Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen hafta Cezayir’deki bir grup teröristin Amanas doğalgaz tesislerini basıp orada çalışan yabancıları rehin alması, Cezayir hükümetini zor bir ikilemle karşı karşıya getirdi: Ya bu işi eylemcilerle müzakere edip halletmek ya da güç kullanıp rehineleri kurtarmak ve teröristleri saf dışı etmek...
Genelde terörle mücadele eden ülkelerin çoğu, ikinci şıkkı tercih ediyorlar. Cezayir hükümeti de öyle yaptı.
Ne var ki özel kuvvetlerin giriştiği operasyon pratikte bir fiyasko ile sonuçlandı. Gerçi teröristler saf dışı edildi ve birçoğu öldürüldü; ama bu müdahale Kanadalısından Fransızına, Japonundan Amerikalısına kadar 37 yabancının hayatına mal oldu. Bu da sonuçta Cezayir’i, uluslararası camia karşısında çok zor duruma düşürdü.
Ölümü zaten göze almış teröristlerin istediği de zaten buydu. Eylemcilerin taşıdığı isim dahi, ne kadar gözü dönmüş kişiler olduğunu göstermeye yetiyor: “Kanla İmza Atanlar Tugayı”...
El Kaide’nin bir kolu olan bu çete, aynı zamanda Mali’deki islamcı hareketin bir uzantısı. Nitekim giriştikleri eylemin amacı da, Mali’ye karşı Fransa’nın önderliğindeki askeri mücadelenin derhal kesilmesini sağlamaktı.

Niyetleri ne?
Bu eylem El Kaide ve ona bağlı olan ya da olmayan radikal İslamcı örgütlerin Afrika’da giderek yayılmakta ve güç kazanmakta olduğunu ortaya koydu.
Gerçekten son zamanlarda Libya’dan Mali’ye, Somali’den Nijerya’ya kadar çeşitli Afrika ülkelerinde “cihatçı” örgütler bir varlık göstermeye başladılar.
Bu radikal gruplar birbirleriyle tam bir dayanışma ve işbirliği içindeler. Cezayir’deki Mali bağlantılı eylem bunu gösteriyor.
Mali’nin kuzey bölgesine hâkim olan El Kaide ve yandaşları, daha önce Afganistan’da Taliban’ın kurduğu cinsten, çok katı bir düzen getirmiş bulunuyor. Örneğin tarihi ve kültürel eserler yıkılıyor, kadınlar büyük baskı altında tutuluyor, okullar kapatılıyor...

Kimden yana?
Afrika’ya açılma politikasını izlemeye başlayan Ankara bu gelişmeler karşısında nasıl bir duruş sergiliyor?
Mali’ye dış müdahale başladığında Dışişleri Bakanlığı, BM Güvenlik Konseyi’nin askeri müdahale ile ilgili kararını desteklemişti. Ancak daha sonra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Mali’ye karşı “tek yanlı müdahale”ye karşı çıkan bir beyanda bulundu. Herhalde kastedilen Fransa idi. Tıpkı Başbakan Erdoğan’ın Afrika gezisinde eski kolonyalistlere çatarken, Fransa’yı kastetmesi gibi...
Mali krizinde Fransa’nın kendi vatandaşlarını ve çıkarlarını korumak için öne çıktığı açık. Ama müdahale Güvenlik Konseyi kararı uyarınca yapılıyor ve buna çeşitli Afrika ülkelerinin askerleri de katılıyor. Müdahale talebi de, Mali’nin meşru hükümetinden geldi. Bu konuda Rusya, Çin ve Afrika ülkeleri Batılılarla tam bir uyum içindeler.
Dolayısıyla Türk yetkililerinin beyanları pek iyi anlaşılamadı. Afrika’da, Afrikalıların da karşı çıktığı şiddet eylemleri karşısında, Ankara’nın daha açık ve net bir tavır almasında yarar var...