Reyhanlı’daki bombalı saldırının esas sorumlusunun kim olabileceği hakkında başta çeşitli senaryolar ortaya atıldı. El Muhaberat’tan El Nusra’ya kadar birçok isim zikredildi, her biri için ilk bakışta akla yakın görünen gerekçeler öne sürüldü...
Hızlı bir şekilde yapılan soruşturma ve tutuklamalar, hükümetin, bu menfur saldırının arkasında Suriye istihbarat servisinin ve dolayısıyla Esad yönetiminin bulunduğu sonucuna varmasına yol açtı.
Yani Türkiye -bundan önceki saldırılar gibi- bu vahim olaydan Beşar Esad’ı resmen sorumlu tutuyor.
Dolayısıyla Ankara buna nasıl bir karşılık vereceğini, edindiği bulgu ve bilgilere dayanarak değerlendirecek ve ona göre hareket edecek.
Kuşkusuz yetkililerin bu bağlamda düşündüğü ve planladığı çeşitli opsiyonlar vardır. Bunlara yarın değineceğiz. Bugün Suriye krizinin Türkiye’ye nasıl sıçradığı üzerinde durmak istiyoruz.
Sorunun parçası
Suriye krizi patlak verdiği zaman, bunun uzaması halinde, olumsuz etkilerinin Türkiye dahil, komşu ülkelerde hissedileceğini söyleyenler vardı. Ancak Ankara Şam’daki rejimin fazla devam etmeyeceğine inanıyor, stratejisini ona göre belirliyordu.
Bu stratejinin ana hedefi de, Esad’ın bir an önce devrilmesine yardımcı olmaktı. Diplomasi araçlardan biriydi, ama açıkçası Türkiye Suriyeli muhalifleri bir araya getirmeyi ve örgütlemeyi üstlendi. Özgür Suriye Ordusu’nun kurulup faaliyete geçmesine önayak oldu.
O noktadan itibaren Türkiye Şam ile resmen karşı karşıya gelmiş oldu.
Aslında Türkiye, Suriye’de olup bitenler karşısında elbet sessiz kalamazdı. Tabii ki halktan yana ve diktatörlüğe karşı “ilkesel bir tavır” almalıydı. Ancak -belki de Esad’ın kısa zamanda alaşağı edileceği ve Ankara’nın yakınlık duyduğu muhalif güçlerin iktidara geleceği, umudu ve güveni içinde- Hükümet bu işe fazla angaje oldu, defalarca belirttiğimiz gibi “çözümün değil, sorunun bir parçası” haline geldi.
Esad rejiminden kaynaklanan Türkiye karşıtı düşmanca eylemlerin ve Reyhanlı’daki son saldırının nedenleri incelenirken, yukarıda kısaca belirttiğimiz bu arka planı da göz önünde tutmak gerek. Yani böylece Esad, aklınca, Türkiye’ye terör yolu ile gözdağı vermeyi ve onu istikrarsızlaştırmayı deniyor...
Güvenlik sıkıntısı
Reyhanlı olayı, sorunun bir başka yönünü de gözlerin önüne seriyor.
Türkiye, Suriye’den kaçanlara kapılarını açtı, onları kendi topraklarında barındırdı. Bu insani ve ahlaki bir davranış. Türk ulusu, şimdiye kadar bir milyar dolara mal olsa da, bu desteğini tereddütsüz sürdürüyor.
Ancak mülteci akını sınır bölgesinde ciddi bazı güvenlik ve sosyal sorunlara yol açtı. Örneğin Reyhanlı’da halen kendi nüfusu kadar Suriyeli sığınmacı yaşıyor. Son zamanlarda Türklerle Suriyeliler, Sünnilerle Nusayriler arasında sürtüşmeler, çatışmalar oldu. Son saldırıdan sonra bölgede büyük bir gerginlik yaşandı...
Mültecilerin yerleştirilmesinde daha gerçekçi bir yaklaşıma ihtiyaç vardı. Gerçi Hatay sınıra yakın; ama bu bölgedeki nüfus dokusu dikkate alınmalıydı. “Misafirler” başka bölgelerde barındırılabilirdi.
Esad rejiminden kaçanların güvenliğini sağlamak uğruna, şimdi Türkiye sınır bölgesindeki kendi güvenliğini korumakta zorlanıyor...