Sienaya, Ülker Gıda Grubu Başkanı Metin Yurdagül ve eşi Betül Hanım ile birlikte, Euroleague TOP 16da üçüncü hafta maçını oynayan Ülkersporun, Montepaschi Siena takımı ile karşılaşmasını izlemek için geldim.Maç, Siena lehine 84 - 71 bitti ve Ülkerin Avrupa kupalarındaki umudu kritik bir sürece girdi. Ülkersporun Başantrenörü Ergin Ataman, bundan önce Siena takımını çalıştırıyordu. Siena, Ataman ile basketbol hayatının en başarılı günlerini yaşamıştı. Eski takımı ile sahaya çıkmadan önce İtalyanlar, Atamana bir şükran plaketi sundular.Ülkerspor oyuncu da ihraç ediyor. Bunlar içinde en ünlüsü, NBAe transfer olan İbrahim Kutluay. Ancak Ülkerspordan Sienaya giden Yunanlı bir oyuncu da cuma akşamı oynanan maçta performans sergiliyordu. Ülkersporun bir başka çarpıcı yanı da, Anadolu Grubunun ekonomik krize girdiği 1993 yılında patronu Tuncay Özilhandan eski adı Nasaş olan bu takımı satın almaları. Türkiye basketbolünün iki önemli takımının da temelinde, eski bir basketbol oyuncusu olan Özilhanın harcı bulunuyor.Yurdagül, Ülkersporun gruba maliyetinin yılda 6-10 milyon dolar arasında olduğunu belirtiyor. Avrupada ise iyi bir basketbol takımının maliyeti 20 milyon doları buluyor.
Cinsel ayrımcılığa karşı bilinç geliştirmek için oluşturulan bir fonu tanıtırken, ayrımcılık yapıyorum. Siz bu tavrımı, "itilmiş - kakılmış" insanlara verilen değerden duyduğum memnuniyete verin!Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ile küçük bir grup gazeteci arkadaşımla birlikte uzun uzadıya sohbet ettik. 1994ten beri Kadıköyü yöneten başkanla ilk kez karşılaşıyorum. Yerel seçimler öncesinde hakkında bir takım usulsüzlük iddiaları vardı, onları bu köşenin takipçileri biliyordur. Aradan zaman geçti, araştırmalar, soruşturmalar geçirdi; yenilerini de geçiriyor.CHPdeki sancılı dönem, yerel yönetimlerdeki gelişmeler, partinin etik anlayışı gibi konulara girdik. Bunlar içinde beni etkileyen, gündelik yaşam kalitesini artırmaya dönük projeler oldu açıkçası, öbürleri "günün sonuna" havale edilen hikayeler, dosyalar...Yerel yönetimler içinde Avrupa Birliği (AB) fonlarından en çok yararlanan belediyenin Kadıköy olduğunu söylüyor Öztürk. Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısı İnci Beşpınar, AB fonlarıyla yürütülen ve başvurulan projeleri anlattı.Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Toplumsal İşbirliği Projesi: İşsiz ve eğitimsiz kadınlar, anneler, sakatlar ve cinsel ayrımcılığa uğrayanlar başta
Türkiyeyi yatırım yeri olarak görmeyenler kadar, üretim üssü olarak seçenlerin nedenleri de önemli.Yukarıda saydığım olumsuz etkilerin hemen hemen hepsinden, bir o kadar da işletme içi mali sorunlarla örülü engebeli yollardan geçerek, Avrupanın otobüs üretim merkezini Türkiyeye kaydıran Alman firması MAN Nutzfanrezeuge AGnin gerekçelerini merak ediyoruz.2000 yılında MAN Türkiye A.Ş adını alan şirketin Genel Müdürü Tunç Komanın, 22 yıl sonra emeklilik nedeniyle görevini şirketin Almanya merkezinden transfer edilen Orhan Düzgüne devrettiğini açıkladığı yemekte bu konuları konuştuk. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında Türkiye istenilen ölçüde cazibe yaratamıyor. Öncelikli olarak karşımıza hukuki sorunlar çıkıyor, istihdam vergileri, enerji maliyetleri, yerel sorunlar arkadan geliyor. Avrupalı bir firmanın üretimini Türkiyeye kaydırmasında, işçilik ücretlerinin ucuzluğunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Ancak Macaristan, Bulgaristan, Polonya gibi Doğu Avrupa ülkelerinde de aynı avantaj varken, yine de Türkiye...Koman, Almanyanın Türkiyeyi tercihinde öncelikli etkenlerin iç pazarın büyüklüğü, bölge pazarlarına yakınlık ve yan sanayinin verimliliği olduğunu söylüyor. Buna da örnek
