İlkeli davranmak, adam gibi adam olmak, prensiplerinden taviz vermemek.
Bu meziyetler ne yazık ki günümüzde, hele Türkiye Süper Lig gibi bir organizasyonda pek geçerli değil. Oysa, futbolun sadece başarı olmadığını bilenler, Beşiktaş’ta son günlerini yaşayan teknik direktör Bilic’in gerçek değerini anlayanlardır.
Beşiktaş’ı iki sezondur kendi doğruları ile yoğurmaya çalışan, tüm olanaksızlıklara karşın beklentilerini karşılamak için çaba gösteren Bilic, son dört haftada kaybedilen puanlarla adeta “günah keçisi” ilan edildi.
Sezon boyu göçebe gibi stat stat dolaşan bir takım. Kulübün mali yapısı zorladığı için yapılan transferlerle (yapılamayan transferlerle) fedakarlık istenen bir teknik direktör ve kent kent
onun peşine takılan bir taraftar kitlesi.
Alın toplayın, ne kadar olumsuzluk varsa hepsi Beşiktaş’ın başında idi bu sezon.
Her şeye karşın Bilic ve öğrencileri uzun süre yarışın içinde kalmayı bildi. Ya lider götürdü yarışı, ya liderin ensesinde idi soluğu.
İşler iyi giderken Bilic de el üstünde tutuldu, takım da.
Gelin görün ki; Türk futbolundaki “başarı” kriterleri acımasızdır. Koşullara, olanaklar bakılmaksızın yapılan değerlendirmeler sonunda Bilic gibi bir ilk adımının da başını yedi.
Bitime iki hafta kala şampiyonluk umudunu yitiren Beşiktaş’ta fatura yine teknik adama, Bilic’e kesildi.
Hırvat teknik adamla kimyası tutmayan yöneticiler, pusuda bekleyen kelle avcıları gibi istediği fırsatı bulur bulmaz ortaya çıkıverdi.
Hedeflerinde elbette Bilic vardı.
İşler iyi giderken bile, tüm dünyası yeni bebeği ve Ümraniye olan Bilic’in altını oymaya çalışanlar, Beşiktaş’ın matematiksel olarak şampiyonluk şansını yitirmesinden sonra, sanki hiç kendi sorumlulukları yokmuş gibi, sanki tüm olanaklar sağlanmış gibi, sanki kaçan şampiyonluğun tek sorumlusu Bilic’miş gibi medya destekli acımasız saldırılarına başladı.
Gideceği belli olmasına karşın, halen saldırılar mitralyözle devam ediyor!
Evet, Bilic hata yaptı.
Bazen oyuncu tercihleriyle, kimi zaman oyun sistemi ile alınan sonuçlar üzerinde olumsuz etkide bulundu.
Lakin, uzun yıllardır Beşiktaş ruhu ile bu denli örtüşen ve taraftarın önemli bölümünün sempatisini kazanan bir teknik direktörü, yapılan saldırıları asla hak etmedi.
Bilic bu ülkeye gelmiş en karakterli teknik adamlardan biridir. Dürüst, açık sözlü, özeleştiri yapmayı bilen, en önemlisi ülke koşullarını kısa sürede tanıyıp başına gelecekleri kestirebilen bir şahsiyet oldu.
Seversiniz sevmezsiniz, ancak Bilic, Beşiktaşlılık felsefesini ile örtüşen, onu çözümleyen ve kendi sentezleri ile birleştirmeyi bilen bir teknik direktör oldu. Sadece Beşiktaş’la 40 yıl önce tanışan bu satırların yazarı başta olmak üzere Siyah - Beyaz’a gönül verenler değil, “renklilerin”
bir çok taraftarı Bilic’e sempati ile baktı.
Rakip takımın taraftarlarıyla aynı tribünü paylaştı, fotoğraf çektirip anılarda yer buldu.
Şimdi onun kellesi isteniyor. Kendi hatalarına bakmayan, eksiklerini görmeyen ve bu takımın
hangi koşullarda mücadele ettiğini anlayamayan
zihniyet, durumu fırsat bilip Beşiktaş-Bilic ilişkisini sonlandırmaya çalışıyor.
Onlar her daim haklı. İstikrar, hoşgörü, kendi değerlerine sahip çıkmak, kıymet bilmek gibi kavramlardan bihaber kafalar başarısızlığın faturasını teknik adama keserek kendi geleceklerini kurtarma hesabına giriyor.
Bilic, İnönü’nün o muhteşem atmosferini görmeli idi.
Bu takımın başında yeni sezonda kalmalı, eksik kalanları tamamlamalı idi.
Ne yazık ki; bu artık mümkün değil. Geri dönülmez yola girildi. Kimileri “oh çok şükür başarısızlığın gerekçesi ortadan kalktı” derken,
kimileri de ellerini ovuşturmaya başladı bile.
Ama; “feda” diyerek göreve getirilen Samet Hoca’ya yapılanın ardından, benzer tavrı Bilic’e de yapanlar nasıl hatırlanacak hep birlikte göreceğiz. Bilic, yaptıklarıyla “Beşiktaşlı duruşu” içinde yerini aldı. Umarım, bugün Bilic’in gitmesinden memnun olanlar, ellerini ovuşturanların yeri de “Beşiktaşlı duruşu” içinde yer alır.
Bu saatten sonra Beşiktaş’ın ligi nasıl bitireceğinin hiç önemi yok. Ümraniye’yi yakından izleyenler, Beşiktaş şampiyon bile olsa Bilic’e operasyon yapılacağını biliyorlardı.
Gelelim; yazının başlığındaki sorunun yanıtına... Elbette; hayır!
Yıllar sonra, “Türk futbolundan bir Bilic geçmişti” dediğimiz vakit, akıllarda
ilkeli, dürüst, açık sözlü bir adam gelecek.
Ve diyeceğiz ki; “Biz Slaven Bilic’in değerini bilemedik. Özür dileriz.”