Siyasette vekil pazarlıkları, artık oyların katma değeri ya da çöpe gitme olasılığına odaklı liste mühendisliği bitti. İttifak ya da partilerin milletvekili aday listeleri kesinleşmek üzere YSK’ya verildi. Tartışma ve küskünlükler anlamında listeler daha çok su kaldırır ama kamuoyu araştırmaları ya da algılar üzerinden partiler arası güç polemiği değil, doğrudan sahaya odaklanma, gerçek potansiyeli ortaya koyma, halkın nabzını tutma zamanı artık. Adaylar, partilerin genel merkez, il ve ilçe yönetimleri, tam kadro halinde vatandaşı, özellikle de kararsız seçmeni ikna etmek için halkın arasında olmak zorunda. Çünkü kamuoyu araştırmacılarına göre; seçmenin büyük bölümü kararını vermiş durumda. Dolayısıyla kampanyalar ve çabalar da seçmenin çoğunluğundan ziyade kararsızlar diye nitelendirilen yüzde 4-5’i sandığa gitmem diyenlerden oluşan toplamda yüzde 8-10’luk bir kitleyi etkilemek üzerine kurgulu. Ve de karşı ittifaktan oy çekmek hesabına. Listelerdeki hassas ayarların nedeni de bu zaten. Kararsız seçmeni (hem tercih hem de sandığa gitmeme)kim ne kadar ikna ederse, karşı mahalleden oy çekerse o kadar avantajlı duruma geçecek. Tabii yapılan liste mühendisliği hesaplarının doğruluk ve yanlışlığıyla bağlantılı olarak... Yani 14 Mayıs’taki “sandık” aylardır algısal oy oranları üzerinden sıkı pazarlıklara oturanlar ve bunları kabul edenler için bir sınav aynı zamanda. Böyle bakıldığında da tüm partiler açısından bir tedirginlik de söz konusu... Nasıl olmasın ki? Her seçim önemli ama bu kez durum gerçekten çok kritik ve farklı. Bu seçim diğer seçimlere benzemeyen bir neticeler getirecek havada. 2002 seçimleri benzeri gibi. Malum, 3 Kasım 2002’deki “sandık” siyasette hem merkezin sağında hem de solunda ilginç sonuçlar ortaya çıkardı, liderler siyaset sahnesinden çekildiler, partiler sıfırlandı ve büyük bir sürpriz yaşandı. Çünkü o zaman kamuoyu siyasette böyle bir fay kırılması beklemiyordu, liderlerin çekileceğini falan hiç öngöremiyordu. Bu seçim öncesinde ise hem kamuoyu hem de siyasi partilerin bizzat kendi yönetim kademeleri de başarıya endeksli böyle bir durumu önceden görüyor ve kabulleniyor. Onun içinde, “Başarısız olursak artık sahneden çekilmek zorundayız, toplumsal bir karşılığımız olmayacak, toplumda siyaseti devam ettirme şansımız olmayacak” gerçekliği peşinen karabasan gibi çökmüş vaziyette. Bu sadece en tepeye oynayanlar için değil, siyaset sahnesinde varlık hesabında olan her siyasi aktör ya da parti için de geçerli. Hem iktidar hem de muhalefet kanadında. Elbette herkesin hesabı kazanmak üzerine ama birileri kazanırken diğerlerinin de kaybedeceği de açık ve net. Kaybetme durumunda da iktidar ya da muhalefette farklı ve sıkıntılı gelişmeler yaşanacağı da... İttifakların ana aktörlerinden diğer tüm bileşenlerine kadar... Özellikle de yüksek oy potansiyeli algısıyla farklı görüntü verenler açısından. Mesela DEVA ve Gelecek partileri 6’lı masaya dahil oldukları andan itibaren hep kendi listeleriyle seçime girmeye dönük iddialı söylemlerde bulundular. Siyaseten iddialı olmak, bunu söylemek elbette doğal ama ısrarla vurguladığınızda iddianızı ortaya koymanız beklenir. Ki DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, ekranlarda dönen seçime dönük kampanya kapsamındaki reklam filminde bunu kamuoyuna çok net deklare de ediyor:
“Merhaba ben Ali Babacan... DEVA Partisi Genel Başkanıyım... ilk kez seçimlerde giriyoruz... Bizim gibi düşünen ne kadar çok insan var bu seçimde göreceğiz...”
Son düzlükte SP, Gelecek ve DP gibi CHP’nin listelerinden seçime girme manevrasından sonra Babacan’ın bunu görme, gösterme durumu var mı? Yok. Sadece o değil Davutoğlu ve diğerlerinin de yok. Sonuçta onlar adına verilen her oy CHP’nin hanesine yazılacak, kayda geçecek zira…
Evet, Parlamentoda çoğunluğu elde etmek hesabında “ortak liste” ile seçime girmenin toplam oyda katkısı oluyor, hatta kazanma açısından avantaj denilebilir ancak bazı seçmenlerin “partisini görmek istemesi” nedeniyle eğer o ilde kendi partisi yoksa, göremezse oy vermeme durumu ya da başka yere akma gibi “ortak liste”nin dezavantajları da bulunuyor. Dahası bunun bir de kendi oy çıtaları hakkında iddialı söylemlerde bulunan DEVA, Gelecek, SP ve DP açısından “CHP listelerinden girmeleri alacakları oy oranının nerelerde olacağı konusunda kendilerinin ilk defa gerçekçi bir analiz yaptıklarını gösteriyor. Çünkü daha önceleri telaffuz ettikleri rakamlar olsaydı kendi logolarıyla girerlerdi seçime” boyutu var ve nitekim tartışılıyor da...
Kısacası dememiz o ki; ortak liste seçim kazanmak adına doğru bir yöntem mi? Bu sistemde evet, aritmetik açısından belki doğru ama seçmende yaratacağı algı açısından durum farklı. Hal böyle olunca da çıkacak sonuç da öyle ya da böyle yine algılar üzerine kurgulanacak. Varsayalım kazanılırsa ‘bak ben kazandırdım’, kaybedilirse de “ben elimden geleni yaptım bütün oylarımı sana akıttım, sorun sen de” diyecekler. Dolayısıyla kazanan, kaybettiren o oy nedir ne kadardır? O partilerin vatandaştaki gerçek karşılığı, potansiyeli nedir sorusunun yanıtı yine gerçek oy yüzdeleri değil tahminler üzerinden olacak. CHP’nin oyu ‘X’ ilde arttıysa bu partinin ya da şunun desteğinden gibi... Algıya dayalı öyle ya da böyle kendilerine yazdırma (!) hesabı yani...