Varlık fonunu biz icat etmedik. İlk fon bundan tam 163 yıl önce ABD’de kurulmuş. Halen dünyada faaliyet gösteren 80’in üzerinde fon var. Bunların yarısı petrol fiyatlarının tarihte ilk defa 50 doları aştığı 2005’ten sonra kurulmuş. Papua Yeni Gine bile 6 yıl önce varlık fonu kurmuş.
Bu fonlar, ihracat ve gelirlerdeki oynaklığa karşı ekonomiyi korumak, sosyal ve ekonomik kalkınmayı fonlamak, stratejik alanlarda yatırım yapmak ve mevcut refahı gelecek nesillere aktarmak gibi amaçlarla kurulmuş. Mesela Büyük Okyanus’un ortasındaki, adını çoğumuzun duymadığı 100.000 nüfuslu Kiribati Cumhuriyeti, ülkenin başlıca gelir kaynağı olan fosfatın parasından torunlar da faydalansın diye 1956’da fon kurmuş.
Bugün dünyadaki varlık fonlarının toplam varlığı 7.4 trilyon dolar. Fonların yarısından fazlası varlıklarını ülkenin petrol ve gaz gelirlerini biriktirerek ve bu birikimleri değerlendirerek edinmiş. Geri kalanlar ise sattıkları madenlerden, bütçelerinde artırdıkları paralardan, emeklilik fonlarından ya da cari işlem fazlalarından aktardıkları ile portföylerindeki varlıkları almışlar. Bizim ise ne cari fazlamız, ne bütçe fazlamız, ne de petrol gibi bir doğal kaynağımız var. Ama bu durumdaki
Beş trilyon dolarlık küresel kambiyo piyasası bu sorunun yanıtını arıyor. Cevaplaması çok zor.
İki görüş var: “Euro’nun yönü yukarıdır” diyenlerin sesi biraz zayıf çıkıyor. Mesela geçenlerde CNBC’de izlediğim bir UBS analistine göre euro 12 aylık dönemde 1.20 doları görebilir. Euro’nun yüzde 12 değerlenmesi demek bu. Goldman Sachs ekonomistleri Fed’in bu yıl faizleri 3 defa artırması halinde euro’nun 1 dolara doğru gerileyeceğini, hatta altına inebileceğini söylüyorlar.
İki farklı görüş; ikisinin de arkasında düzinelerce ekonomistin yaptıkları analizler var. Hangisine inanmalı?
Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) aşırı gevşek para politikasının etkisiyle euro faizleri düşük seyrediyor. Fed ise 2015 Aralık’tan bu yana faiz artırıyor. Bu yıl 2 ya da 3 defa daha artırabilir. Yani iki para arasındaki faiz farkı dolar lehine açılacak. Doların cazibesini artıracak bir gelişme... Artırdı da! Yani mevcut parite önümüzdeki dönemde olacak faiz artışlarını kısmen içeriyor. 2014’ten bu yana dolardaki güçlenmenin nedenlerinden biri bu beklentiydi, kısmen satın alındı. Bu nedenle 2 artırım olursa dolara Fed’den destek gelmeyebilir.
Engellere dikkat...
Goldman’a göre Fed, faizleri haziran, eylül ve
TÜFE sepetinde fiyatları düzenli olarak takip edilen 417 mal ve hizmet var. Tüm illerden 27,386 işyerinden toplanan 401 bin civarındaki fiyat üzerinden hesaplanır. Bunlar gıda, ulaştırma, konut, sağlık gibi 12 ana gruba ayrılır. TÜİK sepetteki grupların ağırlığını değiştirdi. Oran olarak belirgin değişiklik 4 grupta oldu. Gıdanın ağrılığı yaklaşık 2 puan düşüşle yüzde 21.7’ye inerken, ulaştırmanınki 2 puan artarak yüzde 16.1’e çıktı. Alkollü içecekler ve tütünün ağırlığı yaklaşık 1 puanlık artarken, konut, su ve enerjinin payı aynı oranda azaldı.
Akla hemen 2 soru geliyor. 1) Bu değişiklik enflasyonu nasıl etkiler? 2) Bu değişiklik vatandaşı nasıl etkiler?
