Suçluluk Duygusundan kurtulmanın kısa yolu
İnsanız ve hata yapacağız. Yaşımız kaç olursa olsun, ne kadar çok şey yaşarsak yaşayalım hatalarımız olacaktır. Çünkü yaşam bize her zaman aynı şeyleri sunmayacaktır. Sık yaşadığımız konularda tecrübeli olurken, ilk defa yaşadığımız şeylerde hatalar yapacak, bazen bir kaç defa yaşamamıza rağmen bile aynı hataya düşeceğiz.
“Hatasız kul olmaz,”
Herkesin geçmişinde hataları vardır. Hem yaptıkları, hem de yapamadıkları bunlara dahildir. İnsanoğlunun her attığı adımın bir sonraki aşamasını görmesi, mümkün değildir. Mutlaka bazı adımlarımızın sonunu % 100 kestiremeyiz. Bazı adımlarımızın da sonunu kestirmemize rağmen bizim dışımızdaki nedenlerden dolayı olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu konuda kendimizi tanımalı, hata yaptığımızda da bunun insani bir durum olduğunu kabullenmeliyiz.
Suçluluk duygusu, insana daha dikkatli olma, hassas olma yetisi kazandırır. Ama bu sürekli olursa özgüven kaybı yaratır. Depresyona sürükler.
Yoğun toplumsal kurallar, bir olayda herkesin farklı bakış açısı, bencilliklerin artışı gibi nedenlerden dolayı çoğu zaman yaptığımız doğrudan bile şüphe eder hale geliriz.
Bir
“ Ailem evliliğime müdahale etmiyor” mu dediniz?
Ülkemize özgü bir durum olmasa da bizim toplumda sanırım daha fazla yaşanmakta, evlenen çocuğuyla sağlıklı ayrışmayı tamamlayamamak. Çocuğunun evliliğini kendi uzantısı gibi görmek, ondan evlenmeden önceki tavırları beklemek, çocuğundan beklediğini onun eşinin de yapmasını istemek.
Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün 1200 ayrılmış kişi üzerinde yaptığı “boşanma nedenleri” araştırmasında ,boşanan kadın ve erkekler, evlilik ilişkilerine eşlerinin ailesinin müdahalesinin olduğunu söylüyor. Çiftler bu müdahalenin de en çok ekonomik nedenler (yüzde 50) ve evin düzeni (yüzde 40) konusunda olduğunu söylüyor.
Aslında bunlar, sağlıklı “hoşça kal” yapamayan ebeveyn-çocuk ilişkilerinde görülür. Ebeveyn-çocuk arasında bağlı olmaktan öte bağımlı bir ilişki oluşmuştur. Bu ilişki şekli çocuğun aidiyet ihtiyacını giderirken anne-babanın ise duygusal tatmini ve yaşamsal ihtiyaçlarını giderir. Ama genelde bu şartlı ve daha çok çocuğa sorumluluk yükleyen bir sistemdir.
Evlilik terapilerine başvuran çiftlerin büyük çoğunluğu bu konuda sınır konulmaması, kök ailelerin evliliğe müdahale etmesi ve kararları
İlişkide sonuç odaklı mı süreç odaklı mı olmalı ?
Sonucunu düşündüğünüz bir ilişkide, keyif almak yerine o ilişkinin sonucu ile ilgili kaygılarla boğuşuruz. “Ya olursa? Ya olmazsa?” Belirsizliğin üzerine gidiyor, karamsarlıkla, hep olası olumsuz sonuçları seçerek çıkarımlarda bulunuyoruz. İlişkinizde de sonuca odaklanırsanız güzelliklerin, iyi şeylerin tadını alamazsınız. Bu durum ise hep plan yapan, hep kaygı yaratan bir sevgili haline dönüştürür sizi.
Sonuç odaklı düşünen kişilerin özellikleri ve düşünce yapıları :
· Kaygılı kişiler
· Partnerini gözünden aşırı büyütüp kaybetme kaygısı yaşayanlar
· Dürtüseller
· Kendini yetersiz ve sevilmeye uygun olmadığını düşünenler
· Bir kusuru veya eksiğini gizleyenler
Lâ tahzen! (Üzülme!)
İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme!
Rahman: (c.c), “Ben kırık kalplerdeyim” buyurmadı mı?O halde ne diye üzülürsün ey can?Gündüz gibi ışıyıp durmak istiyorsan;Gece gibi kapkaranlık nefsini yak !..
Irmağa deniz, denize okyanus sığmaz. .“Aşık” olmayana anlatsan da “Ben” “Sen” anlamaz.Hakka ulaşmak için yoldur desen kimse inanmaz…Gönlünde zerre-i miskal şems olmayan;Yanmaz, yanamaz…
Ayağın kırıldı diye üzülme!
Allah senden aldığı ayak yerine belki sana kanat verecek.Kuyu dibinde kaldın diye üzülme!Yusuf kuyudan çıktı da Mısır’a sultan oldu, unutma!İstediğin Bir şey; Olursa Bir Hayır,Olmazsa Bin Hayır Ara…
Geçmiş ve gelecek insana göredir. Yoksa hakikat âlemi birdir. Bu âlem bir rüyadır. Zanna kapılma ey can! Rüyada elin kesilse de korkma, elin yerindedir. Dünya bir rüya ise, başına gelen felaketler de geçicidir. Neden çok üzülürsün ki? Herşey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vaz geçme:– Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir.Bu âlemin, bu kâinatın kitabı sensin:Aç da kendini oku ey can!
Değersizlik ile baş etmek isterken başka biri olmak.
