Fenerbahçe’nin Sportif Direktörü Emre Belözoğlu’nun saha içine karışmaktan özenle kaçındığını biliyoruz. Ancak takımın onun heyecanına, hırsına, dokunuşlarına ihtiyaç var gibi... Sıkıntı büyümeden, krize dönüşmeden, el at Emre Belözoğlu... Çare sensin Emre Belözoğlu...
Fenerbahçe’nin Sportif Direktörü Emre Belözoğlu’nun saha içine karışmaktan özenle kaçındığını biliyoruz. Ama Fenerbahçe şu görüntüsüyle müthiş yatırım yapan ama karşılığını asla alamayan tüccara benziyor. Dükkan iş yapmıyor. Sanki Sevgili Emre’nin heyecanına, hırsına, dokunuşlarına ihtiyaç var gibi... Üstelik bu kulübün futbol aklı Emre... O zaman; yetiş Emre, çare sensin Emre...
- Fenerbahçe 10 maçın 8’inde gol yedi. Bu takım niye bu kadar rahat gol yiyor?
- Fenerbahçe, deplasmanda 5 maçta 4 galibiyet, 1 Galatasaray beraberliği aldı, sadece 2 puan kaybetti.
- Fenerbahçe iç sahada 2 galibiyet, 2 mağlubiyet, 1 beraberlik aldı, tam 8 puan kaybetti.
-
Dersimiz futbol... Futbol nasıl oynanır, savunma nasıl yapılır, hızlı hücuma nasıl çıkılır, gol nasıl atılır? Dersi veren: Beşiktaş... Dinleyen ve izleyen Fenerbahçe...
Dersimiz hocalık... Bir büyük takım, bir derbiye nasıl hazırlanır, rakibini nasıl analiz eder, nasıl bir on birle çıkar? Dersi veren: Sergen Yalçın... İzleyen Erol Bulut...
Beşiktaş takımıyla, Beşiktaş hocasıyla Fenerbahçe’ye resmen futbol dersi verdi. Oysa daha geniş kadrosu olan, sakatlıktan ve salgından daha az yıpranan Fenerbahçe’ydi. Buna rağmen anasının ak sütü gibi, hakkıyla kazanan Beşiktaş oldu.
Düşünün, Beşiktaş’ın kalecisi yoktu. Geri dörtlüsünün üç oyuncusu yoktu. Eksikliğini hissetti mi, hayır... Oynayanlar, oynamayanları asla aratmadı.
Hele Beşiktaş’ın hücuma çıkışları... Beşiktaş, Avrupa’nın elit takımları gibi mükemmel ve kusursuz hücuma çıktı. Hızlı, çabuk, ayağa ve rakip savunmanın arka alanlarına topu atarak ve deparlarını kullanarak...
Fenerbahçe’nin atakları ise ilkel futboldan örneklerle doluydu. Yavaş,
Sanki Galatasaray-Kayserispor maçının ilk yarısını, bu defa Rizespor-Galatasaray maçında izledik... Birebir aynı... 45+2’de gelen penaltı golü dahil... Bu kadar benzerlik inanılır gibi değil...
İnanılır gibi olmayan başka şeyler de vardı… Dikkatimi çekti, Rizespor, Galatasaray ceza alanına ilk kez 32.45 dakikada girdi… O dakikaya kadar Galatasaray ceza alanını uzaktan dürbünle seyretti…
Peki o aralar Galatasaray ne yaptı? Galatasaray da inanılmaz şeyler yaptı… Bir kere hemen belirtelim, tek kale geçen bir ilk yarı oldu... Galatasaray iyi başladı, daha ilk 5 dakikada rakip kalede ikisi mutlak gol olacak üç pozisyon buldu…
Gelen vurdu, giden vurdu… Gelen vurdu, giden vurdu… Oğulcan’ın bir şutu direkten döndü, Oğulcan’ın bir başka müthiş şutunu kaleci Gökhan müthiş çıkardı… Diagne boş kale varken, yerde yatan kaleci Gökhan’ın üstüne vurdu… Emreler vurdu, önüne gelen vurdu, ama kabul edelim ki, bir Oğulcan şutu dışında hiçbiri iyi vuramadı…
Galatasaray, etkili başladığı,
Sene 1986... Meksika’da Dünya Kupası finalleri var… Ben Güneş gazetesinde genç bir müdürüm… İddialı spor sayfalarına imza atmaya çalışıyoruz... Dünya Kupası’na gidecek ekibi yaptık, gazetenin genel yayın müdürü, hakkını ödeyemeyeceğim, Güneri Civaoğlu’nun onayına sunduk…
Güneri Bey biraz sonra beni çağırdı… “Bu ekip gitsin tamam ama final grubu maçları başladıktan sonra sen de git” dedi… Böylece sayfanın başında durayım derken kendimi Meksika yollarında buldum…
Çok iyi bir ekiptik… O dönem Güneş’te yazması için rica ettiğim Fatih Terim, rahmetli Metin Türel, rahmetli Orhan Şahin ve ben ekibin içindeydik… Mexico City’e gittik… Ülke büyük bir depremden yeni çıkmış… Otelimize gittik, bir o maç, bir bu maç, nefes almadan dolaşıyoruz…
Otelimizde Arjantinli gazeteciler de vardı… Rahmetli Orhan Şahin, zaten uluslararası bir gazeteciydi, kendileri ile kısa sürede ilişki kurdu, samimiyeti bayağı
Galatasaray’ın tam 10 eksikle geldiği maça Kayserispor hiç gelmemiş, sadece kaleci Lung’u göndermişti. Zaten maçta, Lung’un kaleyi koruduğu ilk yarı boyunca Galatasaray hücumcuları ile Kayserispor kalecisi arasında geçti.