Dün Diyarbakırdaydım, Bağlar Belediyesinin temel atma töreninde. Tarih anlamlı, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününden 2 gün önce; Cumhuriyetin devrimci niteliğini betimleyen, halifeliğin kaldırılması, Tevhidi Tedrisat Kanunu ve kadınlara yurttaşlık konumunu getiren laik bir Medeni Kanunun kabul edilmesinin 81. yıldönümünden 3 gün sonra...Oradaydım. Zılgıt çeken kadınları dinledim. "Silbaştan Kadın Sağlık ve Sosyal Hizmetinin" temeline kürek sallayan kadınları..."7 çocuk dünyaya getirdim, 3ünü doğumdan sonra kaybettim, bir kızım dağda, 4 yıldır haber alamadım, ben var mıyım?" diye soran kadınların içinde.Zafer işaretleri havada. Neyin zaferi? Yoksulluktan kurtulmanın... İçlerinden bir kadın daha... Elleri titriyor heyecandan. 11 çocuğu var, iş yok. Eşi çekirdek arabasında nafakalarını çıkarmaya çabalıyor, "Acı var burada, hepsi yoksulluktan. Çok yoksul buralar" diyor...Biraz daha gezinsem, daha neler duyacağım, hepsi dert yüklü. Çaresiz sözcükler dökülüyor dudaklarımdan. Çocuklar etrafımı sarıyor, imza istiyor.Ben gazeteciyim, sanatçı değilim diyorum, "Olsun" diyorlar. Onlara "Çok iyi okuyun tamam mı?" diye yazıp sevgilerimi yolluyorum.Sahneye Rojin çıkıyor. Kürtçe sözlü rock müziğinin
1995 yılında sermayesinin yüzde 60ı Vakıfbank ve yüzde 40ı Ankara Büyükşehir Belediyesi kuruluşu Belko Ankara Kömür ve Asfalt İşletmeleri şirketine ait, Vak - Bel İthalat İhracat AŞ kuruluyor.Bu şirket Güney Afrikada kömür rezervi satın alarak, 1997den itibaren Türkiyeye kömür ihracına başlıyor. 2003te özelleştirme programı kapsamında Vak - Belin tüm hisseleri, Çalışkan İç ve Dış Ticaret şirketine satılıyor.2004e kadar Türkiyeye bu ülkeden 2.332.616 ton parça kömür ihraç eden bu şirket, 13 Ocak 2005 tarihinde yayımlanan bir tebliğ ile engelleniyor.Bayoğlu, "Bu şirketi devlet sattı, kömürü yasakladı" diyor.Türkiyeye ithal edilen kömürlerin kalori değerinin minimum 6200 Kcal/kg olması gerekiyor. Güney Afrika kömürü ise bu ölçülerden 400Kcal/kg eksik. O nedenle Ocak 2005e kadar, eksik olan oran kadar "tolerans" uygulanıyordu. Yeni uygulamada bu tolerans kaldırılıyor.Hemen bir soru soralım?Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve zamanın Vakıfbank Genel Müdürü Fehmi Gültekinin önderliğinde, Güney Afrikadan kömür ithal etmek üzere Vak - Bel şirketi kurulurken, bu kömür "kaliteli", Çalışkana satılınca nasıl "kötü" oluyor? Eski Vakıfbank Genel Müdürü Hasan Kılavuz Vak - Bel
