Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Temmuz ayında hazırlanan bu raporda, 1982 Anayasası, ordunun ekonomik ve sosyal hayattaki rolü, sendikal ve kültürel haklar, cins ayrımcılığına dikkat çekildi.Avrupa Birliği ilk kez tarihinde aday ülkeler içinde Türkiye için farklı bir yol izleyerek, "Avrupa Türkiyeye ne kadar hazır?" sorusuna yanıt aradı ve Temmuz 2004te Türkiye Raporu hazırladı. Avrupa Birliği Ekonomik ve Sosyal Komitenin - AESK (European Economic and Social Commitee) bu raporu; ABnin 5 ana kurumu (Konsey, Komisyon, Avrupa Parlamentosu, Adalet Divanı ve AESK) içinde sivil toplum örgütlerinin temsil edildiği tek kurum olması nedeniyle önem taşıyor. Ancak AESKnın görüşlerine yer verilen bu çalışma süreci bir hayli sancılı geçti.28 Ocak 2004te AESKnın, iç tüzüğüne dayanarak "Aralık 2004 AB Konseyine yönelik AB - Türkiye ilişkileri üzerine" hazırladığı görüşe göre, "Avrupa Zirvesinin Türkiyenin 1993 Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirdiği ve böylelikle gecikmeksizin üyelik müzakerelerine başlanacağı kararını verebilmesini samimiyetle ummaktadır" deniliyor. Avrupa Birliğinin 5 ana kurumundan biri olan Ekonomik ve Sosyal Komite (AESK), bundan önceki aday ülkelere yapılmayan bir uygulamaya sahne oldu. Türkiyenin üyeliğinin çok tartışmalı bir hal alması üzerine Aralık toplantısına sunulmak üzere "AB - Türkiye İlişkileri Üzerine" görüş açıkladı. Mayıs ayında Denizlide biraraya geldiğinde hararetli tartışmalara sahne olan AESK toplantıları sonucunda, haziran ayında bir taslak rapor hazırlandı. Bu rapora AB Karma İstişare Konseyi (KİK) Eş Başkanı ve İSO Meclis Başkanı Hüsamettin Kavi, Komite Başkanı ve ilgililerine gönderdiği mektupla değişiklik talep etti.Kavi, "Taslak ve nihai raporda çok önemli farklar var. Bazı bölümler çıkartıldı, bazı paragraflar eklendi. Bu değişikliklerde yazdığım mektup yanında özellikle Türkiye - AB KİKnin İtalyan, Fransız, İsveç, Belçika ve Danimarkalı üyeler, Türkiyeye büyük destek verirken, Avusturya ve Hollandalı üyeler çekince koydular. Özellikle İtalyan, Fransız ve İsveçli dostlarımız 30 - 31 Hazirandaki toplantıda Türkiye lehine büyük çaba göstererek taslak ile nihai rapor arasındaki değişikleri sağladılar" diyor.AESK, Türkiyeye müzakere tarihi verilmesi yönündeki görüşünü, Avrupa Komisyonunun olumlu yaklaşımı ile ilintili olarak açıklarken, Avrupa Parlamentosunun son Türkiye raporunda dikkat çekilen çekincelere de yer verdi."Şu ana kadarki bütün çabalara rağmen, Türkiyenin hala Kopenhag kriterlerini yerine getirmediği düşünülüyor. En büyük eksiklikler askeri yönetim altında kabul edilen 1982 Anayasasındadır. 