Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kahire’deki dünkü kanlı olaylar, askeri darbeden sonra öne sürülen iki senaryodan kötüsünün gerçekleşmek yoluna girdiğini gösteriyor.
Bu senaryo, devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin yandaşları olan Müslüman Kardeşler (İhvan) ile ordunun meydan ve sokaklarda karşı karşıya gelmesini ve çatışmasını öngörüyor.
İkinci senaryo ise İhvan ile ordunun uzlaşıcı bir formül üzerinde anlaşması ve normal siyasi hayata dönüş yolunun süratle açılması yönünde.
İdeal olan tabii bu ikinci senaryodur. Ama ne yazık ki, olaylar bundan giderek uzaklaşıldığını ve iç savaş tehlikesini içeren kötü senaryoya doğru kayıldığını ortaya kokuyor.
Dün Cumhuriyet Muhafız Karargâhı önündeki meydanda askerlerin ateş açması sonunda yaşanan büyük gerginliğin nasıl gelişeceği, bunun bir çatışma kısır döngüsüne yol açıp açmayacağı şu anda belli değil.
Ancak İhvan’ın sözcüleri şimdiye kadar göstericileri şiddet içermeyen pasif direniş şeklinde sürdürmek kararında olduklarını hep beyan ettiler. Bu tutumları devam ederse ve bütün göstericiler bu talimata uyarsa, çatışmanın yayılması tehlikesi önlenmiş olur...

Halkın hangi kesimi?
Mesele bu direnişin -belirlenen ölçülü sınırlar içinde kalması halinde- bir sonuç verip vermeyeceğidir. Adeviye meydanı odaklı gösteriler daha ne kadar sürecek? Ordu milyonlarca kişinin katıldığı bu direniş karşısında İhvan’ın taleplerini kabul edecek ve onunla uzlaşmaya razı olacak mı?
Halen Mısır’ın içinde böyle bir uzlaşmaya yardımcı olabilecek bir siyasi grup veya lider yok. Selefi Nur partisi böyle bir misyonu üstlenmek üzere iken, dünkü olaydan sonra bundan vazgeçti. Dış ülkelere gelince, ABD’den AB’ye, BM’den Rusya’ya ve Arap dünyasına kadar uluslararası toplumun geniş bir kesimi şimdilik “bekle-gör” politikası izlemekle yetiniyor. Belki dünkü vahim olaydan sonra birileri araya girmeyi dener.
Darbe öncesinde Mısır toplumunun bölündüğü ve kutuplaştığı açıkça görülüyordu. Tahrir ve Adeviye, yani iki meydan, bu cepheleşmenin sembolü haline geldi.
Bunun ortaya koyduğu gerçek de şudur: Mısır’da “halkın iradesi” derken, iki ayrı kesimin iradesi ve ideolojik eğilimi söz konusu. Diğer bir deyişle, sadece Adeviye’yi veya sadece Tahrir’i görüp diğerini yok farzetmek, yanlış sonuca götürür.
Eğer Mısır’da normalleşme ve demokratikleşme olacaksa, bu süreçte ülkenin belli başlı dinamiklerinin dahil olması, bunun için de İslamcı-laik, sivil-asker, bütün kesimlerin uzlaşması şart.

Acı tecrübeler
Açıkçası Mısır’da sadece bir tarafın “dışlayıcı” bir tutumla ülke yönetimine hâkim olmaya kalkışması halinde, demokrasi de kurulamaz, istikrar da.
Arap dünyasında bunun daha önce deneyimleri yaşandı. Örneğin 1991-92 yıllarında Cezayir’de olduğu gibi. O zaman ordu, seçimleri kazanan İslami FİS partisinin önünü keserek darbe yapmış, ancak sonuçta 200 bin kişinin hayatına mal olan kanlı çatışmalara sebep olmuştu.
Bu ve benzeri örnekler, Mısır’ın siyasi kaderine yön vermek isteyen herkese ders olmalıdır...

Not: İzne çıkacağımdan yazılarıma kısa bir süre ara veriyorum.