Siyasette vekil pazarlıkları, artık oyların katma değeri ya da çöpe gitme olasılığına odaklı liste mühendisliği bitti. İttifak ya da partilerin milletvekili aday listeleri kesinleşmek üzere YSK’ya verildi. Tartışma ve küskünlükler anlamında listeler daha çok su kaldırır ama kamuoyu araştırmaları ya da algılar üzerinden partiler arası güç polemiği değil, doğrudan sahaya odaklanma, gerçek potansiyeli ortaya koyma, halkın nabzını tutma zamanı artık. Adaylar, partilerin genel merkez, il ve ilçe yönetimleri, tam kadro halinde vatandaşı, özellikle de kararsız seçmeni ikna etmek için halkın arasında olmak zorunda. Çünkü kamuoyu araştırmacılarına göre; seçmenin büyük bölümü kararını vermiş durumda. Dolayısıyla kampanyalar ve çabalar da seçmenin çoğunluğundan ziyade kararsızlar diye nitelendirilen yüzde 4-5’i sandığa gitmem diyenlerden oluşan toplamda yüzde 8-10’luk bir kitleyi etkilemek üzerine kurgulu. Ve de karşı ittifaktan oy çekmek hesabına. Listelerdeki hassas ayarların
Seçim takvimi sıkıştı. İttifaklar, partiler milletvekili aday listelerini 9 Nisan’da YSK’ya verecekler. MHP verdi, açıkladı bile. Günlerdir konuşulan listelerde kimler var, hangi isimlerin üzeri çizildi, fermuar listelerin açılımı, ittifak bileşenleri açısından kontenjan durumu, küskünler, kırgınlar hepsi aleniyete kavuşuyor artık. Aslında bu her seçim sürecinde yaşanan, bildik bir ritüel ama bu kez durum daha farklı. Hem sistemden kaynaklanan ortak liste zorlaması hem de al-ver hesabına odaklı hâlâ devam eden pazarlıklar nedeniyle. Çünkü iktidar olma matematiği de milletvekili pastasının paylaşımına endeksli. “Gör beni, göreyim seni” durumu açıkçası. Bu bağlamda her iki ittifak da sürpriz, bir o kadar da sıkıntılı son dakika katılımları yaşanıyor. Tabii asıl sancı da Millet İttifakı’nda gibi. Malum, “masadan kalkma, tekrar oturma” hamlesiyle Akşener yükü Kılıçdaroğlu’na yıktı. Ortak Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda Kılıçdaroğlu’ndan yana pozisyon alan 6’lı masanın
Ankara-Şam hattında yeniden normale dönüş, konuşulan “liderler zirvesi” olasılığının gerçekliğe dönüşebilmesi için Putin’in aracı olduğu süreçte daha önce ertelenen Türkiye, Rusya, İran ve Suriye Dışişleri bakan yardımcıları düzeyindeki dörtlü teknik toplantı Moskova’da yapıldı. Sonuç: 4 ülke istişarelere devam edilmesi konusunda mutabık. Yeni aşamada Türkiye ve Suriye Dışişleri bakanlarının bir araya gelme olasılığı söz konusu. Bu bağlamda da Türkiye’nin tavrı açık ve net:
Rejim gerçekçi davranırsa, terörle mücadele, siyasi süreç ve Suriyelilerin geri dönüşleri konusunda birlikte çalışmaya hazırız.
Ankara-Şam hattında uzunca bir süredir istihbarat örgütleri üzerinden yürüyen temasların 2022 Aralık ayının sonlarında Moskova’da gerçekleşen Türkiye-Rusya-Suriye Savunma bakanları ile istihbarat başkanları toplantısına evrilme nedeni de bu zaten. Malum, o toplantıda mülteci sorunu ve Suriye topraklarındaki terör örgütleriyle ortak
Cumhurbaşkanı seçiminde adayların pusula sırası belli oldu. Ama hala Muharrem İnce’nin adaylıktan çekilip çekilmeme durumu, olasılığı tartışılıyor. Evet aleni olarak her ne kadar “yok böyle bir şey” şeklinde açıklamalar olsa da hatta sosyal medya üzerinden karşılıklı paylaşımlar ayrılık havası verse de İnce’yi ikna etmeye dönük kapı arkası diplomasisi ve de mahalle baskısının sürdüğü ortada. Yine İnce istediği şeyi alırsa adaylıktan hala çekilebilir gibisinden iddialar, beklentiler de var. Hatta İnce cenahından gelen son günlerdeki muhalefete dönük salvoları, tepkileri pazarlığı kızıştırma olarak yorumlayanlar da söz konusu. Bunu savunanlar için de çekilme olasılığında işaret fişeği anlamında kritik zamanlama ittifak ya da siyasi partilerin milletvekili aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na teslim edecekleri 9 Nisan tarihi… Çünkü deniliyor ki; CHP listelerinde Muharrem İnce’nin adamları varsa, olursa İnce son dakikada dahi adaylıktan Kılıçdaroğlu lehine çekilebilir demektir. Bu olur olmaz,