2001den beri yapılan reformlar Anayasanın temelde otoriter yapısını henüz ortadan kaldırmamıştır. Parlamentonun raporuna göre, reformların uygulamaya geçirilmesine, karakollarda süren işkenceye, insan hakları örgütlerine yönelik tacizlere ve azınlıkların (özellikle Kürtlerin) haklarına saygı gösterilmeyişine ilişkin başka çekinceler vardır" denilen AESK görüşünü dile getiren raporu önemli kılan diğer unsur da, hazırlık sürecinde Türkiye - AB KİKin çalışmalarının temel alınması. Taslağı değiştirdiler Kavinin rapor ile ilgili "Eleştirilen hususlar belli, bu konularda çalışmalar var. Özellikle sendikal haklar ve derneklere ilişkin düzeltme talepleri üzerinde çalışmalar sürüyor" dese de, sonuç olarak "Türkiye ile müzakereler başlamalı, belirli sürelerde de aksaklıkların giderilmesi yönünde güvence verilmeli" mesajı aldığını vurguluyor.Türkiye - AB KİK toplantılarında ateşli tartışmalara neden olan sendikal yasalar ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) Türkiyeye özgü koşulları taslakta değişikliklere gidilmesine yol açan maddelerin başında geliyor. Örneğin Türkiye, sendikal örgütlemelerde getirilen yüzde 10 barajını sendikal rekabet nedeniyle işçi kesiminin korumaya çalıştığı biliniyor. AESK, "Özellikle Güneydoğudaki Kürtlere muamele gibi karmaşık bir tarihi olan kilit sorunların bazıları için iki yıl çok kısa dönemdir" görüşü ile gerçekçi bir tavır istiyor. Türk toplumunun özel koşulu Avrupa Birliği Ekonomik ve Sosyal Komitesi, Karma İştişare Konseyi (KİK) Eş Başkanı Hüsamettin Kavinin, AESK Başkanı Roger Briesch, Genel Sekreteri Patrick Venturini ve KİK Eş Başkanı Tom Etty başta olmak üzere, kurumun ilgili birimlerine gönderdiği mektup, Mayıs ayında hazırlanan Türkiye Raporunda yer alan olumsuz vurguların ortadan kalkmasına yol açtı. Türk tarafının uyarıları üzerine, 10 Temmuz tarihinde son şeklini alan raporda ordu ve OYAKla ilgili eski bölüm şöyleydi: "Savunma Fonunun demokratik olarak kontrol edilememesi TSKyı Türk toplumunda müthiş bir ekonomik güç yapmıştır. Örneğin emekli subayların emeklilik fonunun (OYAK kastediliyor); bir bankaya ve bir holdinge sahip olması, otomobil endüstrisindeki büyük ortaklığı (Renault) ve emekli generallerin bir çok büyük şirkette yönetim kuruluna girmesi gösterilebilir." Bu ifadelerin değiştirildiği Raporun son halinde, OYAK ile ilgili şöyle deniyor "OYAK tarafından sağlanan bilgiye göre, mali ve idari olarak özerk, diğer benzer kurumlar gibi Türk medeni ve ticaret kanunlarının hükümlerine tabi bir anonim şirket olarak kurulmuştur. Temel işlevi üyelerine Türk devletinin sosyal güvenlik planının sağladığına ek olarak gelir sağlamaktır ve temelde ABdeki ikinci kademe emekli maaşlarına tekabül etmektedir. Silahlı Kuvvetlerin bütün askeri ve sivil üyeleri OYAK Emeklilik fonunun üyeleridir. OYAKın daimi üyeleri olarak kalırlar. Ancak üyelik tabanını oluşturma dışında, OYAKın devletle ve TSK ile yatırım ya da iş; fon transferi ya da herhangi başka mali destek konusunda hiçbir ilişkisi yoktur. OYAK, ABdeki denk kuruluşları gibi bir mesleki emeklilik fonudur. Şeffaflık politikasının bir parçası olarak, OYAKın yıllık raporları halka açıklanır ve hem kurumun hem de yan kuruluşlarının hesapları her yıl uluslararası denetleme şirketleri tarafından denetlenir. OYAK ek emeklilik gelirlerini kanıtlamıştır." İşte değişen bölüm RAPORUN EN ÇARPICI YÖNLERİ Ordu toplumda önemli rol oynuyor ama... Avrupa Birliği Ekonomik ve Sosyal Komitenin (AESK) hazırladığı Türkiye Raporunda yer alan "Özel Gözlemler" başlığı altında 3 ana konuda şu görüşler belirtiliyor: 1- Türkiye İLOnun (Uluslararası Çalışma Örgütü) 87 ve 98 sayılı sözleşmelerini onayladı ve Avrupa Sosyal Şartına taraftır. Şartın 5inci maddesine (örgütlenme hakkı) ve 6ıncı maddesine (toplu pazarlık ve grev hakkı) çekince koydu.2- Özellikle 1980 Eylül askeri darbesinin bir sonucu olarak, bu haklar ciddi şekilde ihlal edildi. Hatta askeri rejim birtakım temel sendikal hakların vahim ihlallerini 1982 Anayasasına soktu.3- Bunlara dayalı maddelerin bazıları ve mevzuatın bir kısmı son yıllarda değişti. Ancak temel ILO Sözleşmelerinden sapmalar hâlâ mevcut. Özellikle, Anayasanın 54. maddesi hâlâ grev hakkı üzerinde ayrıntılı kısıtlamalar içeriyor. Sendikalarla ilgili 2821 sayılı kanundaki ve Toplu İş Sözleşmeleri, Grevler ve Lokavtlarla ilgili 2822 sayılı yasadaki benzer hükümleri değiştirmek için girişimler sürüyor. Ancak, Uzamlar Komitesinin ILOnun onaylanan Sözleşmelerine ilişkin 2004te Uluslararası Çalışma Konferansına sunduğu rapora göre, hükümet kısa süre önce bu mevzuata dayalı olarak AB - Türkiye Karma İstişare Komitesinde temsil edilen sendikalardan bir olan DİSKe karşı davalar açmıştır.4- Birbiri ardına gelen Türk Hükümetlerinin durumu düzeltmeye yönelik çalışmaları umut kırıcı bir biçimde yavaş ve ne yazık ki hâlâ iyileşme belirtileri görülmüyor.5- Özellikle kamu sektöründe örgütlenme ve grev yapma haklarının kısıtlanması dikkat çekiyor. Sendika ve sınai ilişkiler mevzuatında yapılan birtakım reformlara rağmen, bunlar ne yazık ki hâlâ mevcut.6- STKlarda (Sivil Toplum Kuruluşları) örgütlenme hakkı konusunda, Dernekler Kanununda üyelik, para toplama ve faaliyet alanlarına ilişkin kısıtlamalar mevcut. Bu örgütlerin işleyişi sıkça ciddi bir biçimde engelleniyor. Barışçıl yollarla hükümete karşı bir duruş aldığı düşünülen STKlar sızma, yakın takip, sansür vs. ile karşılaşıyor.7- Dini azınlıkların dernekleri mülkiyet haklarıyla ilgili belirli güçlüklerle karşılaşılıyor. Hükümet 2004 ilkbaharı için iyileşmeler vaat etti, ancak şu ana kadar yerine getirmedi.8- Dini azınlığın din adamlarının, özellikle de Rum Ortodoks din adamlarının eğitimine ilişkin ciddi sorunlar hâlâ sürüyor. Heybeliada Ruhban Okulu 30 yılı aşkın bir süredir kapalı.9- Kadın hakları konusunda, "eşit işe eşit ücret" ve ayrımcılıkla ilgili ciddi eksiklik bulunuyor. Örneğin eşit niteliklere sahip aynı iş için eşit ücret ve belirli kaliteli iş türlerine girebilme konusunda pek çok zaaf görülüyor. Benzer sorunlar pek çok AB üyesi ülkede mevcut.10- Ciddi endişelere neden olan bir nokta da, zorla fuhuş yaptıran, ulusal ve uluslararası kadın, kız ve erkek çocuk ile organ ticareti yapan güçlü suç şebekeleri sorunudur.11- Mevzuatta önemli değişikler yapılmasına rağmen, şu anda uygulamada Kürtlere yapılan muamelede vahim sorunlar sürüyor. Özellikle Kürtçe yayın konusunda yakın