Mutlu Olmak İçin Nasıl Düşünmeli ve Hayata Nasıl Anlam Vermeliyiz ?
• Hayattaki her yaşantının ve her şeyin bir anlamı ve işlevi vardır. Hiçbir şey öylesine olmaz. İyi de olsa kötü de olsa her şey bizim için bir kazanca dönüşecek anlam ve tecrübe içerir. O halde yaşanılan her şeyin sadece zarar veya kayıp olduğunu düşünmemeliyiz. Yaşantıdaki olumlu katkıyı mutlak olarak görmeliyiz. Her şey bize bir şey katar.
• Bizim öğrenme, yaşantılar ve genetiğimizden gelen bir gözlüğümüz var. Bu gözlük bize her olayda negatifi veya mutsuz yönü veya tam tersini de gösterebilir. Bu nedenle kalıplaşmış bakış açımızı önce kabul etmeli sonra da onunla yüzleşmeliyiz.
• Bir olayın bizim üzerimizdeki etkisi, ona yüklediğimiz anlama göre değişir. Oysa içeriği, mantıkla ve kanıtla incelenmemiş olduğu için yüklenilen anlam ile yüklenen arasında ciddi dengesizlikler vardır. (Mesela; sensiz ben bir hiçim... Ondan ayrılırsam bir daha toparlanamam. Bu sınavı kazanamazsam hayatım mahvolur…) Bir şeye fazla anlam yüklediğimizi, onun bizim üzerimizdeki etkisi ile anlarız.
Eğer ondaki değişim bizi hemen etkiliyorsa o şeyin bizim hayatımızda çok fazla önemsendiği anlamı çıkar. Onu önemsememek yerine
Yaşamımız boyunca arkadaşlarımızdan, grubumuzdan akrabalarımızdan içinde bulunduğumuz toplumun baskın kültüründen etkileniriz. İş evlilik ve boşanma kararına geldiğinde ise farkında olsak da olmasak da bu etki kendinidaha çok hissettirir.
Boşanmanın bulaşıcıolup olmadığına yapılan çalışmalar ile örneklervermek istiyorum.
Amerika'daki Brown Üniversitesi'nde 32 yıl boyunca 'boşanma' konulu araştırmayı psikolog Rose McDermott, yakın bir arkadaşı veya akrabası boşanan çiftlerin ayrılma ihtimallerinin yüzde 75 arttığını açıkladı.
Peki neden?Boşanan insanlar, evliliklerinin veya eski eşlerinin hep olumsuz yönlerini hatırlarlar. Bunun yanında boşanan insanlar, nasihat, öğüt ve önerilerinde kendi yaşadıklarından çıkardıkları tecrübeleri aktarırlar. Aldatılanın, güven noktasını , şiddet görenin öfkesizliği ,ilgisiz kalanın ilgiyi ön plana koymasıgibi. Yani kim neden ayrılmışsa ona yönelik telkinde bulunması yüksektir. Bu durumda boşanan kişiler, çevrelerinde veya akrabalarındakilere benzer telkinlerde bulunur vekarşı cinse olan güvensizliklerini veevlilik kurumuna olan inançsızlıklarını aktarırlar.
Aldatılmış bir insanın, çocuğuna veya kankasına evliliği önermesini
Fedakar biri neden bencil birini seçer?
Aşırı fedakarız diğer yandan da çok güçlüymüşüz gibiyiz. Aslında biz boyun eğmemek için birr olden diğer role gidip geliyoruz.
Hayatınmızdaki kişi, kendi bencil ihityaçları için bizi sürekli boyun eğmeye ve ona hizmet etmeye zorlar. Öyle bir system kurmuştur ki, istediği olmadığında adeta 3 yaşındaki çocuk gibi küser, darılır, eleştirir, azarlar , yok sayar, surat asar..
Ne zaman ilişkide “ ben de varım, beinim de beklentilerim var, “hayır” dersen bir şelyer bozulmaya başlar. Karşıdaki senin zayıf yönünü active edecek hareketler yapar.
Ve sen bu tepkileri iyi bilirsin. Çünkü çocukken de bunlarla tehdit edildin ya da cezalandırıldın.
