Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugünlerde Kahire’de görülen manzaralar, geçen yılın başlarında devrim öncesindeki görüntüleri anımsatıyor: Tahrir meydanında yönetime karşı gösteriler, sokaklarda protesto yürüyüşleri, Başkanlık Sarayı’nın etrafında tanklar, zırhlı araçlar... Ve de kanlı çatışmalar...
Mısır’a Arap Baharı ile birlikte gelen halk hareketi, Şubat 2011’de Mübarek rejiminin devrilmesi ile sonuçlanmıştı. O zamanki gösterilerin hedefi, 40 küsur yıllık diktatörlüğü devirmek, ülkede özgürlük, eşitlik ve demokrasiyi kurmaktı.
Şimdiki gösteriler ise Mübarek sonrası dönemin ilk demokratik seçimi ile işbaşına gelen Muhammed Mursi’yi hedef alıyor. Protestocular cumhurbaşkanını “yeni bir Firavun” veya “Mübarek’in kopyası” olarak görüyorlar.
Bu seferki gösterilerin bir farkı da, halkın ikiye bölündüğü gerçeğini ortaya koymasıdır. Bir yandan Mursi’ye karşı olan laikler, liberaller, solcular, Hıristiyanlar... Diğer yandan Mursi’nin yandaşı olan Müslüman Kardeşler, Selefiler... Geçen yılki gösterilerde Mübarek karşıtı kitleler, güvenlik kuvvetleriyle karşı karşıya gelmişti. Bu kez laiklerle İslamcılar çatışıyorlar...

Önce ordu, sonra yargı...
Bu manzara Mısır’da devrimin Mübarek rejiminin devrilmesinden sonra dahi henüz tamamlanmadığını veya tam olarak yerine oturmadığını ortaya koyuyor. Diğer bir deyişle şimdiki zıtlaşma ve sürtüşme, Mısır toplumunun çektiği “devrim sancıları”nın bir göstergesi.
Bunun ilk bakışta görünen nedeni, Mursi’nin otoriter bir rejim kurmaya yönelik attığı adımlardır. Nitekim Mursi başkan seçildikten hemen sonra, ilk etapta orduyu nötralize etmek üzere, Mareşal Tantawi dahil birçok üst düzey subayı emekliye sevk etti. Saf dışı ettiği askerlerin yetkilerini de bizzat devraldı...
Ardından sıra yargıya geldi. Mursi 22 Kasım’da yayınladığı bir kararname ile yargının görev ve yetkilerini kısıtladı ve onu da kendi denetimi altına aldı.
Nihayet Mursi İslamcıların hakimiyeti altındaki Kurucu Meclis’in, kendi görüşleri doğrultusunda yeni bir anayasayı alelacele hazırlamasını sağladı. Bu anayasayı da 15 Aralık’ta halk oylamasına sunmaya karar verdi.

Adım adım...
Mursi bunları yaparken, amacının “devrimi korumak” olduğunu söylüyor. Oysa onun muhalifleri, izlenen politikanın, tam aksine, devrimi rayından çıkardığını ve başka zeminlere doğru kaydırdığını belirtiyorlar.
Nitekim Kahire ve diğer kentlerdeki gösterilerde, Mursi’nin halkın esas beklentisi olan özgürlük ve demokrasi yerine, ülkeyi adım adım otokrasiye, hatta teokrasiye götürmeye çalıştığı öne sürülüyor. Mursi’nin kendisini olağanüstü yetkilerle donatması ve şeriatı getirecek olan bir anayasa çıkartması bunun açık sinyalleri olarak gösteriliyor.
Mursi’nin sözcüleri, başkanın seçimlerin ikinci turunda yüzde 51 oyla seçildiğini hatırlatarak, “halkın tercihini açıkça ortaya koyduğunu” söylüyorlar. Oysa demokrasinin varlığı, sadece oy oranı ile tescil edilemez. Kaldı ki, toplumun neredeyse diğer yarısının varlığı da inkar edilemez, o kesimdekilerin hissiyatı görmezlikten gelinemez.

Başa dönüş
Bunun aksi yapıldığında, bir cepheleşmeye ve zıtlaşmaya gidilmiş olur. İşte şimdi Mısır’da görülen durum da budur.
Halkın geniş bir kesimi, Mursi’nin üstlendiği özel yetkilerden vazgeçmesini, referandumu ertelemesini ve anayasa taslağının yeniden ele alınmasını istiyor. Mursi diyalog öneriyor, ama ana konularda geri adım atmak istemiyor.
Eğer hızla bir uzlaşma sağlanamazsa, çıkabilecek şiddet ve kargaşa sonucunda, devrim gene başlangıç noktasına dönmüş olacaktır...