Gezi Parkı olaylarının Türk dış politikasına direkt olarak en önemli yansıması, AB ile ilişkilerde bir krizin ortaya çıkmasıyla kendisini gösterdi.
Günlerden beri Ankara ile Brüksel arasında Gezi Parkı eylemleri üzerindeki hararetli tartışmalar ortamında, AB ile müzakere sürecinin geleceği konusu, ciddi bir krize dönüştü.
Bu kriz hızla atlatılmazsa, Türkiye-AB ilişkilerinin kopma noktasına gelmesi tehlikesi var.
Bütün bunların, tam da AB ile müzakere sürecinde nihayet yeni bir faslın masaya getirileceği tarihe (26 Haziran) çok yakın günlerde cereyan etmesi, gerçekten bir talihsizlik.
Oysa işler iyi gidiyordu: Fransa 3 yıldır uyguladığı vetosundan vazgeçiyor, böylece bloke olmuş üyelik müzakerelerinin yeniden başlamasının yolu açılmış oluyordu.
Şimdi ise Almanya ve Hollanda (ve bir ölçüde Avusturya) yeni bir başlık üzerindeki müzakerelerin başlatılmasını engellemek peşinde... Nedeni: Gezi Parkı olaylarından duyulan rahatsızlık.
***
Aslında bu rahatsızlık diğer birçok Avrupa ülkesi (ve daha çok ABD) tarafından yüksek sesle dile getirildi. Olaylar sırasında polisin “orantısız güç” kullanması, koro halinde protesto edildi.
Ankara’da bu eleştiriler sert tepkilere, hatta karşı suçlamalara yol açtı. Fakat söz düellosu bununla bitmedi. Bu kez -Şansölye Merkel’in beyanlarının ötesinde- Almanya’nın AB’nin dört gözle beklenen müzakere sürecinin başlaması kararını bloke etmek için harekete geçtiği görüldü. Avrupa’nın Gezi olayına tepkisi konusunu çığırından çıkaran ve bu kez Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir kriz yaratan husus da bu oldu...
***
Almanya’nın ve onu destekleyenlerin argümanı, göstericilere karşı aşırı şiddet kullanan ve ifade özgürlüğünü baltalayan bir hükümetle üyelik müzakerelerinin yapılamayacağıdır. Yani Merkel böylece Türk hükümetine bir ders vermek istemiştir.
Tabii AB içinde çoğunluk bu fikirde değil. Evet, çoğu ülkeler Gezi olayları sırasında olanlardan rahatsız ve kaygılı, ama AB’nin Türkiye ile ilişkilerini koparabilecek bir harekette bulunmak da istemiyor.
Gerçekten Merkel’in tutumu, Gezi olaylarına karşı “orantısız bir tepki”dir. Diplomasideki bu aşırılık, sonuçta Ankara’nın AB ile diyaloğunu koparmasına ve ondan büsbütün uzaklaşmasına yol açacaktır.
Bu nedenle AB’de bu tehlikeyi gören üye ülke liderlerinin ve sağduyu sahibi politikacıların bu blokajı önlemeleri gerekiyor.
***
Gezi olayları nedeniyle AB’den (ve genelde Batı’dan) gelen tepkilere karşı Ankara’nın takındığı tavrın da zaman zaman “orantısız tepki” boyutlarını aldığı da bir gerçek.
Başbakan Erdoğan’ın Avrupa Parlamentosu’nun kararı dahil, Avrupa’dan gelen eleştirilere karşı kullandığı üslup bu popülist davranışın bir göstergesi...
Oysa bu tepkiyi farklı bir üslupla ve makul argümanları ortaya sererek göstermek mümkün...
Önceki gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün basın toplantısında şu söyledikleri, ibret verici: “Nasıl ki içeride orantısız güç kullanmayı yanlış buluyorsak, Türkiye’yi tenkit etmelerine de ölçüsüz davranmamalı”...
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024