Canından ötede bir can varmış, o da evlatmış… Galatasaray onbirinde sağ kanat savunmada Linnes’i görünce içim “cızz“ etti… Linnes oynadığı için değil, aynı mevkinin sahibi Omar Elabdellaoui oynamadığı için…
Babalık böyle birşey… Evladın için gözünü kırpmadan herşeyi yaparsın… Omar Baba da “gözü gibi“ baktığı Down sendromlu oğlunu eğlendirebilmek için gözlerinden oldu, hiç istemem ama belki de futboldan oldu…
Linnes sanki Omar aşkına oynadı… Hızlı, etkili… Solda da Saracchi öyle… Galatasaray iki kenardan çok hızlı geldi, buna rağmen orta sahasını hızlı hücuma katamadı…
Kabul edelim ki, Galatasaray özellikle tek kale oynadığı ilk yarıda kalitesini de ortaya koyamadı… Düşünün tek kale oynanan ilk yarıda, sadece Belhanda’nın uzaktan vurduğu, kaleci Boffen’in çok iyi çıkarttığı top vardı… Tek pozisyon bu...
Bazılarının varlığı, yokluğunda daha iyi belli olurmuş… Taylan Antalyalı’nın yokluğu Galatasaray orta
Topuk deyince genellikle aklımıza hep kadınların giydiği “yüksek topuklar“ gelir… Yüksek topukların filmlere, romanlara konu olmuşluğu bile var… Ama ben dün akşamdan sonra “topuk“ deyince, Galatasaray ilk golü öncesinde Oğulcan‘ın topuk pasını hatırlayacağım… Ne pastı öyle… Ne kontroldu öyle… Ne “topuk“tu öyle… Topuk, bu defa filmlerin, romanların değil, maçın konusu ve başlığı oldu…
Üstelik bu topuk pası sonucu golün Emre vuruşunun ardından Arda‘dan gelmesi son derece önemli… Bu gollerine süreklilik kazandırabilirse Galatasaray kaptanının kendini buluşu çok daha hızlanır…
İlk yarı boyunca iki tarafa da gidip gelen bir maç izledik… Taylan ile özellikle Nwakaeme karşısındaki Omar‘ın erken dakikalarda sarı kart görmeleri Galatasaray ‘ı bozmadı... Trabzonspor orta alanındaki Flavio ile Baker‘ın son derece etkisiz kalışı, sağ kanatta Yusuf‘un sıfır katkısı Galatasaray‘ın işini kolaylaştırdı...
Trabzon‘da ilginç bir durum var; Ekuban ile
Bazı maçlar var; bir dakikası doksan dakikaya bedel olan... İkinci yarının başlangıç dakikalarıydı... Yakın plan çekimden çok açık gördük. Taylan kafasını kaldırdı, topu rakip savunmanın arkasına öyle bir attı ki, 40 yıllık postacı, elindeki zarfı adresine bu kadar rahat teslim edemez. Allah’ı var; Feghouli, Taylan’ın bu her türlü övgüyü hak eden muhteşem pasını, bir kuyumcu inceliği ile işledi, kontrol etti, ne bir santim geriye, ne bir santim ileriye, mıknatıs gibi hükmetti ve rakip oyuncunun ve kalecinin en ufak müdahalesine izin vermeden Galatasaray’ı rahatlatan golü attı.
Oysa o dakikalarda Galatasaray 2-1 öndeydi ve maça tamamen Göztepe hükmediyordu. Hafta sonu Beşiktaşlı Vida’nın fantastik golünden sonra, benzer bir golü atan Soner, ikinci yarının başında boş kaleye topu vurabilse, oyun zaten skor olarak da dengelenecekti.
Oysa Galatasaray maça ne kadar iyi, ne kadar iştahlı ve hızlı başladı. Golleri ne kadar çabuk buldu. Bu dakikalarda karabulutların arasından sıyrılıp yüzünü gösteren ve insanın
Fenerbahçe’nin kalesine yanılmıyorsam, son 4 maçta atılan 5. penaltı bu... Her maç bir penaltı, hatta daha fazlası... Allah aşkına Fenerbahçe tarihine bakın; eşi, örneği var mı? Elbette yok. Bugün ligin son sırasındaki takımlar bile kalelerinde her maçta bir penaltı görmezken, Fenerbahçe savunma anlayışı nasıl oluyor da her maç bir penaltı yapıyor?
Fenerbahçeli oyuncular yeteri kadar büyük futbolcu olmayabilirler, ama formasını giydikleri kulübün, takımın çok büyük olduğunu hissetmeleri lazım... Ellleri-ayakları titriyor. Korkuyorlar, panikliyorlar, hemen dağılıp, kırılıyorlar.
Tisserand geçen hafta ayağıyla, dün koluyla penaltı yaptı. Adam penaltıya abone... Elbette bir Tisserand değil... Novak’ın önünde Pelkas var. Ama o sadece dizilişte... Pelkas içeri girmeyi, santrfor arkası oynamayı seviyor ve o bölgede başarılı oluyor. O zaman Novak’ın önü yayla gibi boş kalıyor. Gaziantepli Olkowski, o bomboş alanı bulunca, milli oldu. Parkta gezse bu kadar rahat dolaşamaz. Ayağı taşa-toprağa takılır, tökezler falan...
