John Steinbeck taslaklarını kurşun kalemle yazardı. Charles Dickens yazarken mutlaka masasının her yerde aynı düzende olmasını isterdi
Tanınmış insanların özellikle sanatçıların ve yazarların tuhaflıkları müthiş dikkat çekici bir konudur. Yazarların bazılarının bu tuhaflıkları romanlarından daha enteresan olabilir. İşte hepimizin bildiği tanıdığı bazı yazarların tuhaflıklarından örnekler:
Balzac günde elli fincan kahve tüketirdi. Saat 10 civarında uykuya yatar gece 2’de kalkıp öğleden sonra geç saatlere kadar aralıksız yazardı.
Alexandre Dumas romanlarını büyük boy mavi dosya kağıdına yazardı. Şiirlerinde sarı, makalelerinde ise pembeyi tercih ederdi. Bu renkte kağıt bulamadığında yazmakta sıkıntı yaşardı.
Victor Hugo çalışırken dışarıda hava nasıl olursa olsun pencere mutlaka açık olurdu.
Charles Dickens yazarken mutlaka masasının her yerde aynı düzende olmasını isterdi. Masanın üzerindeki bütün biblolar, süs eşyaları aynı şekilde yer almalıydı. Bu nesneler “fiili yazma işine ara verdiğinde gözlerini dinlendirmeye” yarıyordu. Ayrıca Dickens’ın Grip adında konuşan bir kuzgunu vardı. “Selam ihtiyar” ve “Ben bir iblisim” diyen bu kuşa çok düşkündü.
Marcel Proust için yazmak vazgeçilmezdi. Bunu şu sözleriyle açıklardı: Askerler görevlerini yapıyorlar; onlar gibi savaşamayacağıma göre benim görevim kitabımı yazmak, işimi yapmak. Başka hiçbir şey için zamanım yok” Çoğunlukla yatak odasında vakit geçiren Proust geceleri yazdı, gündüzleri uyudu. Böylelikle bir misafir onu yazmaktan alıkoyamıyordu.
Jack London çalışma düzenini korumak için kendisine günlük bir kota koydu ve ömrü boyunca bu kotaya göre hareket etti. Buna göre London günde en az 1000 kelime yazıyordu. Rudyard Kipling’e hayranlık besleyen Jack London Kipling’in düzyazısını tam manasıyla anlayabilmek için onu kelimesi kelimesine kopyalayarak yazma yeteneğini geliştirdi. Nasıl ki ressamlar için bir ustanın eserini kopyalamak onu geliştiriyorsa bir yazar da beğendiği bir ustanın tarzını bu şekilde özümseyebilir.
D.H. Lawrence bütün kitaplarını en başından başlayarak yeniden yazdı. Bir önceki versiyonu düzeltmeye çalışmaktansa aynı hikayeyi daha iyi yazabileceğine inanıyordu.
John Steinbeck taslaklarını kurşun kalemle yazardı. Çalışmaya başladığında 12 kalem hazır olurdu ve bu kalemleri gün içinde bir kez açardı. Yeni açılmış bir kurşun kalemle yaklaşık bir sayfa yazıyordu.
Bütün bunları Celia Blue Johnson’ın kaleme aldığı ve Hep Kitap etiketiyle yayımlanan “Sıradışı Yazarlar” isimli kitaptan derledim. Tabii kitapta çok daha fazlası yer alıyor. Ayrıca bu tarz kitaplara ilgi duyuyorsanız Domingo Yayınevi’nden çıkan “Büyük Yazarların Gizli Hayatı” isimli kitabı da tavsiye ederim. Bu kitaplarda maalesef ve doğal olarak, Türk yazarlara yer verilmiyor. Türkiye’den bir edebiyat araştırmacısı bu konuyla alakalı çalışma yapsa tanıdığımız ve eserlerini okuduğumuz yazarları daha yakından tanıma imkanına kavuşmuş oluruz.