Birincisinden başlayalım. 2015 yılına kadar olan 10 yılda ortalama yıllık enflasyon yüzde 8.2 olmuş. Bunun 2.2 puanı yani yüzde 27’si işlenmemiş gıdadan gelmiş. Gerçi turizmdeki daralmanın etkisiyle 2016’da gıda enflasyonu manşet enflasyonu aşağı çekici etki yapmış, ama bu durum 2016’ya özel. Genelde gıda enflasyonu TÜFE’nin oldukça üzerinde seyrediyor. Bu nedenle, normal şartlarda gıdanın ağırlığının azalması aritmetik olarak enflasyonu aşağı çeker. Ama çok büyük bir fark yaratmaz. Payı artan kalemlerden ulaştırma 2016’da
Hoş bir deyiştir, “Ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat hakkında.” Davos’taki durum da bu. Kırk konu var, 40’ı da Çin, Brexit, ve Trump hakkında. Davos’un elitleri hâlâ Trump şokunu atlatmaya, daha doğrusu, anlamaya çalışıyorlar. Trump Davos’a gelmedi ama gölgesi her köşede.
Trump’ın gölgesi var ama Çin lideri Xi Jinping’in kendisi Davos’ta. Popularitesi Matt Damon ve Shakira gibi yıldızların önüne geçmiş durumda.
Davos’ta Trump ve Xi arasında yaşananlar aslında dünyanın yeni dönemine damgasını vuracak olan liderlik yarışı. Küreselleşmenin lideri kim olacak?
Trump’ın verdiği görüntü
NATO’nun gereksiz olduğunu, ticaret ortaklıklarından çıkacağını ve Meksika ile arasına duvar öreceğini söyleyen Trump’ın verdiği görüntünün küresel liderlikle yakından uzaktan ilgisi yok. Öte yandan, Xi ise çok bilinçli ve başarılı çıkışlar yapıyor. Salı günü Davos’taki konuşmasını izledim, herkes gibi etkilendim. “Ticaret savaşının kazananı olmaz” dedi. Korumacılığı ülkelerin kendilerini karanlık bir odaya kilitlemelerine benzetti. “Dışarıdaki yağmurdan ve rüzgârdan korunursunuz ama ışıktan ve temiz havadan da mahrum kalırsınız” dedi. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi çok akıllı çıkışlar yapıyor.
Trump’tan
Davos’ta bugün başla-yacak Dünya Ekonomik Forumu (WEF) toplantılarının ana teması “duyarlı ve sorumlu liderlik”. Dünyada düşük büyüme ve yüksek işsizlik nedeniyle küreselleşmenin nimetlerinden faydalanamadığını düşünen milyonlarca insan var. Davos’ta konuşulan konulardan biri bu kesimlerin tepkisi ve yükselen popülizm olacak.
Davos, kapitalizmin ve küreselleşmenin sorunlarının 47 yıldır tartışıldığı bir yer ama çözüm bulunduğu bir yer değil.
Paneller ağırlıklı olarak sponsorlukların etkisinde dizayn edilmiş, genelde herkesin duymaktan hoşlandığı şeylerin söylendiği oturumlar olmaktan öteye geçemiyor. Parlak konuşmalar ve çoğu tutmayan öngörüler yapılıyor. Bu arada, yapay zekadan çocuk eğitimine, alzheimer tedavisinden sağlıklı beslenmeye kadar farklı konuların ele alındığı renkli paneller de var. Ama ticari kaygı, WEF’in para kazanma isteği her an hissediliyor. Bundan 10 yıl önce sağladığı gelir 80 milyon İsviçre frangını ancak buluyordu, bugün 230 milyon oldu.
Çözüm değil anlaşma
Tam 13 yıldır aralıksız Davos’a geliyorum. Gördüm ki, Davos orijinal fikirlerin ve çözümlerin ortaya çıktığı bir yer olmaktan çok önemli buluşmalara ev sahipliği yapan bir mekan. Foruma katılmak için
Levant Denizi’ni duymuş muydunuz hiç? Akdeniz’in doğusundaki geniş bir bölge. Torosların güneyinden başlayıp Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır’ı içine alır. Latincede güneşin doğuşu anlamına geliyormuş. Levanten deyimi de buradan geliyor. Doğu Akdeniz coğrafyasının Avrupa kökenli sakinlerini tanımlıyor.
