AB ile “orantısız tepki” krizi

21 Haziran 2013

Gezi Parkı olaylarının Türk dış politikasına direkt olarak en önemli yansıması, AB ile ilişkilerde bir krizin ortaya çıkmasıyla kendisini gösterdi.
Günlerden beri Ankara ile Brüksel arasında Gezi Parkı eylemleri üzerindeki hararetli tartışmalar ortamında, AB ile müzakere sürecinin geleceği konusu, ciddi bir krize dönüştü.
Bu kriz hızla atlatılmazsa, Türkiye-AB ilişkilerinin kopma noktasına gelmesi tehlikesi var.
Bütün bunların, tam da AB ile müzakere sürecinde nihayet yeni bir faslın masaya getirileceği tarihe (26 Haziran) çok yakın günlerde cereyan etmesi, gerçekten bir talihsizlik.
Oysa işler iyi gidiyordu: Fransa 3 yıldır uyguladığı vetosundan vazgeçiyor, böylece bloke olmuş üyelik müzakerelerinin yeniden başlamasının yolu açılmış oluyordu.
Şimdi ise Almanya ve Hollanda (ve bir ölçüde Avusturya) yeni bir başlık üzerindeki müzakerelerin başlatılmasını engellemek peşinde... Nedeni: Gezi Parkı olaylarından duyulan rahatsızlık.
***

Yazının Devamı

Brezilya’da da böyle şeyler oluyor!

19 Haziran 2013

Aramızda binlerce kilometrelik mesafe olduğu halde, Brezilya son zamanlarda Türk kamuoyunun ilgisini -ve sempatisini- çeken bir ülke.
Bunda iki ulus arasındaki temel farklılıklara rağmen, son zamanlarda ortaya çıkan bazı benzerliklerin payı var. Türkiye gibi Brezilya da son yıllarda ekonomik alanda büyük dinamizm gösteren ve hızla kalkınan, siyasi alanda da bölgesel bir güç olarak uluslararası platformda rol oynayan bir ülke.
Bu ortak özellikler, Ankara ile Brasilia arasında yakın ilişkilerin ve 2 yıl önce İran nükleer krizinde olduğu gibi diplomasi alanında işbirliğinin kurulmasına yol açmıştır.
Şu sırada Türkiye’de ve Brezilya’da, başka bir alanda da benzer şeyler oluyor: O da, sokak hareketleri...
Bizde Gezi Parkı eylemlerinin başlamasından 3 gün sonra, Brezilya protesto gösterilerine sahne oldu. O gün bugün, bu eylemler devam ediyor.
**
Başta bu gösterilerin belirli ve sınırlı bir amacı vardı: Şehir otobüslerinin ücretlerine yapılan yaklaşık yüzde 10’luk zammı protesto etmek. Yani Brezilya’daki hareketin temelinde ekonomik bir neden yatıyor. Bu bakımdan Gezi Park’taki gösterilerin baştaki nedeninden farklı. Ancak, her iki olayda nedenin ve protestonun amacının

Yazının Devamı

Bu mu “Türk modeli?”

18 Haziran 2013

Son yıllarda Türkiye, siyasi ve ekonomik alanlardaki başarıları sayesinde, başkalarına örnek olmakla övündü.
Aslında bu övgü, Türkiye’nin yükselişini yakından izleyen Batılı ve Doğulu ülkelerden de geldi. Özellikle Arap Baharı’nın başlamasından sonra, bu geniş coğrafyada “Türk modeli”nden sıkça söz edildi, bu konuda sayısız çalıştaylar düzenlendi, bilimsel çalışmalar yapıldı.
Gerçekten Türkiye sağladığı siyasi istikrar, sivilleşme ve demokratikleşme hareketiyle, kalkınma hamleleriyle ve dış politikadaki açılımlarıyla, uluslararası camiada bir “rol model” olarak kabul edildi. Demokratikleşme sürecindeki yetersizliklerin (örneğin ifade özgürlüğündeki kısıtlamaların) hızla giderileceği ve bu yöndeki mücadelenin de başkaları için bir esin kaynağı ve örnek olacağı ümit edildi...
***
Gezi Parkı olayları bu imaja ve umutlara gölge düşürmüş bulunuyor.
Taksim’de gösteriler başladığında, burayı Tahrir Meydanı’na benzetenlerin yanıldığı, Gezi’deki eylemin amacı ve mahiyeti itibariyle Kahire’de olup bitenlerden çok farklı olduğu hatırlatıldı.
Gerçekten eğer Hükümet işin başında şimdi kabul ettiği hataları yapmasaydı, barışçı bir gösteriye karşı şiddete başvurmasaydı, eski

