ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin önceki gün İstanbul’da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmelerde öne çıkan Türk-İsrail ilişkilerinin normalleştirilmesi ve Ortadoğu barış sürecinin yeniden canlandırılması konusunda genel mutabakat sağlanmakla beraber, ayrıntılı bir inceleme, önemli bazı yaklaşım farklarını ortaya koyuyor.
Önce şunu belirtmek lazım: Türk-İsrail ilişkilerinin düzeltilmesi ile kısaca Ortadoğu barış süreci diye nitelenen İsrail Filistin diyalogu, aslında iki ayrı konu. Ama ABD’nin yeni Ortadoğu diplomatik girişimi çerçevesinde, bu iki konu arasında bir ilinti kurulmuş bulunuyor.
Şöyle ki, Obama yönetimi, Ortadoğu sürecini başlatma girişimine, Türkiye’yi de dahil etmek istiyor. Bunun mümkün ve verimli olabilmesi için de, Türkiye ile İsrail’in iyi ilişkiler içinde olması gerektiğine inanıyor.
Dolayısıyla şimdi birbirleriyle bağlantılı iki süreç söz konusu: Birincisi, (Türk-İsrail) kısa sürede “tekrar yola girebilir”. İkincisi (Filistin-İsrail) uzun ve çetin bir süreç, ama ABD bunun yolunu açmak için belirli ölçüde Türkiye’nin katkılarına güveniyor.
Türkiye ve ABD genelde bu stratejik hedefler üzerinde hemfikir.
Özür sonrası aşama
Gelelim detaylara.
İsrail Başbakanı’nın özür dilemesinden sonra normalleşme için yol açıldı, ama halli gereken başka konu(lar) var. ABD için esas konu, tazminat üzerinde mutabakata varılmasıdır. Kerry, açıklamasında bunun hızla sağlanması çağrısında bulundu.
Davutoğlu ise, daha önce öne sürülen üçüncü şarta, yani “Gazze ambargoları”nın kaldırılması zorunluluğuna değindi. Öyle anlaşılıyor ki Türk tarafı Kerry’nin bir an önce gerçekleştirilmesini istediği büyükelçilerin atanması gibi konularda acele etmemeyi yeğliyor...
Ne var ki Türkiye’nin Ortadoğu barış sürecinde devreye girmesi için Ankara’nın İsrail ile de iyi ilişki içinde olması gerek.
ABD’nin Türkiye’den beklentisi (geçen cumartesi günkü yazımızda belirttiğimiz gibi) Türk diplomasisinin Hamas’ın “Ortadoğu Dörtlüsü”nün kararlarını kabul etmeye, bu arada İsrail’in varlığını tanımaya ve terör eylemlerinden vazgeçmeye teşvik etmesidir.
Böyle bir mutabakat, yeni barış sürecinde, Filistinlilerin tek sesle masaya oturmalarını sağlayacaktır.
Süreç öncesi süreç
Türkiye’nin bu alanda oynayabileceği başlıca rol Hamas ile El Fetih’i uzlaştırmaktır. Obama yönetimi bunda Türkiye’ye güveniyor.
Ancak Erdoğan hükümeti böyle bir rolü üstlenmeye hazır görünmekle beraber, “Filistin sorununun çözümü” ile ilgili temel tutumunu şimdiden açıkça ortaya koyuyor. Davutoğlu’nun ortak basın toplantısındaki deyişiyle, bu “vazgeçilmez politika”, 1967 sınırlarına dayalı bir Filistin devletinin kurulmasına yöneliktir.
ABD’nin tutumu ise, tarafların müzakere masasına ön şartsız oturması, yani sınırlar vesairenin bu sürecin içinde tartışılmasıdır.
Anlaşılan “esas süreç öncesi süreç” de zor geçecek...