İşte bu bölge 2009’dan bu yana dünya enerji piyasasında adından sıkça söz ettirmeye başladı. Levant havzasında önemli gaz yatakları bulundu. Mesela İsrail, Tamar sahası ve ondan daha büyük olan Leviathan sahasıyla bir anda bölgenin önemli gaz oyuncularından biri haline geldi. Havzanın Mısır’a düşen Zohr sularında ise İtalyan Eni firması yeni yataklar keşfetti.
Bugünkü yazımızı ilgilendiren ise Amerikan Noble Enerji’nin Kıbrıs’ın tartışmalı karasularında bulduğu yataklar.
2011’de bulunan Afrodit sahasında 128 milyar metreküp rezerv var. Değeri kabaca 50 milyar dolar. Bölgedeki rezervi sadece bu yatakla sınırlı değil. Şu anda ABD, İtalya, Fransa, Norveç, İsrail, İngiltere ve Katar’dan 8 şirket Kıbrıs Rum Kesimi için gaz ve petrol aramak istiyor.
Kıbrıs Rum kesiminin niyeti, mevcut Afrodit sahasını 2019’a kadar geliştirip ihracata başlamak. Ancak Türkiye’nin ve KKTC’nin muhalefeti ciddi bir
Başlıktaki soruyu konutları yapanlara sorduk, “Yok” dediler. Altan Elmas, Nazmi Durbakayım ve Ziya Yılmaz. 3’ü de “Konutta balon yok. 2017’de konut satışları 2016’nın gerisine düşmez” diyor. Konut sektörü tüm dünyada önemli ama Türkiye’de galiba daha da önemli. Ziya Yılmaz’ın dediği gibi, “Tük halkı tapu aşığıdır. İmkanı olduğunda konut sahibi olmaya çalışır.”
Sektör temsilcilerinden öğrendim ki, konut piyasasını incelerken bakılması gereken dört nokta varmış:
1) Konut satışı için önce talep olmalı. Bu açıdan şanslıyız. Bizde yılda 600-650 bin çift evleniyor. Bunlara ev lazım. 150 bine yakın çift boşanıyor. Bunlara da ev lazım. 200-250 bin konut ise eskidiği, ömrünü tamamladığı için yenileniyor. Demek ki ihtiyacımız 1 milyonu buluyor. İşte her şeye rağmen 2016’daki gibi aklınıza gelebilecek ve gelmeyecek her türlü olumsuzluğun yaşandığı yılda bile konut satışlarının artmasının temel nedeni bu. Yabancıların pazara girmeleri yeni bir ivme kazandırabilir. Birçok ülkenin yaptığı gibi altın vize, uzun süreli ikamet izni, vatandaşlık gibi tatlandırıcılarla bu talep canlandırılabilir.
Faizler çok önemli
2) Konut alabilmek için gerekli finansmana uygun koşullarla erişmek lazım. Burada da
Enflasyonda geçen yılı yüzde 8.53 ile kapattık. Önceki 3 yılda olduğu gibi yine yüzde 5’lik hedeften ciddi şekilde saptık. Merkez Bankası’nın iki ay önce açıkladığı tahmininin bile 1 puan üzerinde kaldık.
Aralıkta aylık enflasyon ise yüzde 1.64’tü. Piyasadaki en kötümser tahminin bile üzerinde bir artıştı. Ne oldu da rakam Merkez Bankası’nı bile yanıltacak kadar yüksek geldi. Gelir birlikte bakalım...
- Kurun etkisini arada sırada unutuyoruz ama o kendisini hatırlatıyor. Son birkaç aydaki kur artışlarının fiyatlar üzerindeki etkisini aralık enflasyonunda gördük. Çekirdek enflasyon ve üretici fiyatlarında bunu daha da açık görebiliyoruz. Kur bu seviyelerde seyretse bile şu ana kadar olan birikimli artışların etkisini önümüzdeki aylarda da hafifleyen bir şeklide hissedebiliriz. Üretimde bu kadar ithal girdi kullanan ve birçok hizmetin fiyatının dolara endeksli olduğu bir ekonomide bundan kaçınmak çok zor. Sorun üretimin yapısında...
- Gıda enflasyonu son birkaç ayda oldukça düşük çıkmıştı ama aralıktaki yüzde 3.3 artışla eskiye döndük. Çevre ülkelerdeki kuş gribiyle üreticimizin ihracata yönelmesiyle yumurta fiyatları arttı. Yem ve malzeme fiyatları kur etkisiyle yükseldi. Sonbaharın