Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hafta geçmiyor ki, Irak’ta bir veya birden fazla kanlı saldırı olmasın. Önceki gün Bağdat’taki bir Şii mahallesinde patlatılan bombalar, 66 kişinin ölmesine, 150 kişinin yaralanmasına neden oldu.
Bu tür olaylar artık o kadar “sıradan” sayılıyor ki, basında ya kısa bir haber olarak yer alıyor ya da sözü bile edilmiyor.
Oysa Irak’ta olanlar -dikkatleri adeta tekeline alan Suriye’deki kadar olmasa dahi- büyük bir insanlık trajedisi...
Rakamlar da küçümsenecek gibi değil. Geçen ay şiddet eylemlerinden can verenlerin sayısı 712, yaralananların sayısı da 1633 idi. Bu ayın bilançosu -şimdilik- 500 ölünün üstünde...
Irak halkının çektiği çile yeni değil. Saddam Hüseyin dönemindeki zulüm bir yana, Irak-İran savaşı, birinci ABD askeri müdahalesi ve ardından Amerikan işgali, bu arada etnik ve mezhepsel çatışmalar, gerçekten Irak tarihinin en karanlık sayfalarını oluşturuyor.
Misilleme zinciri
İlk bakışta Irak toplumunun çeşitli kesimleri arasındaki etnik ve dinsel farklar, bu çatışmaların başlıca nedeni olarak görülüyor.
Nitekim dünya medyasında haber değeri düşen bombalı saldırılar, ya Sünni ya da Şii militanlardan geliyor. Hem de çok hunharca...
Çoğu zaman arabalara yerleştirilen çok güçlü patlayıcılar, sivil halkın yoğun olarak bulunduğu meydanlarda, marketlerde, hatta camilerde patlatılıyor. Ölenlerin ve yaralananların çoğu kadın ve çocuk...
Tabii her eylem cepheleşmiş olan toplumda öfke ve kin duygularını körüklüyor. Her eylem misilleme zincirini daha da uzatıyor.
Tabii bu etnik ve mezhepsel çatışmaların arkasında siyasi nedenler de var. Saddam diktası altında, çoğunluktaki Şiiler (yüzde 65) üzerinde bir Sünni hâkimiyeti kurulmuştu. Saddam’dan sonra, demokratik Irak’ta daha adil ve etkin bir yönetimin kurulacağı ümit edilmişti. Gerçi Şii çoğunluğa dayalı daha temsili bir Meclis ve de bir Koalisyon hükümeti kuruldu, ama bu kez Sünnileri dışlayan veya marjinal hale getirmeye çalışan bir “Şii gücü” oluştu. Başbakan El Maliki otoriter davranışlarıyla toplumsal bölünmelere ve gerginliklere sebep oldu.
Irak’ta şiddetin bu kadar tırmanmasının diğer bir nedeni de devlet otoritesinin zayıflığı ve güvenlik servislerinin yetersizliğidir. Buna yönetim kadrolarının fazlasıyla politize olmasını da eklemek gerek...
Nereye kadar?
Şimdi gelinen noktada artık sorulan soru, bu şiddet dalgasının Irak’ı nereye götüreceğidir. Ülke bir iç savaşa mı sürüklenecek veya bölünüp parçalanacak mı?
Böyle bir tehlike var tabii. İnisiyatif militanların eline kalırsa, her şey olabilir. Ama yıllardır acı çeken halkın istediği şey bu olmasa gerek.
En akılcı çözüm, siyasete soyunanların, farklı eğilimli partilerin konuşup uzlaşmaları ve federal, demokratik bir düzen içinde birlik ve beraberliği korumalarıdır.
Iraklılar böyle bir olgunluk göstermedikleri takdirde, şiddetin önü kesilmeyecek, her hafta gene pek çok insan ölecek, dünya basını da rutin hale gelen bu olayları görmezlikten gelecektir...