Dışardaki normal bir kadın;
bir yandan para kazanmaya,
Bir yandan akşam ne pişireceğine,
Bir yandan yetişip okuldan çocuğunu bir yandan bim ya da migrostan alışveriş yapmaya,
Bir yandan yemek yaparken diğer ortalığı toparlamaya,
Yemekten sonra çocuğu uyutup,bulaşıkları yıkamaya,
Yarın ne giyeceğiyle uğraşmaya,
Arada kocanın önüne çay,
Bir kıskanan klasiği
Sana değil çevreye güvenmiyorum
Kıskanmak aşkın kanununda falan yok. Kişinin karakterinde veya ilişkisinin tarzında var.
“sana değil, çevreye güvenmiyorum”,
“sevgiden kıskanıyorum”,
“ben sevdiğimi paylaşamam”
gibi sözler rasyonalize edilmiş kıskançlıklardır. Lakin hiç biri kıskançlığı makul gösteremiyor.
1. Sana değil çevreye güvenmiyorum:
İlişki Terapisti gözünden “Sinan Akçıl’ın Ebru Şallı’ya yazdığı veda mektubunun şifreleri”
Sanat camiasının özelliğidir mükemmeliyetçilik. Lakin bu mükemmeliyetçilik, takıntıdan değil, en iyisi ve fazlasını istemek ve tatmin sorunu yaşarken de sorun ve aksaklığa karşı tahammülsüz olmak.
İşte bu tanımdan yola çıkarak bu hafta gündeme bomba gibi düşen bir veda mektubu yayınlandı. Sinan Akçıl, ayrıldığı Ebru Şallı ya bir mektup yazmıştı.
İşte bazı pasajlar;
( O benim bazen annem, bazen çocuğum, her zaman sevgilim, yeri gelince en büyük sırdaşım olmuştu. Yani dört mevsimi birden bana yaşatıyordu ama ben bu dört mevsimin beşincisini ararken gerçek olan dört mevsimi de uzaklara itmiş oldum. Çok ama çok çabaladı büyümüz bozulmasın diye, ben de çabaladım. )
Akçıl burada aslında kendini övmektedir. “Ben çok sevilen biriyim, o beni daha çok sevdi, en çok çabaladı” mesajı vererek narsistik yanını beslemektedir. Adeta boyun eğmeyen bir imaj çizmektedir. Belki de bundan sonraki taliplerine baştan göz dağı vermektedir. “göze alıyorsanız gelin”.
(“Uyku düzenini, tüm hayatını bile değiştirmeye katlandı bu mucize anları beraber yaşamak adına.”) Yine aynı mesaj. Ben değişmem,
Neden mutsuzuz?
Gerçekten mutsuz muyuz yoksa mutsuzluğumuzu abartıyor muyuz? Ya da hassas ve kırılgan yapımız nedeniyle küçük mutsuzlukları derin mi yaşıyoruz?
Neden mutsuzuz?
1.Geçmiş yaşantılarımızı kabullenmeyi ve onlarla el sıkışıp ayrılmayı başaramıyoruz. Sürekli olarak “ keşkeler “ içindeyiz. “ o gün keşke onu yapmasaydım, öyle bir karar almasaydım” ve daha fazlası.
2.Bugünümüze daha iyi bir şey katamadığımız için, geçmişten ve patinaj yaşam tarzımızdan kurtulamıyoruz. Yeni bir şey yapmayı, dönüp dolaşıp “paraya” bağlıyoruz. Aslında yeni bir şey yapmanın ne olduğunu bilmiyoruz. En pasif yöntemler ile en aktif mutluluk peşindeyiz. Mesela günde 5 saat internete girip 1 saatlik kitap okuma veya spor yapmayı tercih edemiyoruz. Ya da bunları mutluluk kaynağı olarak görmüyoruz.
3.Neredeyse halkımızın çoğu, mutlu olmayı, iyi şartlarda yaşama ve zengin olmayla fixleştirmiş. Meslek hayatım boyunca mutlu olmak için neye ihtiyacınız var? Sorusuna % 90 a yakın “para” cevabını aldım. Oysa mutluluğu paraya bağlamak, ( kimse kusur bakmasın) bağımlı ve tembel bir birey talebi geliyor bana. “ Param olursa mutlu olacağım” talebi, “ben mutlu olmayı bilmediğim için dışsal bir
Eşinizin mutluluğundan,onun yaşamdan keyif alıp almamasından, tercihlerinden sorumlu değilsiniz.
