Ülke gündemi, her ne kadar sürekli başka gelişmelere odaklansa da yasadışı telefon dinlemeleri konusunda yaşananlar uzunca bir süre daha Türkiye gündeminin “baş köşesindeki” yerini koruyacak.
Doğrusu; okurların, kimi zaman bu konuları okumaktan mutlu olmadıklarını söylemek mümkün.
Ancak şimdilerde yasadışı telefon dinlemelerinden zarar görenlerin sayısı az olmakla birlikte yakın gelecekte bu tür faaliyetlerden mağdur olacak birey sayısında patlamalar yaşanmasını öngörmek hiç de zor değil.
17 Aralık süreciyle birlikte özellikle emniyet teşkilatının merkeze alındığı yasadışı dinleme faaliyetlerine yönelik başlatılan araştırmalar ve soruşturmalarda yavaş yavaş sonuçlar alınmaya başlandı.
Yeni operasyonlar yolda
Yapılan operasyonların ardından, kısa süre içinde Ankara başta olmak üzere Antalya, Eskişehir, Bursa, Diyarbakır, Hakkari, Sivas, Van, Şırnak’ta da yasadışı telefon dinlemelerine yönelik savcılık soruşturmalarıyla birlikte polisler gözaltına alınacak.
Hatta soruşturmaların daha ileri boyuta gidilmesi halinde bazı üst düzey polis müdürleri ve mülki idare amirlerinin de gözaltına alınması ya da haklarında adli soruşturma başlatılması sürpriz olmayacak.
Bu çerçevede Ankara Adliyesi’nde yürütülen idari soruşturmanın ayrıntılarına ulaştım. HSYK Başmüfettişi Ali Rıza Karakan’ın, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 2007 - 2009 yılları arasında verilen telefon dinleme kararlarına yönelik yaptığı soruşturmada ortaya çıkardığı detaylar dudak uçuklatacak cinsten.
Başmüfettiş Karakan, binlerce telefon dinleme kararı içinden yaklaşık 480 kişilik isim listesi oluşturdu.
Listede kimler yok ki? AKP, CHP ve MHP’li vekiller başta, TSK mensupları, “hedef” siyasetçilerin yakın akrabaları, arkadaşları, çalışma ekibinde yer alanlar, yargı mensupları, adli tıpçılar, EPDK yetkilileri, Eti Maden yetkilileri, BDDK Başkan ve üst yönetimi, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu üst yöneticileri, MİT’çiler ve yakınları, TOKİ yöneticileri, TBMM personeli, TAPDK üst yönetimi ve personeli, Vakıfbank üst yönetimi, çeşitli bakanlıkların üst düzey bürokratları, her rütbeden emniyet mensupları, önemli işadamları, YÖK üyeleri ve akademisyenler, ÖSYM Başkanı ve üst yönetiminden bazı isimler. Elbette, bu tür listelerin olmazsa olmazları arasında yer alan gazeteciler!
Dosyadan ilginç ayrıntılar
Soruşturma detaylarının bir bölümü, mağdurların kamuoyunca yakından tanınan isimler olması nedeniyle kamuoyuna yansıdı.
Bu detayların arasında bazı gariplikleri de görüyoruz.
Türkiye’deki mevcut telefon dinleme ve iletişimin takibi uygulamalarının tamamının normalde Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından denetlenip takip edilmesi gerekiyor.
Fakat mahkemedeki listeden görülüyor ki “erkek” hedefler için sahte kadın isimleri, “kadın” hedefler içinse sahte erkek isimleri kullanılmış. Gazeteci Uğur Dündar, 17 Şubat 2009 tarihli kararla kadın Hizbullahçı Türkan Yılmaz adıyla dinlenmiş! Keza Doğan TV İnteraktif Hizmetler ve Operasyonlar Grup Başkanı Esra Özbay ise 5 Aralık 2008 tarihli kararla Hizbullahçı Mehmet Okur olarak telefon dinlemesine tabi tutulmuş.
Benzer örnekler çok. Bir başka ilginç ayrıntı ise “hedef” olarak belirlenen ve teknik takibe alınan kişilerle ilgili belirtilen örgüt ve yapısal konumlar. Dinleme kararlarının büyük bölümü Hizbullah, İlim Grubu, El Kaide, İBDA-C, Hizb-ut Tahrir, Selam Tevhid gibi aşırı sağ örgütler üzerinden alınmış. Ayrıca, TİT/TİBT gibi yapıların yanı sıra MLKP ve son yıllarda hiç gündeme gelmeyen MKP gibi sol tandanslı örgütler üzerinden kararların alındığını görüyoruz. Bir de örgüt ya da yapı ismi belirtilmeksizin doğrudan “organize” ve “terör” başlıklı dinleme kararları mevcut.
Dikkat çeken detay ise 2007 - 2009 yılındaki dinleme kararlarında PKK ve DHKP-C’den hiç karar alınmamış olmasıdır. Hedef alınan hiç kimseye bu iki örgüt üzerinden dinleme yapılmadığı anlaşılırken, özellikle aşırı sağ örgütlerin ülke genelinde oldukça yoğun şekildeki faaliyeti görülüyor!
O kadar çok kişiye sağ örgütler üzerinden sahte isim ve konumlarla dinleme kararı alınmış ki gerçek terör örgütü üyelerinin takiplerinin nasıl aksadığı süreç içinde yaşanan olaylardan anlaşılıyor.
TİB’in mahkeme kararlarını bu çerçevede hiç de denetlemeden, incelemeden uygulamaya koyduğunu söylemek mümkün.
Ancak TİB’in, “bozacının şahidi şıracı” bağlamı, bu engellemeyi yapmasına engel.
‘Böcek’ sayısı bilinmiyor
Şimdi; gelelim en kritik soruya:
“Türkiye’de yasadışı dinleme bitti mi?, ne zaman biter?”
Bu sorunun yanıtını şöyle verelim:
Bu kadar adli ve idari soruşturmaya karşın kanımca, henüz yasadışı dinlemeler bitmedi. Belki devlet kurumları sonlandırmış olabilir. Kaldı ki bu konuda kuşkularım var. Ancak asıl sorun, halen kayıp olan ve bir türlü bulunamayan mobil dinleme cihazları.
Alınan ve kayıtlara sokulmayan dinleme cihazlarının, özel obzervasyon araçlarının kimlerin garajında olduğu bilinmiyor. Yurtdışından özel getirtilen ve fotokopi kağıdı, toner benzeri sarf malzemesi gibi kayıtlara gösterilen “böcek”lerin sayısı ve kimlerde olduğu tam olarak tespit edilmiş değil. Keza çanta içinde taşınabilen ve yakın mesafeden “sahte baz istasyonu” olarak kullanılan cihazların akıbeti meçhul!
Bu cihazların tamamımın bulunması halinde “kısmen” yasadışı dinlemeler sona erebilir. Yine de uydular tepemizde dönmeye devam ettikçe ve iletişim ileriye gittikçe yasadışı dinlemeler ne yazık ki hiç bir zaman sona ermeyecek.