Boğaziçi Üniversitesi ve patronlar kulubü TÜSİADın birlikte organize ettiği panelin konuşmacıları arasında yer alan Tahran Üniversitesi Siyaset Bilimi Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Nasser Hadianın ifadeleri, tartışma alanlarını ortaya koyuyor.İçeriden bir bilgi... Hadian, İranda nükleer programı tartışan 4 grubu şöyle tanımlıyor:İranın nükleere ihtiyacı yok. Pahalı bir enerji kaynağı. Doğalgaz ve petrol rezervleri bulunuyor.İran, nükleer silahlanmanın yayılmasının önlenmesi rejimine katıldı. Nükleer teknolojiyi kullanıyor, bu nedenle haklarımız var. Yatırımlarımızı devam ettirmeliyiz. (İlk iki grup güvenlik bağlantılı)Nükleer silah yeteneğimizi geliştirmeliyiz. İran nükleer silahların kullanımından mağdur oldu (Saddamın Halepçe katliamı). Zor bir konu. Okullarımızda her gün kimyasal silahlardan mağdur olanlarla yaşıyoruz. Günlük yaşamımızda var. Dünya bu faciaya seyirci kaldı. İrana yapılan nükleer saldırıya ya sessiz kaldılar, ya da Saddamı desteklediler. Nükleer Silahsızlanma Anlaşmasından çıkalım. Bu anlaşma İranın sahip olduğu nükleer teknolojiyi takip etmek için yapıldı.Hadian, İran kamuoyunda birinci ve dördüncü maddelerin taraftarlarının fazla olmadığını
Son 2 yıldır Amerikaya kapanan (?) Fethullah Gülenin öncülüğündeki Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından, Güney Afrikanın Johannesburg ve Cape Town kentlerinde, "Türk girişimcilerin" kurduğu (!) okulları yerinde görmek üzere yola çıkmıştık. Kendilerince "kanaat önderleri" olarak tayin ettikleri emekli asker, akademisyen ve gazetecilerden oluşan 15 kişilik ekiple 5 günlük bir gezi.Öncelikle konuyu ele alış biçimimi açıkça ifade etmeliyim. Dini referanslarını dünyaya çağdaş bir yönetim felsefesi olarak takdim edenleri, özgürlükçü ve demokratik gelişmeler önünde engel olarak tanımlıyorum. Maddi dünyanın, ekranlarda ağlayarak yakaran bir "Hoca Efendinin" çözmesini beklediği sorunları olduğunu düşünmüyorum. Ancak yalnızca Afrikada değil, Türkiyede de son 30 - 35 yıldır Gülen cemaatinin örgütlendiği "Işık Evleri"ni veya "Nur Eğitimi"ni bize anlatan olursa onu da dinlerim...Önceki günkü yazımda öyküsünü anlattığım, Gülenin Güney Afrikadaki okulunu finanse eden işadamlarından Levent Şenol, amaçlarını sorduğumda, "İslamın inkişaf (gelişmesi) etmesi sağlanacak" diyordu.Bu sözü, Türkiye liderliğinde İslam Birliğinin sağlanması diye tercüme ediyorum."Türkiye liderliği" önemli. Güney
Başbakan Tayyip Erdoğanın, Brükseldeki NATO liderler toplantısından, ayağının tozuyla Türk-Amerikan İş Konseyinin Conrad Oteldeki toplantısına gelen Bağış, "Yakından takip ettiğim için rahatlıkla söyleyebilirim, liderler arasında Türk - Amerikan ilişkilerinde gerginlikten söz edemeyiz. Ortada bazı sorunlar var, ancak taraflar birbirini anlıyorlar" mesajını verdi.Bağışın asıl mesajı ise Türk - ABD ilişkilerindeki "hassasiyetleri" kamuoyuna "gerginlik" olarak yansıtanlarıydı.Bu yorumdan nasibini alanların başında ise, basın ve Amerika karşıtlığını parti içi hesaplaşmalara malzeme yapanlar geliyordu..."Amerika ile Türkiye ilişkilerinin stratejik derinliği var. Sorumluluk sahibi olmayanlar konuşmasınlar. Amerika ile DB, BM,IMF, NATO ve AGİKte ortaklığımız sürüyor. Kuzey Irakta PKK ile mücadele konusunda endişelerimiz olmakla birlikte, terörle mücadelede işbirliklerimiz var. ABD, birçok Batı ülkesinden önce PKKyı terör örgütü listesine aldı. İki ülke arasında hassasiyet veya yaşanan bir çelişki yok" diyen Bağışın yaklaşımı, kendisine yöneltilen sorularla açılmaya çalışıldı.Benim Bağışa yönelttiğim soru ise özetle şuydu: "İki ülke arasında gerginlik olduğu yorumları ABD kaynaklı