Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan AB üyesi üç Orta Avrupa ülkesine ziyaretini, Birliğe seslenmek için bir fırsat olarak değerlendirdi.
Birkaç cümle ile özetlersek, verdiği başlıca mesaj, AB kapısında yarım yüzyıldır bekletilen Türkiye’nin artık sabrının tükenmekte olduğudur. Bu konuda öfkesini açıkça ifade eden Başbakan AB’ye bir çağrıda bulundu ve Türkiye’yi üye olarak almak niyetinde olup olmadığını açık ve net şekilde ilan etmesini istedi.
Mesajın diğer boyutu, Ankara’nın artık daha fazla beklemeyeceği ve bu şartlarda AB’den vazgeçeceği uyarısıdır. Bu opsiyonu da göze alan Başbakan, bunun Türkiye için dünyanın sonu olmayacağını, kıyametin kopmayacağını söyledi. Kaldı ki, Başbakan’a göre, halen AB’nin Türkiye’yi ihtiyacı, Türkiye’nin AB’ye ihtiyacından daha fazladır. Yani Ankara’nın AB üyeliğinden vazgeçmesinden Türkiye’den çok, AB zarar görmüş olacaktır...
Aslında bundan iki taraf da “kazançtan kayıp” anlamında zararlı çıkacaktır. Oysa amaçlanan şey, karşılıklı yarardır, yani bir “kazan-kazan” (“win-win”) durumudur.
* * *
AB ile ilişkilerin kopması halinde Türkiye’nin hangi “kazanımları kaybedeceğini” iyice hesaplayıp düşünmek lazım.
Kayıp hanesine girecek başlıca avantajlar şunlar:
1) AB Türkiye için siyasal, sosyal, ekonomik durumunu Batı standartlarına yükseltmek için güçlü bir “motivasyon kaynağı” olmuştur. Son yıllarda birçok reform bu uyum süreci çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. AB ile katılım sürecinin son bulması -istendiği kadar “Biz yolumuzda devam ederiz” ve “Kopenhag kriterleri yerine Ankara kriterlerini getiririz” densin- bu motivasyon veya itici gücü zayıflatacaktır. Bunun özellikle demokratik hak ve özgürlükler alanındaki ilerleyişi üzerindeki etkileri hissedilecektir.
2) Türkiye’nin AB içinde olması, kendisine siyasal bir ağırlık verecektir. Ankara eşit şartlarda sesini duyurabilecek ve (Kıbrıs gibi meselelerde) etkinliğini hissettirebilecektir. AB üyesi Türkiye’nin -Ortadoğu dahil- çeşitli bölgelerde oynamak istediği role ayrı bir ağırlık ekleyecektir.
3) AB’den kopmak, ekonomiden (Gümrük Birliği gibi) eğitim programlarına kadar müzakere sürecinde dahi kazanılan bazı imtiyaz ve avantajların kaybolmasına yol açacaktır.
* * *
Bunlar Avrupa topluluğunun dışında kalan bir Türkiye’nin yoksun kalacağı avantajlar. Tabii ki Başbakan’ın dediği gibi, bu Türkiye için dünyanın sonu değil. Türkiye gene kendi yolunda ilerlemeye devam edecek.
Ama şu da bir gerçek ki, Türkiye’nin çeşitli alanlarda gelişmesi ve yükselmesi “AB ile” daha kolay ve hızlı olacaktır.
Başbakan da bunu gayet iyi biliyor. Nitekim Orta Avrupa gezisinde AB’yi bir yandan eleştirirken, diğer yandan AB hedefinde bir “sapma” olmadığını ve süreci hızlandırmak için çabalarını sürdürmeye kararlı olduğunu vurgulaması da bunu gösteriyor.