Bu soğuk savaş teknikleri ile seni eski bir şey istemeyen boyun eğen moda tekrar getirmeye çalışır.
Sanki onun bu ihtiyaçlarını sen gidermek zorndaymışsın gibi. Ve galiba sen de zamanla buna inanıyor ve “ben gidermek zorundayım diyorsun”..
Mutsuz Olmak İçin Böyle Düşünebilirsiniz
Bazen mutlu olabilmek için bir şeyler yapmak değil, yapmamak da yetiyor. Gerek düşünce ve gerekse davranış değişiklikleri mutluluğun yolunu bize açmaktadır. Duygu durumumuz, düşünce şeklimizden oluşur. Nasıl düşünürsek öyle hisseder, nasıl hissedersek de öyle davranırız. Düşünce şeklimiz, bizim yaşam tarzımız ve hayata bakış açımızdır. Düşünme şekimizi gözlük olarak farz edersek, hayatımızdaki her şeyi gözlüğümüzün numarasına göre görürüz.
Bazı hatalı düşünce şekilleri
• Mükemmel olmalıyım: Her şey muntazam olmalı, en iyisini yapmalıyım. Eksik bir şey olursa bu benim yetersiz olduğumu gösterir. Benim sevilmem ve değerli olmam bir işi ne kadar iyi yaptığıma bağlıdır. Her zaman elimden gelenin daha fazlasını yapabilirim ve yapmalıyım. Kurallara harfiyen uyulmalı. Hatalar her zaman kontrol edilebilir. Hata yapıyorsam, yeterince dikkatli değilim. Çocuğum başarılı olmalı. Okulun en iyilerinden olmalı. Şayet hayat benim düşündüğüm gibi olursa herkes çok mutlu olur. Eğer çevremdeki ve hayatımdaki insanlar istediğim gibi davranırsa çok mutlu olurum. Eleştirilmemeliyim.
• Önemli olmalıyım: Girdiğim her ortamda dikkat çekmeliyim. Her ortamda ve
Neden Aynı Tipler Beni Buluyor? Aynı Filmi Tekrar İzlemek mi? Peki Neden ?
Kişi yaşadığı ilişkilerde hep aynı sorunu ve hep aynı sonuçları yaşıyor. Neden vazgeçmemektedir? Daha önce yaşadığı ilişkiden dolayı benzer bir ilişki yaşayarak ustalaştığını, bunu tecrübe ettiği için kendine olan güveninin yüksek olduğunu ve tecrübesine bağlı olarak başarılı olacağını düşünür. Ustalaşmak ve başarmak için benzer ilişkiyi bir daha yaşamak ister.
Hep aynı-aynı ilişkileri yaşayanların zihinsel süreçleri aynı işler. Bu tip ilişki yaşayanların aradıkları sevgili özellikleri ile geçmişteki sevgili özellikleri birbirine çok benzer. Sadece o tipleri istemediklerini söyleyip kendini kandırırlar.
Sorun yaşamanıza rağmen hep benzer özelliklere sahip sevgililer buluyorsanız, bu sizin kişiliğinizin zayıf noktasıdır. Aynı zamanda, mutlu olmak için değil, tatmin olmak için bu arayışlar peşindesinizdir. Mesela,” hep evlenmek istemeyen erkekler karşıma çıkıyor” diyen bir bayan, evlenmek istemeyen tipleri ikna edeceği düşüncesiyle kendisi bulur. Çünkü o, evlenmek isteyen birini bulduğunda da bu onun başarısı olmadığı için onu heyecanlandırmaz, elektrik alamaz
Eskiden kuma vardı. Kuma, evli erkeğin sevgilisiydi varsa imam nikâhlı eşiydi. Genelde resmi nikahlı eş ile imam nikahlı eş aynı evde yaşardı. Bazen ilk eşin yaşlanması bazen çocuğunun olmaması, bazen erkek çocuğun olmaması bazen de sadece erkeğin libidosuydu 2. Kadın.