Vicdanlı olmak lazım, adaletli olmak lazım, emeğe, futbola ve rakibe saygılı olmak lazım; Karagümrük kazanmasa yazık olurdu… Futbolun adaleti bu… Galatasaray‘ın son dakikalarda gelen penaltısını, tarafsız bir vicdanın kabul etmesi mümkün değil… Koray-Diagne mücadelesinde faülü yapan Diagne… Ama penaltıyı kazanan Galatasaray… Olacak iş değil… Hakemin görmesi lazım, göremedi, VAR denen garabet ne iş yapar da hakemin bu tepeden tırnağa yanlış kararına ortak oldu…
Galatasaray, maç başlarken yapılmış olan bir dakikalık protestoyu yanlış anlamış olacak ki, bunu ilk yarı boyunca sürdürdü… 45 dakika ne topa vurdu, ne futbol oynadı… Galatasaray forması giyenler, sahada “işi yavaşlatan“ ya da “greve çıkan“ emekçiler gibiydiler… Emekçiler gibiydiler diyorum, emekçilere de ayıp olacak…
Niye böyle oldu. Galatasaray orta dörtlüsü en durgun maçına başladı… Taylanş Feghouli, iki Emre hiç oynamadılar… Karagümrük sağ kenarını Ramazan - Koray,
Maçtan önce Malatya’nın hocası Hamza Hamzaoğlu’nu dinliyordum, “Fenerbahçe iyi takım” dedi, “Ama savunma riskleri var, ona göre oynayacağız.” Baktım, Malatyaspor’un ilk on birinde tam 4 santrfor... Önde Umut Bulut, arkasında santrfor orjinli üç isim; Tetteh, Kubilay ve Adem...
İstanbul’da Fenerbahçe’ye karşı oynayacaksınız. Dört santrforla maça başlıyorsunuz. Niye? Çünkü rakiplere bu umudu Fenerbahçe veriyor. O kadar kötü savunma yapıyor, o kadar dağınık oynuyor, o kadar rahat gol yiyor ki, Malatya 4 santrfor ile başlamakta en ufak bir sakınca görmüyor. Hiçbir takım görmüyor.
Fenerbahçe kalesine niye her maçta birer-ikişer penaltı atılıyor. Çünkü kaliteleri yok. Şu Tisserand’ın yaptığı penaltıya bakar mısınız? Daha maçın başı... Tetteh’in kaleye arkası dönük... Aut çizgisine sıkışmış, kaleye yüzünü dönme şansı sıfır... Bu pozisyonda penaltı yapılır mı? Adam yapıyor.
Dünyanın iddialı takımlarına bakın... Her mevkiden taviz
Bu başlık, çok uzun yıllar önce Türkiye’yi Eurovision yarışmasında temsil eden şarkının adı değil... Bu başlık, Denizli karşısındaki Fenerbahçe kalecisi Altay’ın bir dakikalık öyküsü...
- Altay’ın öyküsü, penaltı atışını kurtarışıyla başladı, hemen aynı dakika içinde Aissati’nin tam köşeye giden füzesini mükemmel şekilde uzayıp kornere attı. Kornerden gelen top direkt kaleye yönelmişken ters hamle yapıp o topu da çıkardı. Bir dakikada birbirinden önemli üç hayat öpücüğü... Bir anlamda Altay’la bir dakika...
- Penaltı demişken, geçen hafta da yazdım, böyle penaltılar içime sinmiyor. Serdar Aziz rakibi ile neredeyse vücut vücuda yükseliyor, yani mesafe çok yakın... Top boyun-omuzdan sekip ele geliyor. Çok kolay, çok rahat...
- Gelelim Serdar Aziz’e... Hakem Ali Palabıyık, VAR’a giderken, yanına gidip, muhtemelen sözlü bir hakarette bulunup sarı kartı niye görürsün? Çünkü VAR’dan penaltıyla dönse, elle oynamaktan bir
Her sene böyle, alıştık artık... Galatasaray’da “motor” geç ısınıyor. Lig başlıyor, Galatasaray kontağı çeviriyor, motor bir-iki tekliyor, sonra ısınıyor, ritmini ve hızını yakalıyor. Bakmayın geçen yıla... Karşısına kovid çıktı, tam gaz giderken, hız yaparken kazaya uğrayıp, yarışı terk etti.
Bu sezon gene kazaya uğramazsa, benzer bir durum var. Galatasaray’da futbolun motoru, her geçen hafta biraz daha ısınıyor. Ayrıca bu çok ama çok önemli; Galatasaray on birinde yerli oyuncu sayısı çoğalınca takım üstündeki “miskinlik” gitti. Daha iyi, daha diri, daha hevesli ve istekli bir Galatasaray izliyoruz.
Taylan Antalyalı’yı Galatasaray’a gelince keşfedenlerden biri değilim. Daha Erzurum’da oynarken, yazılarımda öne çıkarttığım ve hakkını teslim ettiğim bir oyuncu... Galatasaray forması ile dikkatle ve temkinli izliyorum. İyi oyununu, aşırı abartılara götürenlere çok katılmadan izliyorum.
Ancak dün Hatayspor karşısında “dalgakıran” gibiydi. Hatay’ın hızlı çıkışlarında her topu karşılayan, kıvılcımı