Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suriye’de iç savaşın ikinci yılını doldurması vesilesiyle geçen cumartesi yazdığımız yazıda, varılan noktada güney komşumuzun içinde bulunduğu ortamı “kan, kaos ve karamsarlık” olarak özetlemiştik.
Bilançoyu Türkiye açısından ele aldığımız zaman da, ortaya çıkan tablo hiç parlak değil. Bunda da “sorunlar, sürtüşmeler ve sıkıntılar” hâkim...
Oysa Suriye’de ilk sokak hareketleri başladığı zaman Ankara bunun ülkede bir demokratikleşmeye yol açacağını ve bu gelişmede Türkiye’nin faal bir rol oynayabileceğini ümit etmişti. Başbakan Erdoğan, Beşar Esad ile kurduğu yakınlığın işe yarayacağına inanıyordu.
Gerek Erdoğan gerekse Dışişleri Bakanı Davutoğlu Esad’ı reform konusunda ikna etmek için gerçekten çok uğraştılar. Ama olmadı. Esad Türk liderlerini dinlemedi, büyümeye yüz tutan gösterilere karşı tanklarını, toplarını, hatta uçaklarını kullandı.
Bu davranış AK Parti liderliğinde derin bir düş kırıklığı yarattı. Başbakan o andan itibaren öfkesini sert sözcüklerle açıklarken, Ankara, Esad’ın devrilmesi gerektiğine karar verdi.

Hesap tutmadı
Bu Türk diplomasisi için bir dönüm noktası oluşturdu: Artık Türkiye “Suriye halkından yana” bir tavır alacak, Esad’ın alaşağı edilmesine çalışacaktı. Bu “ilkesel tutum”, pratikte Türkiye’yi “bu krizde taraf” haline getirdi, hatta onun “sorunun bir parçası” olmasına ve Şam yönetimi ile çatışmasına yol açtı.
Aslında Türkiye o noktada “çözümün bir parçası” olmaya çalışıp, daha yatıştırıcı ve uzlaştırıcı bir strateji izleyebilirdi. Ama Erdoğan hükümeti, meseleye daha aktif olarak müdahale etmeyi tercih etti. Muhalefeti örgütlemeyi üstlendi, Özgür Suriye Ordusu’nu destekledi...
Ankara bu adımları atarken, Esad’ın fazla dayanamayıp devrileceğini, Müslüman Kardeşler ağırlıklı muhalefetin kısa bir geçiş döneminden sonra iş başına geçeceğini ve böylece Şam üzerinde etkinliğini rahatça hissettirebileceğini hesaplamıştı...
Bu iki yıl içinde, bu hesap tutmadı. Muhalif güçler Suriye’nin bazı bölgelerine hâkim oldular, ama Şam’daki rejimi deviremediler. Esad özellikle Rusya ve İran’dan aktif destek görmeye devam etti. Batılılar olup bitenlere seyirci kaldılar. Muhalifler tam bir birlik kuramadılar. İç savaşta da yeni kamplaşmalar oldu: Kürtler Türk sınırına yakın bölgelere hâkim olmaya başlarken, Alevi-Sünni sürtüşmeleri de ortaya çıktı...

Kaygı verici tablo
Bütün bunlar Türkiye için ciddi sıkıntı yaratan gelişmeler.
Suriye’de iç savaş devam ediyor ve Esad hâlâ yerinde duruyor. Türkiye’nin tek yapabildiği şey, uluslararası platformda, bazı dost ülkelerle birlikte, diplomatik çaba harcamaktır. Ayrıca bu sorun Ankara’yı İran ve Rusya ile karşı karşıya getirdi.
Türkiye yoğun bir mülteci akınına uğradı. Bunun maliyeti 1.5 milyar TL’yi buldu. Sınırda güvenlik, ayrı bir sorun. TSK bölgede alarm durumunda olmak zorunda.
Esad’ın gitmesi halinde dahi Suriye’nin geleceği belirsizliklerle dolu. Etnik ve mezhepsel çatışmalar ve bölünmeler ihtimali ciddi bir tehdit.
İşte Suriye krizi üçüncü yılına girerken, Türkiye’nin bu sorun nedeniyle yaşadığı sıkıntılar bunlar...