Zaman geçtikçe bu kutsal adet eleştirilmeye kınanmaya başlandı. Aynı zamanda da kadınların söz hakkı arttı, güçleri arttı ve kuma sistemi o haliyle büyük ölçüde bitti
Peki ne oldu?
Artık aynı evde yaşayan iki kadın yok. Bence kumalık devam ediyor. Tek farkla, ayrı evlerde. Parası olan, 2.ev açabilen , eski deyimle dost hayatı yaşayacak imkanı olan yine hayatına 2. Kadını alıyor. style="font-family: calibri;">Peki bu ilişki nasıl oluşuyor ?
Yeni dönemde evli erkeklerle ilişkisi olan kadınların kişilik yapısına baktığımızda , sadece çocukluğunda baba eksikliği olan kişiler teşhisi yetersiz olur.
Başka kadının kocasını elde ederek özgüven sağlamak
Her şeyi yeri ve zamanında yaşayın. Ertelenen her şey, hayal kırıklığı yaratıyor. Çünkü erteledikçe hayattan alacağımız artıyor. Alacaklarımızı tahsil edemediğimizde ise hayal kırıklığı yaşıyor ve hayatımızdakilere ise öfke duymaya başlıyoruz.
Yaşam ertelenemeyecek kadar değerli aslında. İnsan bulunduğu anı yaşayamıyorsa ya geçmişin keşkeleri içinde patinaj yapıyor ya da geleceğin kaygısı içinde koşturuyor.
Böyle bir yaşam süren kişiler için ise tehlike çanları 40’lı yaşlarda çalmaya başlıyor. Çünkü 40’ yaşa az kala sorgulama, yüzleşme başlıyor. Fazlalıkları, abarttıklarımızı,yaşamdan tat almamıza engel olanları görmeye başlıyoruz. Hayattan da çok alacağımız olduğu için bu beklentilere engel olanlar adeta daha fazla gözümüze batıyor ve onlardan da uzaklaşmak istiyoruz.
Her ne kadar çevremizi ve hayatımızdakileri suçlasak da yaşamımızı yerinde ve zamanında yaşamamak da bizim ihmalimiz.
Yaşamımızı ihmal etmemizin yaşsal göstergelerinden biri de zihinsel duygusal olarak zor atlatılan 40 yaş sendromudur.
Mesela Dr,M.Yavuz “ kişi yaşadıklarını da yaşayamadıklarını da 40 lı yaşların başında sorgulamaya başladığı için zor dönem geçirir” der.
Yine Se
SENİ HİÇ BİR ŞEY ÜZEMEZ,SEN İSTEMEDİKTEN SONRA…
Çok iddialı değil mi ? ama gerçek..
son kitabım, Düşündüğün Gibi Değil" in temel konularından biri de düşüncelerimizin bizi nasıl bir duygu durumuna soktuğudur. Bu yazımda bu konuya değinmek istiyorum...
Hayatımız boyunca inişler,çıkışlar, ayrılıklar, kavgalar, iflaslar,haksızlıklar vb. gibi bir çok şey yaşarız. Bunları yaşadığımız anlar, bizim için en ağır ve en duygu yüklü anlardır. Çok ilginç zamanla ise etkileri ve hayatımızda kapladıkları yerler değişmeye başlar. Oysa bir sorun büyükse hep büyük, küçükse hep küçüktür. Duruma ve yere göre gerçeklik değişmez. Fakat yaşantılarımızı, mekansal ve zamansal olarak farklı algılar ve yorumlarız. Mesela, bir boşanma olayı yaşadık. O süreçte bu çok ağır gelebilir.Büyük bir başarısızlık, terk edilmişlik,çaresiz kalma,dışlanma gibi algılanabilir. Zaman geçtikçe ise, aksine aslında bir kurtuluş, kendin olabilmenin ilk adımı olduğu da ortaya çıkabilir. Peki bu farklılık neden ortaya çıkıyor?
Farklılığın temeli, olaylara atfettiğimiz anlamlar ve yorumlardır. Az önce örnek verdiğim boşanma olayında olduğu gibi, bunu felaketleştirebiliriz de olması gereken bir olay olarak görebiliriz de.