Yazının Devamı

İçeride de dışarıda da üslup önemli

15 Haziran 2013

Gezi Parkı krizinin devamı içeride nasıl gerginliği körüklüyorsa, dış ülkeler ve kuruluşlarla ilişkileri de bozma tehlikesini artırıyor.
Dolayısıyla bu sorunun bir an önce çözümlenmesi, her bakımdan şart. Son 48 saat zarfında uzlaşma yönünde atılan adımlar -geç de kalınmış olsa- umut verici...
Dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, Gezi olayının dış politikaya yansıması gecikmedi. Batı’dan Doğu’ya, pek çok ülkeden ve uluslararası kuruluştan hükümetin tutumunu hedef alan eleştiriler geldi. Türkiye’nin son zamanlarda yükselen imajına gölge düştü.
Kuşkusuz bu kriz atlatılır ve bir uzlaşma örneği verilebilirse, dış politikadaki sıkıntıların giderilmesi ve dış imajın düzelmesi de kolaylaşacaktır.
***
Bu olaydan tabii çıkarılacak çok ders var. Bunlardan biri de dış politika ile ilgili.
Gezi Parkı’nda başlayan ve Türkiye’nin çeşitli yerlerine yayılan gösterilerin başta dost ülkeler olmak üzere uluslararası camia tarafından yakından izlenmesi ve özellikle ilk günlerdeki nahoş görüntüler nedeniyle eleştirilere konu olması doğal.

Yazının Devamı

Gezi olayının dış politikaya yansımaları

14 Haziran 2013

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, önceki akşam bir TV söyleşisinde, Gezi Parkı’ndaki gösterilerle başlayan olayların, birçok dost ülkeden gelen olumsuz tepkilere rağmen, dış ilişkileri bozacağını sanmadığını söyledi ve son günlerde Amerikan ve Avrupalı mevkidaşlarıyla görüşlerini paylaştığını belirtti. Bu ülkelerle “sıcak ilişkilerin” devam etmekte olduğunu öne süren Bakan, Türk dış politikasının “her zamanki rasyonel” esaslarını koruduğunu da vurguladı...
Türk diplomasisinin Gezi olaylarının yarattığı yeni şartların dış ilişkileri bozmamasına özen göstermesi önemlidir. Ama gerçek şu ki, Gezi olayı bu iki hafta içinde dış dünya ile ilişkilerde epey sıkıntı yaratmış ve Türkiye’nin imajına yeterince gölge düşürmüş bulunuyor.
Gösterilerin ilk aşamasından itibaren hükümetin aldığı sert tutum, bu hareketi bastırmak için kullanılan yöntem ve bütün dünyaya yansıyan olumsuz görüntüler, ABD’den Avrupa’ya, Rusya’dan uluslararası kurumlara kadar, eleştirilere, kınamalara yol açmıştır. Bu yönde ABD’de yönetim adına iki hafta içinde 15 kez açıklama yapılmış olması, anlamlıdır.
Olay, dünya medyasında da ön planda yer almış, bazı sansasyonel veya ön yargılı değerlendirmeler bir yana

Yazının Devamı

Taksim Tahrir değil, ama...

