İsmail Kartal, maç öncesi “Kupa’da gidebildiğimiz yere kadar gitmek istiyoruz” dedikten sonra zaten fazla söze gerek yok.
Oyuncuların da performansı ancak bu kadar oluyor.
Daha maç başlamadan aslında fotoğraf ortada.
Kimse Fenerbahçe, yedeklerle çıktı o yüzden maçı kazanamadı demesin.
İsimleri ve maliyetleri bir kıyaslayın.
Serdar, Kadlec, Hasan Ali, Selçuk, M. Topuz, Diego ve Emenike’den oluşan bir kadronun böyle oynamaya hakkı yok.
Forma şansı bulamayanlar için şans dedikleri maçlardan biriydi ama bazıları keşke hiç oynamasaydı dün.
Kupa formatı hemen hemen her ülkede tartışılıyor. Büyük takımlar, yedek ağırlıklı kadrolarıyla mücadele ediyor. Ama buna rağmen bu turnuva futbolun en önemli yapı taşlarından. Bayburtlu’ya 6-7 ay önce Şampiyonlar Ligi final kadrosunda olan Diego’yu izleme şansı veriyor. Futbolun sadece 4 büyüklerden ibaret olmadığını düşünecek olursak, “kupa maçları” özellikle küçük şehirler için ve orada futbolun gelişmesi için büyük önem taşıyor.
Maça baktığımızda ise dikkat çeken iki isim var;
Webo ve Diego.
Gerçek bir profesyonel Webo.
Emenike, Sow ve Kuyt’ın yedeği durumunda olsa da takımın tek gerçek golcüsü. İki tek vuruşta iki gol.
Maç ayırt etmiyor. Hep tam konsantre. Surat yapmıyor. En önemlisi şımarık değil. İsmail Kartal’ın tahtaya ilk yazılması gereken isimlerden biri.
Diego ise ilk asistini dün yaptı. Önemli bir gelişme kendisi adına. Ama hâlâ beklenen tempoyu gösteremiyor. Hızlı düşünüyor, çok teknik ama sertliğe karşı direnç gösteremediği müddetçe formayı alması imkansız.
Dünkü maçı stadyumda izleyecek 5-6 bin seyirci bulamamak çok acı.
Yıllardır “Neden Fenerbahçe’nin altyapısından bir futbolcu bile çıkmıyor?” diye yakınanlar, emin olun daha da çıkmaz.
Taraftar, U21 takımından 8 gencin kadroda olduğu bir maçı neden izlemeye gitmez?
Peki yönetim bu maçı daha cazip kılacak hale neden getirmez, bilet fiyatlarını neden daha makul seviyelere çekmez?
Çünkü biz sadece sonuca bakıyoruz. 3 puanı kim alacak ya da şampiyon kim olacak? Gerisi önemli değil bizim için.
Maça gidenlerin çoğu sahadaki gençlerin akrabası ya da arkadaşı olabilir. Ama soğuk hava, yüksek bilet fiyatı ve maçın açık kanalda yayınlanmasına rağmen dün Saracoğlu’nda olanlar gerçek spor izleyicisi ve taraftarıdır.
O gençleri yalnız bırakmadıkları için hepsine “helal olsun”.
Roma’nın meşhur Kuzey Tribünü’nde açılan “İkincilik bizim başarıya olan açlığımızı gidermez. Bu sene hep birlikte şampiyon olacağız” pankartı rakibin gücü ve hedeflerini açıkça ortaya koyuyordu.
Geçen sezonki ikincilik ve sezon başı yapılan önemli transferlerle birlikte İtalya’nın en büyük şampiyonluk adayına karşı oynadı Fenerbahçe. Bu açıdan bakıldığında elde edilen sonuç ve oynanan futbol çok daha değerliydi.
Son 10 dakikayı bir kenara koyarak değerlendirmek gerekiyor. 3-1’den sonra maça denge gelmesi normal. Hem rahatlama hem de yapılan değişiklikler ve maçın deplasmanda olması bunda etken oldu. Daha önemli olan gerideyken iki farklı üstünlüğü yakalamak.
Rakip tam kadro ile sahada... Emre son bölümde oyuna girse de Diego ve Emre gibi takımın beyni ve kalbi olan iki oyuncusundan da eksik çıktı maça... Sahada İtalyan takımı Roma olsa da, maçın büyük bölümünü İtalyan gibi oynayan Fenerbahçe’ydi. Nerede çıkacağını ve duracağını, beklemeyi, sabırlı oynamayı, bitirici darbeyi indirmeyi, adam paylaşımını, panik yapmamayı, dağılmamayı, duygularıyla değil daha çok aklıyla oynamayı başaran takımdı.
