla ne 6 Temmuz’da Brüksel’de yapılacak ülkelerarası üst düzey toplantıda ne de 11-12 Temmuz’da Vilnius’taki NATO Zirvesi’nden onay çıkabilir şeklindeki beklentiler boş. ABD istiyor, bekliyor olabilir ama Türkiye bu konudaki kararlı duruşunu bir kez daha çok net olarak ortaya koyacaktır. Diğer ülkelere söyleyeceği de “sizin ülkenizde terör faaliyetleri olsa siz ne yaparsınız, sistemli bir şekilde kutsallarınız saldırıya uğrarsa tavrınız ne olur” demek. Yok eğer İsveç’in kafasında “ABD bir şekilde Türkiye’yi ikna eder, edecek” diye bir düşünce varsa ona söylenecek olan da şu:
Büyük bir yanılgı içindesin arkadaş...İsveç olarak sen Türkiye’yi ikna edeceksin. Türkiye’yi ABD dahil hiç kimse değil... Bu ne tavır ne küstahlık?...