Terörün küresel-leşmesiyle birlikte terör eylemlerinin boyutları ve taşıdıkları anlamlar da değişiyor artık.
Türkiye, ilk havalimanı baskınını 1982’de Ermeni kökenli teröristlerin Esenboğa Havalimanı’na yönelik eylemi ile yaşamıştı.
Esenboğa baskınından elde edilecek ya da edilen siyasi sonuçların, günümüzde çok bilinmeyenli denklem haline dönüştüğünü görüyoruz.
2011’de Suriye’de başlayan iç savaşın yarattığı otorite boşluğunu dolduran farklı etnik yapıdaki grup ve örgütler içinde en etkilisi olan IŞİD, 5 yılın sonunda doğrudan Türkiye’yi hedef almaya başladı.
Geriye dönük kısa bir sürece bakarsak, 11 Eylül’den sonra Türkiye ve bölgede etkin konuma gelen El Kaide’nin, Türkiye’de yabancı hedeflere yönelik saldırılarıyla sarsılmıştık bir dönem.
Ardından kısa bir soluk alma süreci ile birlikte bu kez El Kaide’ye oranla daha provaktif hareket eden IŞİD karşımıza çıkıverdi bir anda.
Henüz kaynağı resmi olarak tam tanımlanamayan bu örgüt, Suriye ve Irak’ı içine alan Selefi yapılanma “kelle kesmeye” başladı.
Doğrudan hedef Türkiye
Bölgedeki diğer radikal İslami grup ve örgütlere karşı daha acımasız olarak faaliyet yürüten örgüt, “küreselleşme” çabaları içinde daha önceden tespit ettiği bazı hedeflere yönelik ciddi tehditler yaratmaya başladı.
Türkiye’nin, dış politikasıyla bağlantılı biçimde mücadelesinde tavır değişikliği, IŞİD’in bu kez doğrudan Türkiye’yi hedef almasına yol açtı.
Koalisyon güçleriyle hareket eden Türkiye, PKK’nın canlı bomba ve bombalı araç eylemlerinin yanı sıra IŞİD’in katliamlarına tanık oluyor bir süredir.
Önceleri, Türkiye’deki yabancı ülkelerinin misyonlarını ve yurttaşlarını hedef alan IŞİD, 1 Mayıs’ta Gaziantep’teki polise yönelik eylemiyle yeni bir sayfa açmış oldu.
Çokça can kayıplarının yaşandığı acımasız katliamları gerçekleştiren örgüte karşı aslında pek de azımsanmayacak “deşifrasyon” çalışmaları yapıldı.
Özellikle Ankara’daki Gar patlamasının ardından Ankara, İstanbul, İzmir, Adıyaman, Gaziantep, Diyarbakır ve Bingöl’de İŞID’le bağlantılı “uyuyan” ve “canlı” hücreler ortaya çıkarıldı.
Adıyaman, Durmaz grubu
Gaziantep’te son dönemde Yunus Durmaz Grubu’na yapılan operasyon, aktif örgüt kadrolarının faaliyetlerinin çözülmesi açısından oldukça önemli. Güvenlik birimleri bu seri operasyonlarda örgütü, kadrolarını, hedeflerini, inanışlarını, yaşam biçimlerini, örgütsel faaliyet yöntemleri ve bağlantılarını ortaya çıkarırken, IŞİD’in kıymetli bir fotoğrafını çıkardı.
IŞİD içinde güçlü olan Adıyaman Grubu ve Yunus Durmaz Grubu’nun günışığına çıkarılması, IŞİD’in sınır emiri olarak yasadışı geçişleri ve kaçakçı gruplarını organize eden Ebubekir kod adlı İlhami Balı’nın görevden alınıp Rakka’ya çekilmesi örgütün Türk kadrolarının bir süre daha hareketsiz kalmasına neden olacaktır.
Ancak, dış politikada Türkiye’nin geçiş yaptığı yeni boyut, IŞİD’in daha da saldırgan hale gelmesine yol açacağı da aşikâr.
Durum böyle olunda, örgüt yönetimi ya uyuyan kadrolarını harekete geçirecek, ya da Türkiye dışından unsurlarını kullanmaya başlayacağı bir süreç içinde olacak.
Atatürk Havalimanı’ndaki katliamı gerçekleştiren eylemcilerin yabancı uyruklu olduğu yönündeki ilk tespitler örgütün taktik değişikliğinin ilk sinyali. Kaldı ki; örgüt artık daha önce kaydı olmayan elemanlarını eylemlerde kullanıyor. Havalimanı eylemini gerçekleştirenlerin kimliklerinin dün akşama kadar henüz tespit edilememesi de bu nedenle zor. Büyük olasılıkla “temiz” eylemciler olarak görevlendirildiler. Zaten, eylemcilerin yurtdışından geldiği bilgisi de kulislere yansıdı.
Orta Asya ırkına mensup oldukları değerlendirilen eylemcilerin, hiç bilmedikleri bir ülkede, yerel destek almadan eylem gerçekleştirmeleri oldukça zordur. Ya uzun süreli kaldıkları İstanbul’da keşif yapacaklar ya da kendilerine verilen eylem bilgileriyle bu katliamı gerçekleştirdiler.
Büyük olasılıkla, bu üçlüye katkı veren bir veya birkaç hücrenin olması muhtemel.
Güvenlikte sınıfı geçti
Atatürk Havalimanı, her dönem terör örgütlerinin kaçınılmaz biçimde hedefi oldu. Buna karşın alınan önlemlerde hata olup olmadığı araştırılacak. Ama, şunu da hatırlatmak gerekir ki; Uluslararası Sivil Havacılık Otoritesi, 2-3 hafta önce Atatürk Havalimanı yerleşkesinde detaylı denetim yaptı. Ticari ve özel uçuşlarda alınan apron ile terminal güvenliğinin yanı sıra gümrük bölümleri tepeden tırnağa yabancı uzmanlarca denetlendi. Denetim otoritesi genel olarak havalimanı güvenliğine “geçer” not verdi.
Asıl sorgulanması gereken, bu eylemcilerin önlenememesidir. Benzer her olayda aynı tepkiler kamuoyunun gündemine geliyor. İstihbarat birimleri, canlı bombaların havalimanına gelmesini engelleyecek önlemleri alması gerekirdi. Yerel temasları ortaya çıkarılacaktı. Gerçek istihbarat çalışmalarının yeterli olmadığı hallerde, koruyucu güvenlik tedbirlerinin sağlanması güvenlik sorununu çözmeyecektir.