Yeni yılın başlamasıyla birlikte, Türkiye’nin AB üyeliği perspektifinde bazı umutlar belirdi.
Ankara ve Brüksel’de hissedilen bu nisbi iyimserliğin ilk nedeni, AB dönem başkanlığındaki “nöbet değişikliği”dir. Müzakere sürecinin askıya alındığı Kıbrıs Rus Yönetimi’nin 6 aylık görev süresinden sonra, şimdi (1 Ocak itibariyle) bu koltuğa İrlanda oturmuş bulunuyor.
Küçük İrlanda Türkiye’nin AB üyeliği fikrinin şampiyonu değil. Halihazırdaki Dışişleri Bakanı bayan Licanda Creighton geçmişte buna soğuk baktığını da söylemişti. Ama aynı Bakan şimdi İrlanda hükümetinin Türkiye ile müzakere sürecine yeni bir ivme kazandırmak istediğini, kendisinin de bu yönde çalışacağını söyledi. Nitekim bu yeni 6 aylık dönemde en az bir faslın masaya getirilmesi bekleniyor.
Umut verici ikinci faktör de Fransa’nın tutumudur. Sarkozy döneminde Fransa’nın bloke ettiği 5 fasıldan 2 veya 3 tanesi üzerindeki engelin kaldırılması söz konusu. Bu arada Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın yakında Türkiye’ye resmi bir ziyaret yapması da gündemde.
Hayırlı sayılan diğer bir belirti de, vize ile ilgili temasların bu dönemde sonuç vermesi olasılığıdır. AB’nin bu konuda hazırladığı belge halen Ankara’da inceleniyor. Kuşkusuz pazarlık çetin geçecek; ama bir anlaşmaya varmak konusunda karşılıklı irade var.
Rapora karşı rapor
Nihayet diğer bir faktör Ankara’nın AB’yi dış politika öncelikleri arasında saymaya devam ettiğine dair son zamanlarda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den AB Bakanı Egemen Bağış’a kadar, liderlerin yaptığı beyanlardır.
Buna Türk hükümetinin geçen hafta yayınladığı “alternatif” AB İlerleme Raporu’nu da ekleyebiliriz.
Bağış’ın da belirttiği gibi bu rapor, sadece AB’nin geçen ekimde yayınladığı “2012 İlerleme Raporu”na bir tepki olarak değil, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecindeki kararlılığının bir işareti olarak görmek gerek.
Hatırlanacağı gibi, AB’nin son raporu Ankara’da düş kırıklığı, hatta öfke yaratmıştı. Hatta bir Bakan bu belgenin “çöpe atılması gerektiğini” söylemişti!
AB’nin raporu aslında her zamanki gibi Türkiye’de çeşitli alanlarda kaydedilen ilerlemelerin yanı sıra özellikle demokratik hak ve özgürlükler alanındaki bazı yetersizliklere değiniyordu. Hükümet çevreleri bu ikinci alanla ilgili yazılanları kabul etmiyor, AB’yi reformlarda atılan adımları görmezlikten gelmekle suçluyordu.
İşte hükümet kendi açısından “ilerlemeler”e dikkat çekmek üzere 270 sayfalık alternatif raporu yayınladı. Rapor daha çok olumlu gelişmelere -övücü ifadelerle- yer veriyor ve Türkiye’nin en çoğulcu ve çağdaş dönemini yaşamakta olduğunu öne sürüyor.
Gerçeğin iki yüzü
Aslında AB açısından esas olan ve referans olarak kullanılan belge, komisyonun yayınladığı yıllık İlerleme Raporu’dur. İlk kez çıkan Türkiye’nin raporunun bu bakımdan bir geçerliliği yoktur.
Ancak komisyonun ve üye ülkelerin Türkiye’nin raporunu da dikkate almalarında yarar vardır. Türkiye ile ilgili gerçeklerin önemli bir kısmı bu rapordadır. Diğer bir kısmının da AB Raporu’nda yer aldığını kabul etmek gerek.
AB üyeliği yolunda ilerlemenin olması, iki tarafın da bu gerçeklere göre hareket etmesine bağlıdır...