Yemin ediyorum, yemin-billah ediyorum, ilk yarı boyunca Galatasaray kalecisi Fatih Öztürk’ü ekranda hiç görmedim. Oyunun başında Campanharo’nun auta giden şutunda şöyle bir göründü, hepsi o kadar...
Ben yıllardır Aslantepe’ye gelen takımlar arasında Kayserispor kadar ilkel futbol oynayan, 20 yıl öncesinin futbolu “Çanakkale geçilmez”i yapan, ama onu bile beceremeyen ikinci bir takım görmedim.
Eee, bu kadar ilkel bir futbol anlayışına sahip bir takım karşısında nasıl oldu da maç uzun süre 0-0 gitti. Önce kaleci Lung... Sakatlanıp çıktığı ilk yarı sonuna kadar önemli kurtarışlar yaptı. Bir değil, iki değil, çok önemli kurtarışlar yaptı.
Amaa... Koca bir ama diyelim... Emre Akbaba çok net iki pozisyonda topu kaleci Lung’un üstüne vuracağına
Kadere bakın: Galatasaray’ın öne geçtiği golde, asist Feghouli’den, gol Belhanda’dan geldi. Galatasaray’ın istenmeyen, gitmeleri için arkalarından elli türlü dolap döndürülen, camia ve taraftara hedef gösterilen iki futbolcu... İkinci golün asistinin de Belhanda’dan geldiğini ekleyelim.
Kardeşim, bu adamlar sizin kontratlı oyuncularınız değil mi? İsteseniz de, istemeseniz de paralarını tıpış tıpış ödemek zorunda değil misiniz? Bırakın, oynasınlar o zaman... Kontratları bitene kadar etlerinden-sütlerinden yararlanın. Eve damat almıyorsunuz ki, takıma yararı olacak futbolcuya bakıyorsunuz.
Anlamadığım şu; Sivasspor son yarım saatte bu kadar dirilecekse, maçın ilk bir saatini niçin “baygın” geçirdi. Galatasaray 60. dakikaya kadar rakibini, sahayı, sonucu, futbolu teslim aldıktan sonra, ne oldu da son yarım saatte bu kadar dağıldı, ecel terleri dökerek bitiş düdüğünü zor-bela getirdi.
Hiç kuşkusuz, son yarım saate damgasını vuran ve Galatasaray’ı ayakta tutan kaleci Okan oldu. İlk bir saatte Sivas’ın soğuğundan
Maçın önce özetini yapalım, sonra ayrıntılara bakalım: Valencia sıfır... Samatta sıfır... Thiam sıfır... Pelkas sıfır... Eee o zaman fazla lafa gerek yok. Fenerbahçe sıfır, Konyaspor: 2...
Meraktayım, son haftalarda ısrarla kötü oynayanlar, ısrarla ilk on birde maça başlayanlar ve “sıfır” çekenler uzun süre sahada kalacaklarsa, Fenerbahçe Yönetimi bu kadar transferi niye yaptı?
Ayrıca: Sosa ne büyük adammış. Son iki maçın sahadaki en kötü adamıydı. Nitekim bu iki maçta Erol Hoca kendisini oyundan aldı. Ama dün baktık, Sosa’nın ölüsü bile, sahada diri görünenlerden daha iyiymiş...
Sosa olmayınca, Gustavo tek başına kaldı ve orta alanda Konyaspor “cirit” attı. Savunmanın önünde oynayan Gustavo ile forvetin arkasında oynayan Ozan arasında derin boşluklar oluştu.
Valencia ile Pelkas’tan orta sahaya yardımlarını beklemek saflıktan başka bir şey değil... Pelkas teknik ama “çıtkırıldım” oyuncu... Dirençli değil... Valencia, kazandığından daha fazlasını kaybediyor.
Erol Hoca kötüleri
Fenerbahçe’yi kendimi bildim bileli izlerim. Rakip ceza alanı içinde bu kadar fazla kafa topuyla buluştuğunu, bu kadar fazla gol pozisyonuna girdiğini hiç görmedim.
Oyun başladı Valencia vurdu, Samatta vurdu, Tisserand vurdu. Bir daha Samatta, Serdar, yeniden Tisserand... Vuran vurana... Kardeşim bu kadar rahat, kaleyi karşıdan gören pozisyon bulmuşsun, rakip stoperler seyirci, kafaya çıkıp çıkıp vuruyorsun, atsana birini ikisini... Pelkas’ın bir kafası direkten döndü, gerisi karavana...
Sonra bir eksik oynayan Antalya karşısında bir penaltı golü ile maçı zor kazanıyor, sonraki bölümde de sıkıntılar içinde maçı tamamlıyorsun. Bu sıkıntılı galibiyete rağmen Fenerbahçe kötü oynadı diyemem. Fenerbahçe belki de gol adına tarihi rekor kıracağı bir maçta ciddi anlamda “hovardalık” yaptı.
Fenerbahçe kaliteli ve tecrübeli oyunculardan kurulu iyi bir takım... Ancak Erol Hoca’yı bekleyen işler var. Hemen sıralayalım...
-Hoca bu kafa topları konusunda, takımı ciddi anlamda çalıştırmalı...
-Sosa iyi değil, niye böyle,