Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen hafta sonunu Barselona’da, geniş bir parkın içinde, 17. yüzyıldan kalma Pedralbes Sarayı’nda “Akdeniz için Birlik” (UfM) tarafından düzenlenen bir konferansa katılan yüze yakın Avrupalı, Kuzey Afrikalı ve Ortadoğulu gazeteci, akademisyen ve sivil toplum temsilcisiyle birlikte geçirdik.
“Avrupa-Akdeniz Medya Buluşması” adlı iki günlük konferansın amacı, Akdeniz’in kuzey ve güney yakaları arasında bir yakınlaşma ve işbirliği kurmakta bölge gazetecilerinin nasıl bir rol oynayabileceğini belirlemekti. “Akdeniz için Birlik” projesi çerçevesinde yapılan görüşmelerde, bölgedeki ve özellikle “Arap Baharı” coğrafyasındaki yeni gerçekler bol bol dile getirildi.
*
Merkezi Barselona’da bulunan “Akdeniz için Birlik”, 27’si AB’den ve Türkiye dahil 16’sı Güney Akdeniz’den toplam 43 ülkeden oluşan bir topluluktur. Projenin hedefi, bu ülkeler arasında ticaretten enerjiye, kültürden çevre sorunlarına kadar çeşitli alanlarda işbirliği ve dayanışma sağlamaktır.
Bu vizyonla oluşturulan “Barselona Süreci” açıkçası sık sözü edilen ve duyulan bir olay değildir. Bölgedeki çatışma ve gerginlik ortamında bu “Birlik” projesine bir “ütopya” olarak bakanlar da var.
Ama buna rağmen “Barselona Süreci”nin canlı tutulması için epey çaba harcanıyor. Özellikle toplumun çeşitli kesimlerinden önemli kişiler bir araya gelip, “Euro-Med” (Avrupa-Akdeniz) bölgesinin bir “işbirliği ve barış havzası” olmasına çalışıyor. Pedralbes Sarayı’ndaki son toplantıda olduğu gibi...
*
Bu konferans, Kuzey Akdeniz’de (İspanya, İtalya ve Yunanistan’da) ekonomik krizin, Güney Akdeniz’de de (Arap coğrafyasında) “uyanış hareketi”nin hâkim olduğu bir zamanda yapıldı.
Tunuslular ve Mısırlılar başta olmak üzere, Arap meslektaşlarımızın konferansta verdikleri bilgiler, Arap Devrimi’nin ümit edilen sonuçları vermediğini, aksine ifade özgürlüğü alanında ortaya çıkan yeni olumsuzlukların derin düş kırıklığı yarattığını açıkça gösterdi.
Özetle bu forumda dile getirilen gerçek şu: Tunus’ta ve Mısır’da dikta rejimlerinin devrilmesi, halkın spontane hareketiyle gerçekleşti. Ne var ki sokaklara dökülerek, meydanları doldurarak devrimi gerçekleştirenler, beklediklerini bulamadılar. Bunların arasında gazeteciler, aydınlar, kadınlar da var. Her iki ülkede yönetime gelenler, farklı amaçlarla, ama benzer yöntemlerle bir baskı rejimi kuruyorlar. Artık özgür, bağımsız medya diye bir şey kalmıyor. Dinci radikaller tehditlerle, saldırılarla veya rüşvetle basını susturmaya ve kontrol altında tutmaya çalışıyorlar.
*
Bazı konuşmacılar, bu gerçeklerle ilgili çarpıcı örnekler verdiler. Twitter ve facebook’un devrimin gerçekleşmesinde oynadığı rolü hatırlattılar ve halen sosyal medyanın dahi özgürlükleri savunamaz hale geldiğini belirttiler.
Arap Baharı’nın başlamasından iki yıl sonra, ortaya çıkan tablo gerçekten düş kırıcı ve üzücü. Diktatörlüklerin devrildiği ülkelerde (Tunus, Mısır ve Libya’da) gerçek anlamda demokratik düzen kurulamadı. Suriye’de hâlâ kan akıyor. Lübnan’da durum istikrarsız.
Hâsılı Akdeniz’in bu cenahı halen zor ve sancılı bir dönem yaşıyor. Aslında bu da Akdeniz’in iki yakası arasında daha sıkı temas ve işbirliği kurmaya yönelik “Barselona Süreci”ne yeni bir ivme kazandırmayı gerektirmiyor mu?