Onun da mutluluğunu size bağlaması,
İsteklerini dayatması,
Bunları da haklılıkla savunması kısır döngü yaratır.
Eşler,birbirlerine karşı sorumludur ama birbirinden sorumlu değildir.
Çoçuk ve ergenliğinde çok fazla korunmuş veya çok fazla beklenti yüklenmiş(küçük yaştan itibaren sorumluluk yüklenmiş) kişiler, karşıdakini sırtlamaya müsait yapıdadır. Genelde de kendisini sırtında taşıyacak( bencil) kişileri ya da kendine güven sorunu olan/bağımlı kişileri seçerler. Çünkü geçmişten gelen bir öğrenmeyi sürdürürler.
Oysa bu sırtlama, zamanla yorgunluk ve hayattan keyif alamamaya dönüştüğü için hem eşine hem de başka insanlara karşı tahammülsüzleşmeye dönüşebilir.
Kaldı ki siz gereğinden fazla aldığınız sorumlulukları iade ettiğinizde görceksiniz ki kendisi de bunlarla baş edebilmektedir..
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNİN PSİKO-SOSYAL ETKİLERİNDEN KORUNMA
Ülkemiz 15 Temmuzda, kurtuluş savaşından bu yana ilk defa böyle bir olay yaşadı. Kendi askerleri tarafından meclisi, kurumları bombalandı. Askeri, polisi, haklı öldürüldü. Dünya arenasında itibarını düşürmek için her türlü zalimlikler yapıldı. Bir yandan şehitler defnedilmekte bir yandan hukuki süreç yürütülmekte diğer yandan ise demokrasi ve ülkesine sahip çıkmak isteyen halkın nöbeti devam etmektedir. Bunlara rağmen insanlar günlük yaşamını sürdürmeye çalışmakta, bir yandan da mevcut olayların etkileriyle baş etmeye çalışmaktadır.
Darbe girişimi insanlarda ciddi zihinsel ve duygusal etkiler yaratabilir. Böyle durumlarda zarar verenin içerden biri olması, çok güvenilenler tarafından yapılması, ruh sağlığı açısından olumsuz etkiyi arttırmaktadır. Hayal kırıklığı, güvensizlik, belirsizlik, geleceğe karşı umutsuzluk, kendini boşlukta hissetme, kendini yalnız ve savunmasız hissetme gibi ağıların oluşmasına neden olmaktadır.
Kendi ordusu tarafından vurulan bir halkın yaşayacağı ilk bilişsel sorunlar:
· Kimseye güvenmemeliyim
· Her an herkesten zarar görebilirim
·
Bazılarının hayatında işine yaradıkları kadar varsın,
Bazılarının hayatlarında, evet dediğin kadar varsın,
Bazılarının hayatlarında,itaat ettiğin kadar varsın.
İlk hayır dediğinde,
İlk sınır çiziminde,
İlk hakkını aradığında şaşırırsın o gözünde yücelttiğin insana.
Seni bir hareketle nasıl gözden çıkardığına inanamazsın.
Önce çok üzülür,
Karnenin sosyal medyada paylaşılması
Ey Veli;
Sen şimdi o karneyi sosyal medyada paylaşıyorsun ya, gurur duyuyorsun değil mi?
Nasıl da kasıldın. Nasıl da övündün. Ee artık bunu güzel bir hediyeyle süslersin.
“İşte bu benim çocuğum. Beni temsil ediyor.” u duyuyorum fotoğraflardan.
· Peki karne> Mesela ben senin eski bir karneni yayınlasam, resim 1, beden eğitimi 2 din kültürü 1 olsa. Ne güleriz be. Ne dalga geçeriz be. Hadi yayınlasana kendi karneni.
Ödül diyorsun ya. Sen ona hediye satın almış olmuyorsun, başarısını satın almış oluyorsun. Mesai bitimi ,teri soğumadan emeğinin karşılığını veriyorsun. Yani o işçi. O bir bedel karşılığı profesyonel olarak 12 yıl öğrencilik yapıyor.
Verdiğin ödül,> Ne mi oluyor sonra?