Kara bulutlar üstümüze öyle çöktü ki, sırtımızı “okşar” gibi yavaş yavaş ısıtan sonbahar güneşini bile hissedemiyoruz… Salgın çemberini daraltıyor… İzmir’de çürük betonlar insanların üstüne, acısı milletin yüreğine düştü… Galatasaray, Avrupa Şampiyonu olduğu gün tribünlerde maçı birlikte yan yana, omuz omuza izlediğimiz sıkı Galatasaraylı eski Başbakan Mesut Yılmaz öldü… FBTV’nin dünya güzeli spikeri ömrünün baharında ölümle tanıştı…
Nereye baksan hüzün, nereye baksan acı ve gözyaşı… Darbe yiyen hayaller, ertelenmiş umutlar ve yaşamlar… Bir tesellli arıyorsun, dönüyorsun maça, “belki oyalanırım” diye... Bomboş, terk edilmiş bir şehri andıran soğuk beton yığınları… Ruhu giden maçlar, hasret kaldığımız o güzelim tribün şarkıları, hop oturup hop kalkan tribünler… Her şey eksik, her şey yarım… Umut deseniz ne yarın, ne de yarından da yakın…
Böyle bir ortamda ne kadar
Bu “el-yüz” temasları Türk futbolunu kanser hücreleri gibi sarmaya başladı. Hafta içinde Milliyet’te “Sahtekarlığa Oscar vermeyin” başlığı ile bir yazı yazdım ve bu kuralın futbolun kötü niyetli oyuncularına prim verdiğini belirttim.
Antalyasporlu, dünya markası Podolski de yine hafta içinde kendi kişisel hesabından “Türk futbolcuları Hollywood aktörleri gibi... En ufak faulde, ayakları kırılmış gibi feryat edip yerde kıvranmaya başlıyorlar” dedi.
Erzurumspor - Galatasaray maçı tam da Podolski’nin dediği gibi oldu. Falcao’nun eli ilk yarıda rakibinin yüzüne gitti, sarı kart gördü. İkinci yarıda bir daha gitti, ikinci sarıdan kırmızı kart...
Bu elin yüze gelişinde kasıt var mı, şiddet var mı, kötü niyet var mı, kazayla mı oluyor, şakayla mı oluyor, hakemlerin umurunda değil... Basıyorlar sarıyı... Falcao da dün akşam böyle atıldı.
Rakibin eli yüzüne gelen futbolcu, temas olsun ya da olmasın “Yandım Allah” diye feryat etmeye başlıyor, hakemler de bunu yiyor. Bu kaçıncı sahtecilik, bu kaçıncı
MHK çok acele bu “yüzle temasa” bir çare bulmak zorunda... Artık bu kural, kötü niyetli, rakibi attırmaya yönelik kullanılıyor. Maalesef hakemler de bunu yiyor. Podolski haklı; sahalarda Hollywood aktörleri gibi rol yapan oyuncular var. Bir de bu sahtekarlığa “Oscar” vermeyelim
Lukas Podolski, dünyanın kabul ettiği çok önemli ve değerli bir oyuncu... Büyük kariyerinin son yıllarını Antalyaspor’da
geçiriyor. Bu kadar önemli bir futbolcunun söylediklerini dikkate almak lazım... Üstelik, en büyük yaramıza dokunuyor.
NE DİYOR PODOLSKİ:
“Süper Lig’de oyuncular Hollywood aktörlerinden daha iyi rol yapıyorlar. Normal bir faul yapıyorsun, ayağı kırılmış gibi yerlerde kıvranıyor.”
Podolski maalesef tepeden tırnağa haklı... Hatta fazlası var. Şimdi bir de “yüze temas” çıktı. Yüze darbe alırsan tamam, sarı kart... Ama en ufak temas yokken bile, rakibe kart göstertmek adına, bizim futbolcular her fırsatta yüzlerini, kafalarını tutup kıvranıyorlar. Bu konuda Hıncal Uluç,
Dertsiz başını derde sokmak bu olmalı... Fenerbahçe 3-1 öndeyken maçı 5-1’e, hatta 6-1’e getirecek öyle akıl almaz fırsatlar kaçırdı ki... O oyun döndü 3-2’ye geldi, Göztepe bu golle dirildi, gerisi Fenerbahçeli için tam bir işkence...
- Fenerbahçe fişi çekemiyor. Karagümrük maçında böyle oldu. Göztepe maçında böyle oldu. Yakaladın mı atacaksın, futbolun şakası yok.
- Nazım Sangare’nin özellikle son bölümde savunmada bir-iki önemli hata yaptığına bakmayın. İyi futbolcu, Fenerbahçe’de iş yapar. Solda Caner kusursuz oynuyor. Novak aklıma geldikçe, onun adına üzülüyorum.
- Sosa tek kelimeyle mükemmel paslar attı. Samatta’nın karşı karşıya kaldığı pozisyonda kaleci İrfan Can’ın üstüne vurduğu topta, Sosa’nın o mükemmel pası için üzüldüm.
- Valencia ön kenarda oynayacak özelliklere sahip değil... Topla oynamayı seviyor, öne oynamıyor, savunmaya da yeterli katkısı yok.