İnsanları eleştirenler, küçümseyenler, kibirli davrananların ortak yönleri, kendinden kaçmalarıdır.
Değersizlik duygusu yaşayan kişi, çoğu zaman davranışlarının altında bunun yattığını bilmez. Mesela kendisini olduğu gibi kabul eden ve sevgiyle yaklaşan insanları küçümser. Çünkü ona göre onu seven de kabul eden de onun gibi biri, yani değersiz sıradan biridir. Çünkü “değersiz birini ancak değersiz biri kabul eder” temel düşüncesi vardır.
Genelde sürekli birilerinin onayını alma, kendini birilerine kanıtlama çabası içindedir. İstediği onayı ve kabulü aldığında ise ışık hızıyla ona olan yoğunluğu azalır. Genelde “elde ettikten sonra uzaklaştı” dediğimiz tiplerdir bunlar. Aslında sizi elde falan etmemiş sadece değer verip kabul etmişsinizdir.
İstediği onayı ve kabulü aldığı için kendini kısa süreliğine iyi (değerli) hisseder ve tekrar arayışa geçer. Bu sadece partner bulmak olarak değil, sosyal çevre içinde böyledir. Yüksek fedakârlıklar, boyun eğici uyum davranışları gibi tutumlar, aslında istediği onayı almak içindir. Aldıktan sonra ise sizi
Bencil birine nasıl davranmalı ?
· Sınırlarınızı her saldırı veya tacize rağmen net çizmelisiniz. ( Hayır ben bu konuda senin gibi düşünmüyorum.)
· Size karşı zedeleyici ve üzücü tavırlar ile ilgili net olarak hissettiğiniz duyguyu yaşayın. Bunda üzülecek ne var?” dese bile duygunuzu yaşamaktan vazgeçmeyin.
· Israrcı olduğu konularda sizin üzerindeki silahları kullanmasına izin vermeyin. (X: olmayacaksa ayrılalım Y: Bunun için ayrılmak istiyorsan üzülürüm ama yine de Kabul ederim.)
· Sizi anlamadığı her konuda empati kurması için duygu transferi yapın. Duygunuzu sorun.( sence ben şu an ne hissediyorum?)
· Bir ilişkiden almanız gerekenlerden asla vazgeçmeyin.
· İçinizdeki kırılgan çocuğu güçlendirin. İçinizdeki kırılgan çocuk, kırılmaktan korktuğu için muhtemelen boyun eğiyor ya da gerginlikten kaçıyor olabilir.
Kendini değersiz, yetersiz, ilgi ve sevgiyi koşulsuz hak etmeyecek biri olarak görüyorsan sıkı dur: kibirli, soğuk, eleştirel veya benmerkezci birini çekeceksin hayatına.
O senin zihnindeki şemayı sürdürücü görev üstlenecek ve sen bu sayede bildiğin bir şeyi sürdürmenin güvenini yaşayacaksın.
Çocukken gördüğün ilişki modelini aynı şekilde yaşayarak, bildiğin kalıplarda ilişkini sürdüreceksin.
“Atla Gel Şaban filminde” mafya tarafından kaçırılan rahmetli Kemal Sunal, ganyan tahminlerinde ilham almak için her sabah yaşadığı minibüs sahnesinin aynısını yaşatmak için mafya üyelerine roller vermişti. Biri dedikodu yapan teyze, diğeri teypteki parçayı söyleyen sanatçı, diğerleri de minibüs içindeymiş gibi sallanan rolleri yapıyorlardı. Amaç; aynı ortamı yaratıp aynı ilhamı yakalamaktı.
İşte savaşmak istediğin yaraları dışa vuracak, o yaraları açacak, aynı yaklaşımı sergileyecek kişiyi seçerek, ortaya çıkacak düşünce ve duygularınla baş etmeye çalışacaksın. Yani bir nevi onun sayesinde bunlardan kurtulmaya çalışacaksın.
Bunun yanında aileden bu yana tek bildiğin ilişki senaryosu ne ise onu uygularsın. Onu uygulamak için de senaryoya uygun kişiyi seçersin. Mesela boyun
Değerli olanı mı önemli olanı mı seçmeliyiz?
Bu kavram aslında çoğu insan için pek fark etmez. Hatta birbiri yerine kullanılır. O benim için çok değerli, o benim için çok önemli. Fark var mı? Dil kalıbı olarak belki aynı yerde kullanıyor olabilirsiniz ama bu yazıda gramerden değil, bir ilişkide ( özel veya genel) önem peşinde mi değer peşinde mi koşmamız gerektiğini, neye ihtiyacımız olduğunu bu iki kelime içinde açıklamayı umuyorum.
Tanım:
Önemli Olmak :
Önem, bir işe yarayan, bir görevi olan, o “an” o “dönem” ile sınırlı olan bir niteliktir. Mesela tornavida bir arıza esnasında bizim için çok önemli iken, başka zaman sıradan bir alettir. İnsana yorarsak: Bir insanın hayatımızdaki rolü ve çözüm yeteneği ile ilgili bir niteliktir. Belki de tornavida örneğini oryante edersek, tamirci gibi. Elektrik kesildiğinde “o an” elektrik tamircisinin çok önemli olması gibi.
Bir başka tanım; İnsana gerçek kişiliğinin dışında verilen, kimlik, makam ya da mevki ile kazanılan geçici olgudur, ülkemizde önemli kişi olmak için üstün meziyetleriniz olması gerekmez.( M. Çetinkaya)
Bu durumda bir insan önemli göreve, makama, yeteneğe sahip ise onun bu vasfına ihtiyacı,