Son yıllarda iyice bozulan Türk-Fransız ilişkileri nasıl düzeltilebilir? Bu konuda iki taraf neler yapabilir?
Galatasaray Üniversitesi’nin Paris’teki Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü (IRIS) ile birlikte geçen hafta İstanbul’da düzenlediği bir konferansa katılan Türk ve Fransız siyasetçiler, diplomatlar, akademisyenler bu soruların yanıtlarını aradılar.
Tartışmalar her iki tarafta da şimdi ilişkilerin onarılması için güçlü bir arzunun bulunduğunu ortaya koydu. Geleneksel ilişkilerin dibe vurduğu karanlık Sarkozy döneminden sonra, halen François Hollande yönetimi sayesinde ufukta yeni bir umut ışığı göze çarpıyor.
Bunun ilk işaretleri, Cumhurbaşkanı Hollande’ın Chicago’daki NATO zirvesi sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile, ardından Rio’daki Uluslararası Kalkınma Konferansı sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmelerde görüldü. Fransız lideri bu iki fırsatı da, Türk-Fransız ilişkilerine yeni bir ivme kazandırmak istediğini dile getirmek için değerlendirdi. Tabii Türk tarafı da aynı duygularla karşılık verdi.
Şimdi ilişkilerde yeni bir dönüm noktası oluşturacak olan Hollande’ın Türkiye ziyareti bekleniyor. İstanbul’daki konferansta Fransız diplomatlar bunun yakında gerçekleşeceğini teyit ettiler.
Çok hızlı, çok şey...
Açıkçası ilişkilerin yeniden canlandırılabileceği umudunu veren en önemli faktör, Sarkozy’nin gitmiş olmasıdır! Bütün olaylar, iki ülke arasındaki siyasi bağların zedelenmesinde Sarko’nun birinci derecede sorumlu olduğunu, o Elysee Sarayı’nda oldukça bunun tamir edilemeyeceğini yeterince gösterdi.
Şimdi gözler yeni bir dönem başlatması beklenen Hollande’da: Ancak ondan da “çok hızlı, çok şey” beklememek lazım. İlişkileri bozan belli başlı sorunlar hala yerinde duruyor ve bunların halledilmesi de pek kolay görünmüyor.
Bunlardan biri, Ermeni meselesidir. Gerçi Fransız Meclisi’nin kabul ettiği “Ermeni soykırımının inkarını cezalandırma yasası” Anayasa Konseyi’nce iptal edildi; ama bu tasarının bir şekilde yeniden gündeme getirilmesi mümkün. Hollande dahi seçim kampanyasında bu yönde bir söz vermişti. Üstelik Fransa’daki Ermeniler, 2015 için şimdiden hazırlanıyorlar ve yönetim üzerinde baskılarını yoğunlaştırıyorlar.
İstanbul’daki konferansta bu sorunun her iki taraf için taşıdığı hassasiyetin üzerinde duruldu; ama bu sorunu Türk-Fransız ilişkilerinde bir etken olmaktan çıkaracak mucizevi bir formül de bulunamadı tabii... Bu şartlarda en iyisi, iki tarafın bu meselede diyaloglarını sürdürmesidir...
İlişkilerin bozulmasına yol açan diğer önemli faktör, Sarkozy döneminde Fransa’nın Türkiye’nin AB üyeliği konusunda aldığı olumsuz tutumdur. Bunda Hollande hükümetinin bazı ince ayarlar yapması mümkün. Konferansta konuşan yetkililer de bunun sinyalini verdiler. Örneğin, Fransa’nın şimdiye kadar müzakere sürecinde bloke ettiği beş fasıldan en az ikisinin hemen açılmasına yeşil ışık yakması olasılığı yüksek. Bu, tıkanan müzakere yolunun açılmasına imkan vereceği gibi, Fransa’nın AB bağlamında Türkiye’ye karşı tavrında da anlamlı bir değişiklik olduğunu ortaya koyacak.
Tek sözcük, büyük anlam
Bu hafta Brüksel’den gelen haberler de Fransa’nın tutumundaki bu değişikliğin belirtilerini yansıttı. Örneğin bugün başlayacak olan AB Zirvesi’nin bildirgesinde, Türkiye ile ilgili olarak Fransa şimdiye kadar karşı çıktığı “katılım” sözcüğünün yer almasını onaylayacak. Basit bir şey gibi görünse de, sembolik değer taşıyan yeni bir tavır...
Bu tür küçük adımlarla Türk-Fransız ilişkilerini tekrar rayına oturtmanın yolu açılabilir. Konferansta da belirtildiği gibi iki ülkenin de birbirlerine ihtiyacı var. Hele bugünkü dünya konjonktüründe...