Yurt dışında oy verme işlemi başladı, içeride de gün sayıyoruz. Son düzlüğe girmeye başladığımız şu günlerde hem Cumhur İttifakı hem de Millet İttifakı “Birinci turda kazanıyoruz” diyor. İnce ve Oğan’ın performansıyla bağlantılı olarak kazanamazlarsa da “İkinci turda tamam” iddiasındalar. Seçmen ise büyük bir suskunluk içinde siyaset sahnesinde olan biteni izliyor, liderleri, vaatleri dinliyor ama hâlâ pek renk verdiği söylenemez. Evet meydanlardaki coşkulu kalabalıklara, havada uçuşan anketlere bakıldığında bazı işaretler, öngörüler söz konusu ancak onlar da tartışmalı. Dolayısıyla, diğer seçimlerle kıyaslandığında önceden tahmini en zor seçim denilebilir. Çünkü herkes açısından farklı farklı oy verme skalası söz konusu. Her iki ittifak açısından da. Ama daha çok konuşulanı da Millet İttifakı üzerine. Parlamento seçiminde Millet İttifakı’nın bir partisine oy verip, Cumhurbaşkanlığı’nda Erdoğan’ı tercih etme ya da Cumhurbaşkanlığı’nda Kılıçdaroğlu’na
Seçime sayılı günler kala meydanlar çok hareketli. Liderler her gün en az bir ilde, hatta birden fazla yerde konuşuyor, vaatlerini sıralıyor. Bu mitinglere de hatırı sayılır kalabalıklar katılıyor ya da taşınıyor. Canlı yayınlarla ekrana yansıyan görüntüler, yani meydanları dolduran kalabalıkların sayısı, coşkusu bağlamında da partiler arası güç polemiği yaşanıyor. Bir yandan da kamuoyu araştırmaları üzerinden sandık sonuçlarına odaklı tahminler, yorumlar tam gaz devam ediyor. Bu anlamda da son zamanlarda sayıları mantar biter gibi çoğalan araştırma kuruluşlarınca yayımlanan anketlerde her ittifak, aday veya parti lehine ya da aleyhine verileri görmek olası. Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylar arasında açık ara fark olduğunu gösteren de var, dengenin başa baş, bıçak sırtı olduğunu ortaya koyan da. Dolayısıyla, kamuoyu araştırmalarının siyasette popülaritesinin arttığı günlerden beri her seçim öncesinde gündeme gelen bildik tartışma yine vizyonda:
Miting alanları, meydanlar mı yoksa kamuoyu araştırmaları, anketler mi sandığın gerçek nabzını verir?
Buna
Sandığa giden yolda son 20 gün... Asıl kampanya şimdi başlıyor. Artık doğrudan sahaya odaklanma, halkın nabzını tutma, hatta bire bir markaj, ikna zamanı. Çünkü kamuoyu araştırmacılarına göre; seçmenlerin büyük bölümü kararını vermiş durumda, yüzde 8-10’luk bir kitle ise sandığa gidip gitmeme ya da tercih konusunda hala kararsız. Dolayısıyla siyasi partiler açısından hem kararlı seçmene dönük olası son dakika “kafa karışıklığına” geçit vermeme hem de kararsızları ikna etme anlamında oldukça hareketli ve hararetli bir süreç söz konusu… Evet her iki ittifak lehine, aleyhine sonuçlar öngören kamuoyu araştırmaları havada uçuşuyor ama genel olarak bakıldığında söylenildiği kadar net bir durum olmadığı da ortada. İlk turda biterse kim kazanırsa kıl payı ipi göğüsleyecek gibi. Yekten bıçak sırtı durumu yani. Bu anlamda da seçimin kaderini etkileyecek hassas denge dinamikleri var…
Mesela siyasiler açısından bu seçime dönük en popüler başlıklardan biri olan &ldqu
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile yaptığımız görüşmenin başlıkları şunlar: PKK hiçbir zaman Kürt kardeşlerimizin temsilcisi değil. Terörle mücadelede taviz verilirse tekrar başa dönülür. Çözüm sürecini denedik PKK şımardı, pervasızlaştı. Herkesin aklını başına toplaması lazım, devletin ali menfaatleri söz konusu. Savunma sanayii tercih değil mecburiyet, aksi halde bekamız tehlikededir.
