Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sürece bakalım...Boyner, 1995 seçimleri yenilgisinin ardından "holdinginin başına" geçti.Boyner kadar güçlü ifadeler kullanmasalar da, geçmiş siyasetçiler de "bir şeyler" söylediler. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1991'de "Kürt realitesi" vurgusu yapıyordu. Mesut Yılmaz, başbakanlığı döneminde "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" diyerek, Kürt sorununu "öncelikli" hale getirdiğini ifade etmişti. Yıl 1994 ve yıl 2005... Bundan 10 yıl önce seçim meydanına Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) Genel Başkanı olarak çıkan işadamı Cem Boyner, siyasi çözüm arenasına "Kürt sorunu" tanımını getirmiş, "Türkiye, Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut kültürler mozaiğidir" demişti. Yanıt da gecikmemiş; MHP'nin merhum Genel Başkanı Türkeş, "Ne mozaiği; mermer, mermer" karşılığı vermişti. 2005'e beş kala "Kürt sorununda" kaydedilen en büyük gelişme, APO'nun yakalanmasıyla terörün kesintiye uğramasıydı. DSP - ANAP - MHP koalisyon hükümeti bu iklimde, AB uyum yasaları çerçevesinde Diyarbakır'a Kopenhag kriterlerini indirdi.Irak savaşı ile film adeta başa sarıldı. ABD denetimindeki Kuzey Irak'ta, namlularını Türkiye'ye çevirmiş bir ordu besleniyor. Türkiye 2005'e geldi ve Başbakan Erdoğan Diyarbakır'da, "Kürt sorunu benim sorunumdur" vurgusu yapıyor.Cem Boyner'e soruyorum: "Erdoğan'ın Diyarbakır gezisi ve tezlerini nasıl yorumluyorsunuz?""Bugüne kadar birçok siyasetçi önemli şeyler söyledi ancak devamını getirmedi. Erdoğan'ın Diyarbakır'da açıkladığı mesajların arkasında duracağına inanıyorum. Artık tabular yumuşadı, kuvvetler ayrılığı eskisi gibi değil, sivil irade iktidara hiç bu kadar yakın olmamıştı" yanıtını veriyor Boyner..Erdoğan'ın Diyarbakır konuşmasında, okuduğu şiirden dolayı hapis yattığını ve devlet ile "sorunlu" alanda mücadele verdiğini hatırlatması, Kürt sorununu sivil siyaset alanına taşıdığının bir ifadesiydi. 'Arkasında duracak' Boyner 1995'den 2005'e değişen koşulları, "Biz zeytini yorduk, şimdi çatalla alıyorlar. Bizim dönemimizde Kürt kelimesini ağza almak tabuydu. O günlerde pozisyonumuz çok sertti" sözleriyle özetliyor.Boyner çok net bir yorum yapıyor: "Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır açılımını çok olumlu buluyorum. Benim ailemi bir arada tutacak herkesin elini öperim."Açılımdan ne kastediliyor, Kürt sorunu olarak neler tarif ediliyor?Artık yalnızca bir işadamı olan Boyner, bu soruları fazla "politik" buluyor; genel bir yaklaşım belirliyor:"Herkes bir sonraki gelişmeye temel atıyor. Bazen örülen duvarlar yıkılıyor. Bu noktada artık duvar yıkılmaz. Uzun yıllar halının altına atılan sorun yavaş yavaş açılıyor. Geçmişe ait borçlar ödenmeli, AB ile bütünleşme yolundaki Türkiye güncelleşmeli."Diyarbakır, Erdoğan'ın "açılımına" kucak açmadı; mesafeli bir duruş ortaya koydu, dinlemeye bile gelmedi. Boyner, bu durumu şöyle yorumluyor:"Kürt sorununun çözümünde hazırlıklı ve tahammüllü olmalıyız. Bir seferden bir şey olmaz. Bu bir ısrar, pozisyon meselesidir. Halk, Osmanlı'da oyun çoktur bilinci ile tepki verebilir. Hükümet kararlı olduğunu gösterecek diye düşünüyorum." 'Elini öperim' Boyner'e, "aydınların" Erdoğan ile buluşmasını nasıl değerlendiğini de soruyorum, "Aydınların çıkışının benim gözümde "devrim" özelliği yok. Çok önemli de bulmuyorum. Buluşma gereği, hükümetin aydınlardan uzak olduğunu gösteriyor zaten. Ancak burada hükümet, sivil toplumun liberal kanadıyla ilişki kurma isteğini ortaya koyuyor. Arkasının geleceğine inanmak, küçümsemek istemiyorum; aslında olayın kendisi küçük" yanıtını veriyor.YDH, Kürt sorununu dile getirdiği 1995 seçimlerinden çok çok küçük bir oranda oy alıp siyaset sahnesinden silindiyse de; sıkı temel attığını görmek gerekir. Eğer "patronlar patronu" TÜSİAD'ın has evladı Boyner, "Kürt sorunu" demiş olmasaydı, merhum Sakıp Sabancı bir "Güneydoğu Raporu" yazmış olmasaydı, Erdoğan'ın "demokrasi şemsiyesi" çok su alırdı... syilmaz@milliyet.com.tr 'Küçümsemek istemiyorum'