Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in, soğuk bir kış günü uğradığı silahlı saldırının üzerinden 8.5 yıl geçti.
Olayın hemen ardından yakalanan faillerin İstanbul’da yargılanması devam ediyor.
Bu yargılama devam ederken, 17-25 Aralık sürecinin yaşanmasıyla birlikte ailenin avukatı Fethiye Çetin’in başvurusunun ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, olayla ilgili olduğu gerekçesiyle bazı devlet görevlileri hakkında yeni dosya açmıştı.
Soruşturmayı yürüten Savcı Muammer Akkaş’ın Tekirdağ’a tayininin çıkması sonrasında soruşturma dosyasını Cumhuriyet Savcıları Yusuf Hakkı Doğan ve Gökalp Kökçü ele aldı. Doğan’ın Yargıtay’a atanması, Kökçü’nün dosyayı tek başına yürütmesine neden oldu.
Soruşturma savcısı Kökçü, zaman içinde daha önce dosyada adı geçen hemen tüm devlet görevlilerinin “şüpheli” sıfatıyla tek tek ifadesini aldı. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı olan ve Dink’in öldürülmesi sürecinde Trabzon’da görev yapan Engin Dinç, Kökçü’ye “şüpheli” sıfatıyla ifade veren son devlet görevlisi oldu.
Dinç’in, bir ara devlette yönetim krizine neden olan ve uzun süredir beklenen ifadesini vermesiyle birlikte savcılık, iddianamenin yazımını tamamladı. Son düzeltmeleri yaparak mahkemeye teslim etme aşamasına geldi.
Emniyet’teki kavganın izleri Dink soruşturmasında
İddianamenin yazımı sırasında savcılık önemli delillere ulaştı. Özellikle tutuklanan şüpheliler arasında yer alan polis memuru Muhittin Zenit’in aktardığı bilgilerle dönemin Ankara, İstanbul ve Trabzon’daki polis müdürlerinin ifadeleri alındı, bazıları tutuklandı.
Soruşturmada, Trabzon Emniyeti’nin onarım amacıyla Ankara’daki İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na gönderdiği ve içinde yardımcı istihbarat elemanlarının verdiği bilgilerin kaydedildiği bilgisayarın kaybolduğu ortaya çıkarıldı.
İstanbul’dan Ankara’ya ulaşan bilgilere göre, soruşturmada, bu kadar yeni delil bulunup açılım yapılmasına karşın savcılık, Emniyet içindeki farklı yapıların birbirleriyle mücadelesinden fazlasıyla rahatsız.
Savcılığın bu rahatsızlığının, daha Büyüteç’te kamuoyuna yansıttığım Emniyet içindeki “Okuyucu/ Yazıcı, KÖZ’cü ve Gülen Cemaati”ne yakın polislerin birbirleriyle olan çatışmasından kaynaklandığı belirtiliyor.
Kulislere yansıyan bilgilerde, Emniyet içindeki grupların birbirlerine karşı üstünlük sağlamak amacıyla Dink soruşturmasını kullandıkları ifade ediliyor.
Bu grupların soruşturmayı etkilemesinden kaygı duyan savcılık, bu nedenle dosyada yeralan bilgiler ve tüm kayıtlarının avukatların ulaşmasına kısıtlama koydu. Bu kısıtlamaya Dink ailesinin avukatları da dahil edildi.
Ayrıca, incelenemeyen görüntü konusu var. Mahkemenin isteğine karşın TÜBİTAK’ın “adam yok” gerekçesiyle yapılamayan kamera görüntülerinin detaylı biçimde analiz edilmesiyle savcılık yeni gelişmelerin yaşanabileceğini değerlendiriyor.
Elbette bir de şimdiye kadar hiç konuşmayan dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu bu konuda ne biliyor? Cinayetin sonrasında sessizliğini koruyan yılların tecrübeli siyasetçisinin neler paylaşacağı fazlasıyla önemli.
İfadesi alınan tüm devlet görevlilerinin “şüpheli” olarak yer aldığı iddianame önümüzdeki günlerde mahkemeye sunulunca kamuoyu çok farklı bilgileri öğrenme imkânı bulacak.