Beş trilyon dolarlık küresel kambiyo piyasası bu sorunun yanıtını arıyor. Cevaplaması çok zor.
İki görüş var: “Euro’nun yönü yukarıdır” diyenlerin sesi biraz zayıf çıkıyor. Mesela geçenlerde CNBC’de izlediğim bir UBS analistine göre euro 12 aylık dönemde 1.20 doları görebilir. Euro’nun yüzde 12 değerlenmesi demek bu. Goldman Sachs ekonomistleri Fed’in bu yıl faizleri 3 defa artırması halinde euro’nun 1 dolara doğru gerileyeceğini, hatta altına inebileceğini söylüyorlar.
İki farklı görüş; ikisinin de arkasında düzinelerce ekonomistin yaptıkları analizler var. Hangisine inanmalı?
Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) aşırı gevşek para politikasının etkisiyle euro faizleri düşük seyrediyor. Fed ise 2015 Aralık’tan bu yana faiz artırıyor. Bu yıl 2 ya da 3 defa daha artırabilir. Yani iki para arasındaki faiz farkı dolar lehine açılacak. Doların cazibesini artıracak bir gelişme... Artırdı da! Yani mevcut parite önümüzdeki dönemde olacak faiz artışlarını kısmen içeriyor. 2014’ten bu yana dolardaki güçlenmenin nedenlerinden biri bu beklentiydi, kısmen satın alındı. Bu nedenle 2 artırım olursa dolara Fed’den destek gelmeyebilir.
Engellere dikkat...
Goldman’a göre Fed, faizleri haziran, eylül ve aralıkta olmak üzere 3 defa artırabilir. Bu tabloda dolar yılın ikinci yarısında euro karşısında 1’e 1 seviyesine doğru hareket eder. Buna bir de şu anda 2.50’nin hemen altında soluklanmakta olan ABD 10 yıllık tahvil getirilerinin 3’e yaklaşması eklenirse bu hareket daha da güçlenir. Çünkü küresel sermaye park etmek için getirisi artmış olan ABD tahviline kayar, bu tahvili almak için dolar talep eder.
Ama parite (görse bile) 1 seviyesinde ya da altında uzun süre kalır mı?
Euro tarafında belirsizlik sürecek. Bu yıl Hollanda, Fransa, Almanya ve İtalya’da seçimler var. AB karşıtı politikacıların oylarını artırma olasılığı yüksek. Euro’yu baskılayan bu nedenlere Brexit’i ve her daim sorun olan Yunanistan’ı da ekleyelim. Euro’yu destekleyen tarafta ise yavaş da olsa artmakta olan enflasyonun yüzde 2’ye yaklaşmasıyla AMB’nin piyasaya verdiği parayı azaltması beklentisi var. İşte bu beklentinin 2017’nin ikinci yarısında konuşulmaya başlaması, Fed’in daha sıkı bir para politikası izlemediği bir ortamda euro’daki zayıflamayı tersine çevirebilir. Seçimlerden euro dostu sonuçlar çıkması da bu etkiyi güçlendirir.
Bir de Trump ekibi “diğer ülkelerin devalüasyondan beslendiği”ni belirtiyor. Trump, “Dolar güçlü olduğu için şirketlerimiz Çinlilerle rekabet edemiyor. Bu bizi öldürüyor” diyor. Almanya’nın “değerinin çok altında euro” kullanarak ticaret ortaklarını sömürdüğünü düşünüyor. Bu rahatsızlık da “1 euro=1dolar”ın önünde önemli bir engeldir.
Göçmen düşmanlığını politikacılar besliyor!
Göçmen düşmanlığı Trump’la başlamadı, öncesi var. Özellikle 2008 sonrası artan işsizlik ve bozulan gelir dağılımının yarattığı küresel endişe aşırı milliyetçi hareketleri besledi, popülizme kayışı hızlandırdı. Aşırı sağ ile merkez sağ birbirine yaklaşmaya başladı, göçmen karşıtı hareketler güçlendi. Liberal demokrasi yerini daha otoriter eğilimlere bıraktı. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya gibi demokrasinin kurumsallaştığı ile övünen ülkelerde göçmen karşıtı hareketler güçlendi. İşin sırrı algı yönetiminde...
Dünya Ekonomik Forumu’nun bir çalışmasına göre insanlar yaşadıkları yerdeki mülteci sayısının gerçekte olduğundan daha fazla olduğu algısını taşıyorlarmış.
Mesela Müslüman nüfusun hızla arttığı ve yakında ülkeyi ele geçireceği geyiğinin bolca yapıldığı ABD’de, pek çok Amerikalı nüfusun yüzde 17’sinin Müslüman olduğunu sanıyormuş. Oysa gerçek oran sadece yüzde 1. Onların da yaklaşık 3’te 1’i Afrika’daki vatanlarından kaçırılıp zorla Amerika’ya getirilerek köleleştirilenlerin torunları. İngilizler ise ülke nüfusunun 21’inin Müslüman olduğunu sanıyorlarmış. Oradaki gerçek oran ise yüzde 5. Japonlar bile ülkelerindeki göçmenlerin sayısının gerçektekinin 5 katı olduğunu sanıyorlar.
Dünyada göçmen düşmanlığının prim yaptığı yerler nüfusun daha homojen, yani göçmenlerin daha az olduğu kırsal bölgeler. Aşırı milliyetçi ve popülist politikacıların oy tarlaları buralar. Göçmenlerin suç işlemeye meyilli olduğunu ve güvenliği tehdit ettiğini söyleyip oy istiyorlar...
Oysa yine aynı çalışmaya göre bir şehir ne kadar çoğulcuysa o kadar güvenlidir. İstatistikler göçmenlerin yaşadıkları şehirlerde suça karışma oranının o şehirde uzun yıllar yaşayanlara göre daha düşük olduğunu gösteriyor. Göçmenlerin bir iş kurma olasılığı ise iki kat daha fazla. Yani adamın aklı suçta değil, ekmeğinde...