4 Haziran 2013

Gezi Parkı’ndaki olaylar, bazı dış çevrelerde Taksim-Tahrir benzetmesinin yapılmasına yol açtı. Aynı şekilde İstanbul’da başlayan ve ülke çapında yayılan protesto gösterilerini, “Arap Baharı” teriminden esinlenerek “Türk Baharı” diye nitelendirenler de var.
İlk bakışta, Taksim meydanında olup bitenlerle 2 yıl önce Kahire’nin merkezindeki Tahrir meydanında yapılan -ve sonunda Mübarek rejiminin devrilmesine yol açan- gösteriler arasında bazı benzerlikler görülebilir. Örneğin Taksim’de kısa zamanda büyüyen toplumsal hareket, Tahrir’deki gibi kendi iç dinamikleriyle ortaya çıkmıştır. Bu bir liderin veya örgütün düzenlediği bir olay değil. İletişimde twitter ve facebook gibi sosyal medya araçları kullanılmıştır.
Meydanı ve sokakları dolduranlar her yaştan, her cinsten, her düşünceden insanlar. Kendilerini dağıtmak için harcanan tüm çabalara karşı direndiler, yılmadılar ve sonunda meydanı kazandılar...
Bu özellikleriyle Taksim ile Tahrir arasında benzerlikler tespit etmek mümkün. Ama iki meydandaki olaylarda, siyasi açıdan, önemli farkların bulunduğunu da görmek gerek.
***
Tahrir meydanındaki olay, 40 yıllık bir dikta rejimine karşı başlayan halk ayaklanmasının veya

Yazının Devamı

Daha iyi yaşam nasıl olur?

1 Haziran 2013

Ekonomi çok önemlidir, ama her şey değildir. Kuşkusuz bir ülkenin ekonomisi ne kadar gelişmiş olursa, insanların yaşam koşulları da o kadar iyi olur. Ancak bu, her zengin ülkede yaşam standartlarının mükemmel olduğu, tüm vatandaşlarının da kendilerini mutlu hissettikleri anlamına gelmez.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD‘nin hafta içinde açıkladığı “Daha İyi Yaşam Endeksi” başlıklı rapordan çıkan en önemli sonuç bu...
Rapora göre OECD’nin daha iyi yaşam sıralamasının başında Avustralya yer alıyor. Türkiye ise, ne yazık ki, 36 ülkeyi kapsayan listenin dibinde...
Avustralya’dan sonra en yüksek puan alanlar İsveç, Kanada, Norveç gibi kuzey ülkeler. Türkiye’den önce listenin sonundakiler ise Brezilya, Şili ve Meksika...
OECD’nin araştırması, insanların yaşam koşulları söz konusu olduğunda, ülkelerin ekonomik verilerinin tek kıstas sayılamayacağını açıkça gösteriyor.

OECD kriterleri

Yazının Devamı

Diplomasi mi, silah gücü mü?

31 Mayıs 2013

Bir yandan uluslararası diplomasi, Suriye krizinin barışçı yollardan halli için Cenevre Konferansı hazırlığı içinde... Diğer yandan dış güçler, kendi yandaşlarına askeri bir üstünlük sağlamak için, silah gücünü devreye sokma çabasındalar...
Olayların aynı zamanda bu iki farklı kulvarda cereyan etmesi, bir çelişki olarak görülebilir. Ama Suriye meselesi zaten baştan aşağı böyle çelişkilerle dolu.
ABD ve Rusya’nın başını çektiği Cenevre sürecine yönelik diplomatik girişim tam olgunlaşırken, bu konudaki umutlar askeri alanda atılan adımlar sonucunda ağır bir darbe yedi.
Son ve büyük darbe, ilk parti Rus S-300 füzelerinin Suriye’ye ulaşmış olmasıdır. Günlerdir bu ihtimal üzerinde duruluyordu. Ama tam Cenevre Konferansı öncesinde Rusya’nın bu silah teslimatını yapmaktan çekineceği tahmin ediliyordu. Üstelik Başkan Putin’in geçenlerde Moskova’yı ziyaret eden İsrail Başbakanı Netanyahu ile bu konuda anlaştığı da söyleniyordu.
Ama ilk S-300’lerin artık Suriye’nin elinde olduğu, Beşar Esad’ın dünkü açıklamasıyla kesinleşti.
Bu olay Cenevre Konferansı ufuklarını kararttığı gibi, ABD ile Rusya arasında gerginliğin tırmanması ve hatta İsrail’in yeni bir “önleyici operasyon”a

Yazının Devamı