ABD ve Fransa başta olmak üzere Avrupa’daki bazı ülkeler terör örgütü PKK/YPG’ye olan sevdaları, kirli ilişkileri nedeniyle teröristleri korumak kollamak ve onlara meşruiyet kazandırmak adına her türlü kepazeliği yapıyorlar. Bunun son örnekleri de ABD’nin koskoca(!) Genelkurmay Başkanı ve Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı’nın Suriye’de terör örgütü YPG/PKK işgalindeki bölgeye gidip teröristlere yağdırdığı övgüler skandalı ile Fransa’nın terör örgütü PKK/YPG’nin sözde komutanlarını Paris’teki Senato binasında ağırlayıp, hiç utanmadan bir de onlara “nişan” verme, ödüllendirme rezaletiydi. Dolayısıyla, biz de önceki günkü yazımızda doğrudan teröre, teröriste yardım yataklık ve terör suçu anlamına gelen bu rezilliklere değinmiştik. Özellikle Fransa’nın yüz yıllardır nasıl bir kalleşlik ve tezgâh peşinde koştuğunu örnekleriyle sıralamıştık. Dün de bu kirli sicilini yazımız üzerine arayan TBMM eski Başkanı ve
İç siyasette seçim hareketliliğine ve deprem yaralarını sarmaya odaklanmışken, ABD ve Fransa’nın elleri kanlı PKK/YPG’li teröristlerle hemhal vaziyetleri de devam ediyor. ABD’den terör örgütü PKK’nın Suriye ayağı PKK/YPG’ye art arda iki üst düzey skandal destek gerçekleşti. Önce Genelkurmay Başkanı, ardından Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü YPG/PKK’nın işgalindeki bölgeye gitti. Koskoca generaller(!) orada görüştükleri teröristlere övgüler yağdırdı. Bunu gören Fransa durur mu? O da terör örgütü PKK/YPG’nin sözde komutanlarını Paris’teki Senato binasında ağırladı, hiç utanmadan bir de onlara “nişan” verdi, ödüllendirdi. Şaşırdık mı? Asla… Fransa’nın terörle, teröristlerle olan bu patolojik ilişkisi, kalleşlikleri bildik hikâye...
***
Mesela Barış Pınarı Harekâtı başladığında da ilk kimyası bozulanlar arasında Fransa vardı. Başta Macron ve birçok Fransız parlamenter T&uum
Siyasette ittifaklar arası saflar kâğıt üstünde netleşti. Dışarıdan destek arayışları ve karşı tarafa köstek çalışmaları ise tam gaz devam ediyor. Bu anlamda da pazarlık, kapı arkası verilen sözler, ikna olmayana dönük mahalle baskıları ne ararsan var. Her iki taraf da kendi bloğunun destek katsayısını artırmak için her yolu zorluyor. 50 artı bir sisteminden kaynaklanan toplama, çıkarma, çapma, bölme hesapları yani. Hatta bu öyle hal almış durumdaki farklı bir seçeneğe dahi hoşgörü, müsamaha yok. Tarafını seç veya siyaseten ya benimsin ya da kara toprağın! noktasında. Bu da sadece siyasi aktörler ve partiler açısından değil, onlara gönül veren tabanları, taraftarları için de geçerli.. Bunlar madalyonun bir yüzü. Diğerinde de kağıt üstünde ittifaklar içinde görülmese de 50 artı bir sisteminin nimetlerinden! yararlanarak dışarıdan destek vaadiyle milletvekili listelerine dahil olabilme ya da olası iktidara göre birtakım nemalanma hesaplarının devamı söz konusu... Ama artık daha ön planda olan
Siyasetin seçim mesaisi çok yoğun. Ankara’da baş döndürücü bir trafik var.Son dakika gelişmesiyle Yeniden Refah Partisi de Cumhur İtifakı’na dahil oldu. Hüda Par da seçime Ak Parti listelerinden katılacağını açıkladı. Bu bağlamda da eline kâğıdı kalemi, hesap makinesini alan herkes ittifaklar arası yeni denge ve olası destek ya da köstek durumlarına odaklı 14 Mayıs’taki seçime dönük öngörülerde bulunuyor. Tabii hepsi de kazanmak üzerine. Ama bir o kadar da yanılgı olasılığıyla. Çünkü siyasette iki kere iki her zaman dört etmediği gibi, üç, hatta beş ettiği de oluyor. Hele de adayların doğrudan öne çıktığı ve ittifaklar bünyesinde olası fay kırılmaları konuşulan bu gibi politik zemini çok oynak olan bir seçimde. Yani siz ittifaklar bağlamında partilerin önceki seçimlerde aldıkları ve bugün kamuoyu araştırmalarında öngörülen oyları toplayıp, bir de destek veya köstek pozisyonları bağlamında ekleme, çıkarmalarla “Şu olur” dersiniz ama adayınızla ve