Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Arap Baharı’nın eski diktatörlükleri devirdiği iki ülkede -Tunus ve Mısır’da- devrimin henüz rayına oturmadığı ve yeni yönetimlerin de kendilerine yönelik kampanyalarla karşılaştıkları görülüyor.
Her iki ülkede de, eski rejimlerin alaşağı edilmelerinden tam iki yıl sonra, insanlar tekrar sokaklara dökülüp bu kez iş başına yeni gelenlere karşı protestolar düzenliyorlar, onların istifasını istiyorlar, karşıt gruplarla ve güvenlik güçleriyle çatışıyorlar.
Devrimin ikinci yıldönümü istikrar içinde coşku ile kutlanacağına, meydanlar, sokaklar gene şiddete, kanlı olaylara sahne oluyor.
* * *
Bu bir “karşı devrim” mi? Tam olarak değil. Sokaklara dökülenler, Bin Ali veya Mübarek yanlısı değiller. Eski rejimi tekrar iktidara getirmeyi amaçlamıyorlar. Onlara göre halen iş başında bulunanlar, devrimi “çaldılar” veya saptırdılar, devrimden beklenen demokratik hak ve özgürlükleri, eşitliği, adaleti getireceklerine, kendi otoritelerini ve ideolojilerini topluma kabul ettirme yolunu seçtiler.
Sokaklara dökülenler, iki yıl önce halk hareketine öncülük eden türden insanlar, yani çoğunlukla laikler, liberaller, solcular, kadınlar, aydınlar... Bu kez hedefleri yılların diktatörleri değil, devrimden hemen sonra seçilen politikacılardır. Bunlar her iki ülkede de siyasal bir güç olarak ortaya çıkan İslamcılar...
* * *
Aslında, Tunus’ta ve Mısır’da son olaylar, her iki toplumun iyice bölündüğünü ve cepheleştiğini gösteriyor.
Tunus’un ve Mısır’ın halen sergilediği ortak özellik, laik-liberal kesim ile İslamcı kesim arasındaki kutuplaşmadır.
Her iki ülkede de diktatörlüklerin sona ermesi ve nispi bir özgürlüğün gelmesi ile birlikte, bu ayrışma açıkça yüzeye çıkmıştır. Yıllarca baskı altında kalan İslami gruplar -özellikle Müslüman Kardeşler- hızla örgütlenip bir siyasal güç olarak ortaya çıkmayı başarmıştır.
Her iki ülkede de hatırı sayılır bir güç oluşturan laik-liberal kesim bunu bir tehlike olarak görüyor. Aslında devrime ön ayak olan bu kesimdir. Başta çekingen davranan Müslüman Kardeşler daha sonra bu hareketin parçası oldular ve güçlü alt yapıları sayesinde sandık başında olağanüstü bir performans gösterebildiler.
* * *
Mısır’da işlerin bozulması, başkan seçilen Mursi’nin ordu ve yargıyı da “hizaya getirmesinden” sonra, kendi partisinin ideolojisi doğrultusunda anayasayı değiştirmesi ve otoriter bir düzen kurarak laik-liberal muhalefeti sindirmeye çalışması ile başladı. Tunus’ta ise işler, hükümeti iki laik parti ile birlikte kuran İslamcı En Nahda’nın kendi otoritesini güçlendirirken, solcu lider Şükrü Belayid’in öldürülmesi ve bunun sorumluluğunun İslamcılara yüklenmesi sonucunda çığırından çıktı.
Şu anda her iki ülke de kritik ve sancılı bir dönemden geçiyor. Toplumu bölen iki ana güç arasındaki mücadelenin nasıl gelişeceği ve sonuçlanacağı belli değil. Her ikisinde de devrim yönünü arıyor.