Türk savunma sanayinin geldiği nokta nedeniyle dünyanın gözü Türkiye’de... Özellikle İHA ve SİHA’lar ile zırhlı muharip araç gereçler, silahlar ve mühimmatların sahada gösterdiği üstün başarı uluslararası güçlerin de dikkatini çekmiş durumda. Bu bağlamda yapılan övgüler ve İHA-SİHA’lar başta olmak üzere gelen silah, araç, gereç talepleri de malum. Yani gerçekleştirilen hamleler silah sanayiinde dışa bağımlılığımızı azaltırken, Türkiye’yi dünya piyasalarında söz sahibi de yapıyor. Tabii bu aynı zamanda teknoloji ve ticari olmak üzere iki farklı tedirginlik anlamına
Kahramanmaraş merkezli depremler ve Yunanistan’daki tren kazası sonrasında Ankara-Atina hattında düşen gerilim malum. O günlere kadar konuşulan savaş olasılığı, tehdit yerine ılık barış rüzgârları esiyor. Yunan Dışişleri ve Savunma Bakanları deprem bölgelerine gelip acılarımıza ortak oldu, Başbakanları sıcak mesajlar veriyor. Atina’da Ankara’yla ortak enerji, turizm stratejileri dahi konuşulmaya başladı. Komşunun en yetkili ağızlarından “Yunanistan ile Türkiye arasındaki mevcut yakınlaşma sürecinde iş birliği fırsatının boşa harcanmamasının önemine” vurgu yapan açıklamalar geliyor. Ta başından beri Türkiye’nin ısrarla çağrıda bulunduğu bir atmosfer hâkim yani. Çünkü Yunanistan’ın uzunca bir süredir hasmane tutumuna rağmen Türkiye sabırla, iyi niyet ve samimiyetle “Gel etme, eyleme, oturup sorunlarımızı masada konuşarak çözelim, ne de olsa NATO dolayısıyla müttefikiz” diyordu. Komşu ise inatla “Ben müttefiklikten anlamam, komşuluk falan da takmam, dediğim dedik, çaldığım düdük”
Yüksek Seçim Kurulu, 2023 Genel Seçimleri için geçici aday listesini açıkladı. İktidar ve muhalefet kanadının da listelerinde ilkine oranla ufak tefek bazı değişiklikler söz konusu ama Millet İttifakı, özellikle de CHP açısından günlerdir süren, hâlâ da devam eden tartışmaların odağındaki isimler yerli yerinde duruyor. Değişmeleri de beklenmiyordu aslında. Mesela en çok tartışılan, konuşulan Ergenekon ve Balyoz kumpasları döneminde Adalet Bakanlığı görevini yürüten Sadullah Ergin’in CHP’nin kalesi olarak anılan Çankaya’yı da kapsayan Ankara 1. bölgeden aday gösterilme durumu. Çünkü sokaktan, partililerden gelen tepkilere karşın CHP ne dedi? Bu DEVA partisinin listesi, tercihi, bizim başka bir partinin listesine karışmamız nezaketli olmaz. Aralarındaki protokol gereği bu doğru olabilir elbette ama bazı kritik isimler ve anlamlı yerler vardır ki o noktada parti tabanınızın, seçmeninizin algısıyla, sinir sistemiyle oynandığında yaratabileceği rahatsızlık, sıkıntı da bir başka gerçeklik… Kaldı ki CHP doğrudan
Deprem yaralarını sarmaya ve iç siyasette seçime odaklandığımız şu günlerde bir yandan da dış politikada kritik gelişmeler yaşanıyor. Mısır ile karşılıklı büyükelçi atamaları gündemde, Türkiye, Suriye, Rusya ve İran arasında Dışişleri Bakanı düzeyinde yapılacak 4’lü toplantının da mayıs ayı başı gibi gerçekleşmesi bekleniyor. Bu gelişmelerden rahatsız olan ABD ise terör örgütü YPG/PKK ile olan hemhal vaziyetinde hepten azıtmış durumda. Çünkü onun niyeti, derdi başka. Türkiye’nin engellediği terör koridorunu tekrar canlandırma hayalinde ve Irak ile Suriye’deki PKK’lı terörist yapıları birleştirmek istiyor. Onun içinde teröristlere pervasızca silah ve mühimmat desteğini sürdürüyor, onları düzenli bir ordu haline sokmak için eğitiyor. Hem de burnumuzun dibinde, sınırın öte yakasındaki Haseke’de ve daha iç kesimlerde ABD bayrağı altında. Verilen eğitimler arasında da keskin nişancılık, topçu atışı, helikopter pilotluğu ne ararsanız var.
Nedir bu diye sorulduğunda da DAEŞ ile
Her iki ittifakta ve bileşenleri partilerde milletvekili listelerinden kaynaklanan bir burukluk, sıkıntı var. İvme açısından bakıldığında ise en tartışmalı liste ve görüntü Millet İttifakı’nın lokomotifi ana muhalefet partisi CHP’de. Sürpriz mi? Değil. Daha geçen yıl bu zamanlarda Yeni Seçim Yasası’yla birlikte ittifaklardaki oy oranı düşük partilerin lokomotif partilerin listelerinden seçime girme olasılığı ve 6’lı Masa’nın Kılıçdaroğlu’nu aday gösterip göstermeyeceği konuşulup, tartışılırken şöyle deniliyordu:
Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olması için DEVA, Gelecek ve SP liderlerinin onayına (DP açık etmişti) ihtiyacı var. Onlara CHP’de hak ettiğinden fazla yer verebilir. Tabii bu da bir şartla; Cumhurbaşkanlığı seçiminde destek. Bu üç parti CHP’nin oylarını 5-6 puan artırdığı takdirde CHP artık oylardan 15-20 vekil çıkarabilir. Alacağı bu fazlalığı bile küçük partilere dağıtsa yeter. CHP seçmenini buna ikna edebilir. Böylece küçük partiler Meclis’e