- PAOK forması ile Beşiktaş’ı perişan eden Pelkas,
Fatih Hoca, belki baba - evlat ilişkilerine, belki duygusallığına öncelik vermiş olacak ki, başlangıç on birinde, futbolun doğrularına göre sahada olması gereken ne Emre Kılınç’a, ne Babel’e yer verdi… Aslında bu ilk yarıda Galatasaray bir eksik oynadı ve adeta “yok” hükmündeydi… Buna bir de Belhanda ile Feghouli’nin eksikliğini eklerseniz, Galatasaray birden fazla eksikti...
Galatasaray’ın bir maçın ilk yarısında rakibe bu kadar pozisyon verdiğini, bir Diagne pozisyonu dışında hücumda “sıfır” çektiğini ilk defa görüyorum… Abartısız yıllardır ilk defa...
Aslında 1-0’lık ilk yarı sonucu, Galatasaray adına alınabilecek en iyi sonuçtu… Bu yarıda Yusuf solda oynarken sağ bek Omar’ı, sağda oynarken sol bek Emre Taşdemir’i perişan etti, başlarını döndürdü… Koca Galatasaray takımı kopup kopup gelen ve hem kendine hem takım arkadaşlarına pozisyon üstüne pozisyon yaratan Yusuf’a nasıl oldu da bir önlem alamadı inanılır gibi değil… Futbolun adaleti bu yarının son dakikasında tecelli
Fenerbahçe’yi bir saat mahkum oynadığı maçta, Samatta’nın golleri değil, kaleci Altay’ın elleri kurtardı. Caner’in ayağından seken topu Sabo boş kaleye vurmaya hazırlanırken mucize uzanışla o topu çalması, 2-2’yi getirebilecek penaltıyı kurtarması, Jimmy Durmaz’ın tam köşeye giden sert şutunu karşılaması, Fenerbahçe’yi galibiyete taşıdı.
Fenerbahçe’nin ilk yarım saatte önde basarak oyuna başlaması, golü bulması, sonrasında kontak kapatması, sanırım takımın fizik gücüyle çok yakından ilgili... Fenerbahçe’nin çok yenileri var, zamana her şeyden fazla ihtiyacı var. Böyle bir ortamda galibiyetle milli maç arasına girmesi, Fenerbahçe için adeta ilaç oldu.
Samatta iki muhteşem gol attı. Önce makas tabir ettiğimiz şık bir gol, sonra Sosa’nın asistinde müthiş yükselişi ve köşeye bıraktığı kafa vuruşu... Enner Valencia topla çok barışık, topla çok iyi ama maçın hiçbir dakikasında etkili yerlerde dolaşmadı.
Altay’dan sonra maçın adamı elbette Gustavo... Adam
ŞANSAL BÜYÜKA İLE DOBRA DOBRA
Fenerbahçe zaman kazandı. Bu, Galatasaray maçını kazanmak kadar önemli... Galatasaray, henüz yeterli hazırlığı ve kadrosu olmayan Fenerbahçe karşısında beraberlikle yetinerek büyük bir fırsat kaçırdı. Galatasaray kazansa 9 puan olur, Fenerbahçe 4 puanda kalırdı. 3 haftada 5 puan fark, Fenerbahçe’de ciddi bir moral bozukluğu, sıkıntı yaratırdı. Galatasaray için kaçan balık büyük oldu.
Gol yoksa, Falcao yok. Galatasaray adeta bir eksik oynuyor. Tıpkı Fenerbahçe maçında olduğu gibi... Falcao’nun sadece gole değil, oyuna da katkısı olmalı... Ama bu yaşta, bu fizik gücüyle çok kolay değil...
Galatasaray’da müthiş bir stoper ikilisi var. Luyindama ile Marcao... Oyun bilgileri, mücadeleleri bir yana, yapılarıyla, fizik güçleriyle rakibi eziyorlar. Rakip üç adım atıyor, Luyindama üç adım atan rakibini yarım adımda yakalıyor. Linnes “Altın yedek”... Bir oyuncu, bir maçı kötü oynamaz mı... Linnes’e ne zaman ‘gel’ deseler, adam
Süper Lig’e Galatasaray çok iyi, Fenerbahçe çok kötü başlayınca doğal olarak derbinin ağır favorisi Galatasaray oldu… Ama gördük ki, diğer maçlarında ne kadar kötü, ne kadar etkisiz olursa olsun, derbi maçlarında iyi oynamak, zor kaybetmek Fenerbahçe’nin doğasında yıllardır var…
İşin ilginç yanı “ağır oynuyor, yavaş hücuma çıkıyor” dediğimiz Fenerbahçe, Galatasaray karşısında hızlı çıkışlarla rakibine sıkıntılı dakikalar yaşattı… Nitekim Galatasaray’da tam 7 futbolcunun sarı kart görmesi büyük ölçüde bu hızlı hücumların sonucuydu…
Şurası kesin; Galatasaray’da Falcao’nun gol atmadığı maçlarda, takım bir eksik oynuyor… Çünkü Falcao’nun oyuna katkısı neredeyse hiç yok… Luyindama alkışı hak etti… Çok erken bir dakikada sarı kart görmesine rağmen, çok kritik müdahaleler yaptı, çok önemli dokunuşları oldu ve Galatasaray savunmasını ayakta tuttu…
Elbette en fazla merak edilen