Bu kadar kısa sürede Kartal, takımın tamamıyla kimliğini değiştirmiş. Takımda
Dört yıldır tanıdığım İsmail Kartal’ı bu üç kelime ile anlatabilirim. Öncelikle samimidir. Rol yapamaz. Kamplarda oyuncularla oturur sabaha kadar sohbet eder, hatta onlarla tavla oynar. Onların dilinden konuşur.
Futbolcular sıkıntılarını ilk olarak hep onunla paylaşır. Ersun Yanal izin alamaz ama gider Kartal, Başkan’la konuşur futbolcular için izin alır.
Duygusaldır aynı zamanda, gözyaşlarını saklayamaz.
İnsan’a değer verir her şeyden önce.
Fenerbahçe’yi takip eden gazetecileri arada toplar. Balık yemeye götürür, sohbet eder.
Bilgili’dir. Dortmund, City ve Barcelona’nın antrenman sistemlerin yerinde analiz etmiştir. Kendini geliştirmeyi sever.
Çalışmaktan kaçmaz. Saatlerce maç izler. Analiz yapar. Dünya’daki gelişmeleri takip eder.
Antalya kampını izledim. Genk, 1461 Trabzon ve Bursa maçlarını da. Fenerbahçe’nin bu kadro ve oyun yapısıyla başarılı olması çok zor. Sow’un yanına destek gerek. Yaratıcı ve sorumluluk alacak, yana değil kaleye gidecek, yumuşak değil, sert oyuncu şart. Bu kadroda bunları yapacak birkaç isim var ama onlar da ya formsuz ya da sorunlu.
Bu yüzden şu an için kadroda tek fark yaratacak isim Salih. Potansiyel tehlike rakipler için. Peki ya Belhanda?
Henüz imzalar atılmadı ama 1 Şubat’a kadar resmiyet kazanır. İlaç olur mu? Bilemem... Elde öyle bir oyuncu vardı ki bir daha bulamazsın, denk gelmez. Yarısı kadar oynasın yeter.
Özetle ikinci yarı şampiyonluk isteniyorsa “Değişiklik” lazım. Bu değişikliği yapacak 3 isim var. Aykut Kocaman, Salih Uçan ve Younes Belhanda.
İstifa sürecinin ardından teknik direktör Aykut Kocaman ilk kez takımının başındaydı.
Yine klasik sistemle mücadele etti sarı lacivertliler... Mehmet Topal’ın sakatlığına kadar da üstün olan taraftı. Ancak Mehmet’in sakatlanıp çıkmasıyla orta sahayı ilk yarıda ele geçirdi Genk... Bu dakikadan sonra daha dengeli bir maç oldu. Ancak Fenerbahçe’nin sıkıntıları aynen devam ediyor. Özellikle de hücum bölgesinde... Ligin ilk yarısı ile kıyasladığımızda tek fark Genç Salih Uçan’dı. Zaten maçı maçı aynı yerde izlediğimiz Belçika ekibinde “Kim bu 48 numara” diye sorulması herşeyi özetliyordu. Sürekli forma şansı bulursa bazı yıldız futbolcular kulübede oturmak zorunda kalabilir. Özgüveni yerine gelmiş, ürkekliği üzerinden atmış...
Bunun dışında Fenerbahçe yine aynı Fenerbahçe... İleriye gidemiyor, geride sıkıntılar yaşıyor, baskı kuramıyor. Tek hazırlık maçı gösterdi ki, milyonlarca euroluk Fenerbahçe’nin kaderi eğer alınırsa 22 yaşındaki genç Faslı Belhanda’nın elinde olacak.
Fenerbahçeli futbolcular gergin. Bu sezon kaptan ve hoca arasındaki kriz sancılı geçti ama bitti. Şimdi ise çok farklı bir problem var ortada. Önce Caner ardından Meireles’in yaşadıkları arkadaşlarının sinirlerini bozdu. Futbolcular hak etmedikleri halde cezalandırıldıklarını düşünüyorlar.
Neden bunlar oldu ya da kim haklı diye sormuyorum? Bu zaten farklı bir konu. Herkesin kendine göre yorumu var. Ama sadece futbolcuların yaşadıklarından yola çıkıp takımın son durumu aktarmaya çalışıyorum. Sonuç olarak sahaya çıkan ve işi yapan aktörler bu insanlar. Bir türlü futbola odaklanamıyorlar. Ya bir belirsizlik ya da kriz var. En fazla huzur 1 hafta sürüyor.
Tam işler normal düzene döndü derken son yaşananlar yine gerdi takımı.Sarı lacivertliler için iyi senaryo bu olaylar takımı tetikler, müthiş bir futbol sergiler ve Karabükspor’u yenip tatile çıkar. Diğer senaryo ise zaten malum. Çıkacak kart doğru bile olsa “Yine mi biz?” sorusu sorulacak.