Mısır’da üç hafta önce Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, günlerce süren gösterilerin ardından ordu tarafından devrildiğinde, darbeye karşı ilk ve en sert çıkış Türkiye yapmıştı. Arap ülkeleri yeni askeri yönetimi kutlarken ve ABD başta olmak üzere uluslararası camia olayı “darbe” olarak nitelendirmekten çekinirken, Ankara Mursi rejimini meşru saymayı ve işbaşındaki askeri yönetimi tanımamayı tercih etmişti.
Hükümet, “ilkeli duruş” diye tanımladığı bu tutumunu sürdürüyor. Başbakan ve diğer yetkililer her fırsatta seçilmiş bir cumhurbaşkanının bu şekilde alaşağı edilmesinin ve ordunun yönetimi ele geçirmesinin kabul edilemeyeceğini söylüyorlar. İktidar sözcüleri, Mursi’nin mutlaka serbest bırakılmasını ve görevine dönmesini istiyorlar.
Demokrasilerde “sandık” ilkesini savunmak ve askeri mücadelelere karşı çıkmak, doğru bir prensip. Ama uluslararası ilişkilerin sadece böyle etik ilkelerle yürütülmediği de bir gerçek.
Kaldı ki, açıkçası Hükümetin Mısır’daki olayda aldığı tavrın tek nedeni de ilkeye bağlılık değil. Bunda bugünkü iktidarın özel bir ilgi duyduğu ve onunla dayanışma içinde olduğu Müslüman Kardeşler’in saf dışı edilmesinden duyulan tepkinin de büyük payı var. Hükümet bu tutumu ile, Mısır’daki gelişmeleri devrik rejimin lehine etkileyecek uluslararası bir hareket yaratmak istemiştir...
Taraf olunca...
Ne var ki olaylar böyle gelişmedi: Mısır’da Mursi lehindeki kitlesel gösterilere rağmen, askerin hemen çekilip yönetimi devirdiği rejime teslim etmesi ihtimali yok. Yeni yönetim kendi çizdiği yol haritasına göre ilerlemeye kararlı. Dış dünya da buna müdahale etmeye hevesli görünmüyor. Birçok ülke yeni yönetim ile temas halinde...
Türkiye’nin bu olaydaki duruşunun dost Arap ülkeleriyle ve Batılı müttefikleriyle ters düştüğü açık. Bir bakıma Ankara’nın politikası kendisini bu hadisede yalnızlığa itmiş bulunuyor.
Aslında Türkiye Mısır’daki darbe üzerine, sadece görünüşünü ifade etmekle yetinseydi ve resmi demeçlerde kullanılan sert üslup bir yana, bu meselede de “taraf” olmasaydı, çok daha akılcı davranmış olurdu.
O takdirde Kahire’deki yeni yönetim nezdinde daha etkili olabilir, hatta uzlaştırıcı bir role de soyunabilirdi. Daha önemlisi, ulusal çıkarlar açısından, Mısır’la olan ilişkilerini ve özellikle ekonomik bağlarını tehlikeye sokmazdı...
Ankara’nın tutumu Mursi yanlılarının takdirini kazanmış olabilir; ama Mısır halkının bölünmüş olduğunu unutmamak ve ikili ilişkilerin -hoşa gitsin veya gitmesin- iş başındaki yönetim ile yürütüldüğünü de gözden çıkarmamak lazım...
Nitekim daha şimdiden Mısır ile ilişkiler donmuş bulunuyor.
Yeni ayar gerek
Ankara’nın darbeden bu yana izlediği Mısır politikasında, yeni bir değerlendirmeye ve bir ince ayara ihtiyaç var.
Demokrasinin savunuculuğunu yapmak, otoriter rejimlere karşı çıkmak iyi bir şey. Ama özellikle önemsenen ülkelerle ilişkiler, genelde ulusal çıkarlara dayalı “reel politika”ya göre ayarlanır.
Bunu diğer devletler gibi Türkiye de yapıyor. Yapmasa Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’da kaç ülke ile iyi ilişkilerini sürdürebilir ki?
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024