zamandaki önemli gelişmelere rağmen, azınlık olarak kültürel hakları henüz yeterince saygı görmüyor. Azınlıklık statüsü, yalnızca dini azınlıklardan söz eden 1923 Lozan Antlaşması temelinde ülkenin dini gruplarına özgü kılınıyor. İNSAN HAKLARI 1- AESK, Türkiyenin yeni Ekonomik ve Sosyal Konseyinin (ESK) potansiyel öneminin altını çizmek istiyor. Konseyin yalnızca bir sosyal diyalog unsuru olmaktan daha fazlasını bekliyor. (ESKda işçi ve işveren örgütlerinin ortak temsilcisi Prof. Rüçhan Işık başkanlığında yeni Ekonomik ve Sosyal Konsey yasası hazırlanıyor. S.Y)2- 2001 yılında kurulan ve bugüne kadar yalnızca üç kez toplanan Türkiyenin ESKsı resmi olarak hükümetçe danışılan ekonomik ve sosyal çıkar gruplarının kendi yetki ve faaliyet alanlarındaki zor konularda uzlaşmaya varmak için ciddi çaba gösterdikleri etkili bir kurul olmaktan ziyade, demeçlerin verildiği ve sonuçsuz tartışmaların yapıldığı bir "konuşma atölyesine" benziyor. DEMOKRASİ 1- AESK, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ülkenin tarihinde olduğu kadar bugün Türk toplumunda halen oynadığı önemli rolün farkındadır. Bu rolün olumlu olduğu durumlar yaşandığını kabul ediyor. Ancak, bugün Türkiyenin 1993 Kopenhag siyasi kriterlerine uymakta karşılaştığı pek çok zorluğun da ordunun toplumla aşırı geniş ve derin bir ilişkisi olmasından kaynaklandığı görülüyor. Bu ilişki somut bir program ve katı bir takvime dayalı olarak sona erdirilmelidir.2- AESK yaşamın pek çok alanından, bir ordunun normal görevinin (savunma, iç güvenlik) çok ötesinde böylesine baskın bir rolü çok kısa bir zamanda silmenin imkânsız olduğunun farkında. Ancak Türkiyeye eğer ABye üye olmak istiyorsa, ordunun rolünün öteki üye ülkelerde ordunun göreviyle sınırlı hale getirmesi; yani Meclisin demokratik denetimi altında ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamak ve uluslararası harekâtlara katılmakla sınırlanması gerektiği mutlaka belirtilmeli.3- AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosunun tartıştığı noktalara (özellikle Milli Güvenlik Konseyinin rolü ve oluşumu, ordu bütçesinin siyasi sorumluluğu, eğitim ve görsel - işitsel medya alanlarında askeri temsil) ek olarak, burada ordunun ve subayların ekonomik hayatta önemli konumlarının olduğu belirtilmelidir. 2003te çıkarılan bir yasaya göre TSKnın iki bütçe dışı fonunun 2004 sonunda genel devlet bütçesine dahil edilmesini ve 2007de ayrı bir başlık olmasına son verilmesini öneriyor. Bu 2007den itibaren TSK bütçesinin bütünüyle demokratik denetim altına alınacağı anlamına gelir. Ancak şu anda TSK Türk toplumu ve ekonomisindeki hatırı sayılır gücü sürüyor; askeriyenin başka bütün ekonomik faaliyetlerde olduğu gibi şeffaflaştırılması gereken - resmi ve gayri resmi - çok geniş bir etki alanı vardır. Bu ekonomik yön, ABnin ordunun yalnızca Türk toplumundaki güçlü rolüne ilişkin tartışmalarında şimdiye kadar ihmal edildi. Avrupa Parlamentosu buna en son raporunda değindi. syilmaz@milliyet.com.tr SİLAHLI KUVVETLERİN ROLÜ